The Hill: Netanyahu, ABD'yi ve Ortadoğu'yu bir felakete mi sürükleyecek?
ABD, Ortadoğu'yu ve küresel barışı riske atan Netanyahu'nun baskılarına boyun eğmeye devam edecek mi? Netanyahu, ABD'yi ve Ortadoğu'yu bir felakete mi sürükleyecek?
ABD'nin önde gelen yayın organlarından The Hill'de, ABD'nin artık tarihe soykırım savaşı olarak geçen Gazze Savaşı'nın ve Netanyahu'nun gerilimi artırmaya yönelik politikalarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Netanyahu'nun uzlaşmaz tavırlarının ve yıkıcı politikalarının ABD'yi sonuçları öngörülemeyen bir çatışmaya doğru sürüklediği tespiti yapılan analizde, adımların devam etmesi halinde Gazze savaşının bölgesel ve küresel bir çatışmaya dönüşebileceği belirtildi.
Analizde ayrıca; ABD'nin artık, Netanyahu'nun ve sağcı koalisyon ortaklarının çıkarları doğrultusunda, Orta Doğu'yu ve dünya barışını sabote etmeye yönelik baskılarına boyun eğmemesi gerektiği belirtildi.
İşte The Hill'de yayınlanan analiz:
Ortadoğu'daki mücadele, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun ABD Kongresi'nde yaptığı son konuşmada iddia ettiği gibi barbarlar ile özgürlük arayanlar ya da yaşamı kutsayanlar ile ölümü kutsayanlar arasında değildir.
Daha ziyade, Tanrı adına savaştığını iddia eden radikal mesihçi gruplar ile kişisel ve ulusal özgürlüğe sahip güvenli bir yaşam arzulayan çoğunluk arasındaki bir mücadele olarak nitelendirilebilir.
Gazze savaşının yarattığı acı ve nefret bazı kesimlerin gözlerini kör etmiş durumda. İşte bu nedenle içi boş nutukların ve siyasi oyunların değil, vizyoner devlet adamlığının zamanıdır.
Son 20 yıldır İran'ın nükleer tehdidi İsrail'in bölgedeki politikasının ve Netanyahu'nun Amerikan yönetimlerini etkileme girişimlerinin ana itici gücü olmuştur.
Netanyahu İsrail hava kuvvetlerinin Hizbullah hedeflerine yönelik başlattığı “sınırlı önleyici saldırının” bölgesel bir savaşı tetiklememesini umarken, Biden yönetimi Netanyahu'nun ABD'nin İran'la ilgili dış politika kararlarını etkilemesine izin vermemelidir.
Zira bunu yapmak, ABD'nin sonuçları öngörülemeyen bir çatışmaya girmesi riskini taşıyor. Hatta ABD'yi yıkıcı bir küresel çatışmaya dönüşebilecek istikrarsızlaştırıcı bir savaşa dahi sürükleyebilir.
Netanyahu uzun yıllardır İran'a karşı şahin bir tutum sergiliyor ve şimdiye kadarki en aşırı sağcı İsrail hükümetinin başında bulunuyor.
Netanyahu'nun Obama yönetimi tarafından müzakere edilen İran nükleer anlaşmasına karşı çıkması Washington'daki bazı kesimlerde yankı buldu. Bu muhalefet, Trump yönetiminin anlaşmadan vazgeçmesine ve İran'a yönelik baskı ve izolasyon politikalarını arttırmasına yol açtı. Bu da Tahran'a nükleer eşik devlet olma yolunda açık bir yol verdi.
Şimdi de Netanyahu, Başkan Biden'ın Gazze'deki savaşla ilgili olarak rehinelerin serbest bırakılması, Gazze savaşının durdurulması ve Suudilerin merkezde olduğu normalleşmiş bir Orta Doğu'yu içeren “Ertesi Gün” taslağına karşı çıkıyor.
Daha da kötüsü, müzakerelerde yer alan bir kaynağın Haaretz'e aktardığına göre Netanyahu rehinelerin serbest bırakılması için “bir kez daha görüşmeleri sabote ediyor” ve birçok İsraillinin uzun zamandır şüphelendiği şeyi teyit ediyor.
Bölgede daha fazla istikrara yol açabilecek tek yol, tüm ılımlı bölgesel aktörlerin de içerisinde olacağı güvenlik temelli bir koalisyonu içeren bölgesel bir anlaşmadır.
Ancak Netanyahu böyle bir yolu reddediyor. Çünkü bu, İsrail'in eninde sonunda bir Filistin devletini kabul etmesini gerektirecek. Mevcut aşırılık yanlısı koalisyonu ile Netanyahu'nun bunu kabul etmesi mümkün değil.
Netanyahu'nun bölgesel bir güvenlik koalisyonu kurmak yerine aşırı sağcı koalisyon ortaklarını memnun etmeyi amaçlayan pervasız politikası sadece ABD'nin politika ve çıkarlarına ters düşmekle kalmıyor, aynı zamanda İsrail güvenlik ve savunma kurumlarının güçlü ve oybirliğiyle aldığı tavsiyelere de ters düşüyor.
Netanyahu otokratik bir yönetici gibi davranmakta, bu kurumu görmezden gelmekte ve İsrail'in liberal ve demokratik temellerini tehlikeye atmaktadır.
Netanyahu'nun siyasi ve kişisel çıkarlarının Amerikan dış politika önceliklerinin şekillendirilmesinde ABD'nin çıkarlarının önüne geçmemesi gerekiyor. Ancak şu anda bu çizgi aşılmış görünüyor.
Biden yönetimi, İran'ın İsrail'e saldırması tehdidine karşı beş ay içinde ikinci kez askeri ve diplomatik koalisyonlar kuruyor. İsrail'i savunmaya kararlı olduğunu ve bölgeye uçak gemileri, denizaltılar ve savaş uçakları gönderiyor.
Biden yönetimi ayrıca ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya liderlerinin İran'a “İsrail'e yönelik devam eden askeri saldırı tehditlerini geri çekmesi” çağrısında bulunan ve böyle bir saldırının gerçekleşmesi halinde bölgesel güvenlik açısından doğuracağı ciddi sonuçları ele alan ortak açıklamasını da koordine ediyor.
Biden şimdi bir yandan Gazze'de ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması anlaşması sağlamaya çalışırken, diğer yandan da İran ve Hizbullah'ı İsrail'e saldırı düzenlemekten caydırmaya çalışıyor.
Netanyahu'nun bu çabaları baltalamasına izin verilmemelidir.
Müslüman Arap ülkelerindeki halklar, hatta Sünni devletler bile İran'ın Filistinlilere verdiği desteğe olumlu baktığı için ABD bölgeden tamamen izole olmamak için bu süreci hızlı bir şekilde tamamlamalıdır.
Ilımlı Arap devletlerinin ve ABD'nin desteğini alan bir güvenlik-siyasi ittifakı, Gazze'de ateşkes, İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve İsrail ile Filistinliler arasında kademeli bir siyasi sürecin başlatılması gibi ilave olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Buna karşılık, ABD ve Avrupa'nın istikrarlı bir bölgesel koalisyon olmaksızın müdahil olduğu İran'la askeri gerginliğin tırmandırılması, Arap dünyasında İsrail'i kurtarmaya yönelik bir haçlı seferi olarak algılanacak ve ABD'nin bölgesel çıkarlarını riske atacaktır.
Orta Doğu'daki olaylar, İsrail-ABD ilişkileri, İran nükleer meselesi ve terörizm merceğinden görülmelidir.
Biden yönetimi de 7 Ekim'den sonra Filistinlilerle siyasi çözüme giden bir sürecin, böyle bir ittifakın ve onunla birlikte yeni bir Orta Doğu'nun yaratılması için gerekli bir koşul haline geldiğini fark etti.
EvetABD, İran'ın hegemonik ve İsrail karşıtı emellerini engelleme arayışında İsrail'e yardımcı olmalı, ancak bunu bölgesel istikrarı güçlendirecek şekilde yapmalıdır.
ABD artık, Netanyahu'nun ve sağcı koalisyon ortaklarının çıkarları doğrultusunda, Orta Doğu'yu ve dünya barışını sabote etmeye yönelik baskılara boyun eğmemelidir.