The National Interest: İsrail-Lübnan savaşı bir kıyamet senaryosuna mı dönüşecek?

İsrail-Lübnan arasında başlayan bir savaş ve ABD jetlerinin Bekaa Vadisi'ni bombaladığı bir senaryoda neler yaşanabilir? İsrail-Lübnan arasında yaşanacak savaş, bir kıyamet senaryosuna mı dönüşecek?

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarından The National Interest'de, olası bir İsrail-Libnan savaşının hem bölgesel hem de küresel etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İsrail ve Lübnan'da bulunan Hizbullah arasında artan çatışmaların, 2006'daki savaştan sonra kurulan caydırıcılık yapısının fazlası ile dışına çıktığı belirtilen analizde, iki tarafın da çatışmaları sınır bölgeleriyle sınırlı tutmasınun artık mümkün görünmediği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; bir İsrail-Hizbullah savaşına ilişkin risklerin sadece bölge için değil küresel etkileri açısından da bir kıyamet senaryosu olacağı belirtilerek bu senaryonun ayrıntılarına dair öngörülere yer verildi.

İşte The National Interest'de yayınlanan analiz:

Gazze'de dokuz ay süren acımasız çatışmaların ardından İsrail ve Lübnan, çatışmaların daha geniş çaplı bir savaşa dönüştürmeye hazır görünüyor.

Gerçekten de İsrail Gazze'deki ağır saldırılarını yavaşlatıp odağını Lübnan cephesine kaydırırken her iki taraf da kılıçlarını çekmiş durumda ve İsrail özellikle kuzey sınırındaki Hizbullah güçlerine karşı savaşmaya kararlı.

Bu gerçeklik, savaşın sonucunun ne olacağına baklımaksızın dünya liderlerini dehşete düşürmelidir.

Lübnan ve Hizbullah, Gazze savaşının başlamasından bu yana sınır ötesi ateş teatisinde bulunuyor.

Her iki taraf da o tarihten bu yana sınırdaki yığınaklarını ve eylemlerini arttırdı. Askeri operasyonlarının kapsamını ve ölçeğini genişletti ve giderek daha önemli kişileri ve yerleri hedef aldı.

Kritik bir şekilde durum, iki taraf arasında 2006'daki savaştan sonra kurulan normal caydırıcılık yapısının çok dışına çıkmış gibi görünüyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, ülkesinin 27 Haziran'da Lübnan'ı "taş devrine çevireceği" yönündeki önceki tehditlerini yinelerken, İsrailli liderler de kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda geri adım atmıyor.

Başbakan Benjamin Netanyahu'nun bu ve benzeri söylemleri İsrail'in Lübnan'ı işgal etme isteğinin altını çiziyor.

Hizbullah'ın söylemi de farklı değil. Ancak Hizbullah ve destekçisi İran tam teşekküllü bir savaş başlatma konusunda daha az istekli görünüyor.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah 26 Haziran'da gelecekteki bir savaşın "kuralsız ve kırmızı çizgisiz" olacağını belirtti.

Bu açıklama, grubun İsrail hava sahası içinde drone görüntüleri yayınlayarak kritik altyapıları vurma kapasitesini ortaya koymasının ardından geldi ki bu da İsrail'in Lübnan'a İsrail içinde zarar vereceğinin açık bir işaretiydi.

ABD Başkanı Joe Biden, tarafları tam teşekküllü bir savaştan vazgeçirmek için Lübnan ve İsrail'e üst düzey yetkililer gönderdi. ancak bu çabalar başarısız oldu.

Hizbullah, çatışmaların durmasını Gazze'de kalıcı bir ateşkese bağlamaya kararlı. Netanyahu ise müzakereler konusunda her iki tarafın da ağzıyla konuşarak bunu baltalamaya devam ediyor.

Benzer bir şekilde, ABD'li yetkililer de şimdi Hizbullah'a karşı aynı şeyi yapıyor ve ismini vermek istemeyen yetkililer ABD'nin bir savaşta İsrail'i savunacağına dair güvence veriyor.

Hal böyle olunca durum tehlikeli bir hal alıyor. Zira askeri uzmanlara göre; İsrail'e yönelik en büyük tehdit Hamas değil Hizbullah.

Hizbullah'ın gerek askeri gücü gerekse de destek tabanı Hamas'tan daha fazla ve bu, Hizbullah'a gölgede daha fazla meşruiyet veriyor. Bu durum da Hizbullah'ın düşünce yapısını yönlendiriyor ve görünen o ki; İsraillilerle savaşırken geri adım atmaları mümkün değil.

Amerika Birleşik Devletleri ise gerilimi azaltmayı desteklediğini iddia etse de İsrail'e verdiği koşulsuz destekle kendisini gerilimi tırmandırıcı unsur olarak konumlandırmaya devam ediyor.

Bu senaryoda tüm yollar çatışmaya çıkıyor.

İsrail'in yaklaşık 96,000 vatandaşının kuzey şehirlerine geri dönmesine izin vermek için güç kullanmayı seçmesi çok muhtemel. Bu durum, Lübnan'da daha önce uğradıkları iki utanç verici yenilginin ardından ülkelerinin Hizbullah'ı yenebileceğine ve yenmesi gerektiğine hala inanan nüfuzlu İsrailliler için hiçbir şey ifade etmiyor.

İsrail'in Refah işgalinden sonra tüm büyük operasyonları durdurarak Gazze'de nispeten gayrı resmi bir ateşkes sağlamaya çalıştığı ve Hizbullah'a uçurumdan bir çıkış yolu önerdiği şeklindeki süslü bir durum okuması bile böyle bir stratejinin başarılı olma ihtimalinin sınırlı olduğunu gösteriyor.

Her ne kadar bazıları İsrail'in "sınırlı" operasyonlar düzenlemesini önerse de iki tarafın da çatışmaları sınır bölgeleriyle sınırlı tutması mümkün görünmüyor.

Kaçınılmaz bir tırmanma sarmalı halihazırda mevcut ve İsrail, Hizbullah'ın talep ettiği şekilde Gazze'de tam ve kalıcı bir ateşkes taahhüt etmeyecek.

Diğer bir ifade ile, böyle bir anlaşma olmadan Hizbullah'ın da İsrail ile tek taraflı bir ateşkese gitmesi pek olası değil.

ABD'nin olumlu ve barışçıl sonuçlar elde etmek için gösterdiği tüm çabalara rağmen, Biden yönetimi çatışmaları sona erdirecek bir sonuca ulaşmak için gerekenleri yapmaktan aciz olduğunu kanıtladı. Bunun en büyük nedeni de Biden'ın Washington'un İsrail'in her talebini yerine getirmesi gerektiğine dair açık inancı.

Sonuç, Hizbullah ve İsrail arasında, neredeyse kesinlikle ABD'nin de dahil olacağı bir savaş yaşanacak.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Washington'u kendi emellerini desteklemesi için ustaca ve düzenli olarak manipüle ediyor.

Bombalar Tel Aviv'e düşmeye başladığında, muhtemelen Biden'ı tekrar kamuoyu önüne çıkacak ve İsrail'e desteğini yineleyecektir. Yüksek ihtimalle, ABD'li siyasi elitler de bunu yutacak ve Biden'ı ABD'yi doğrudan savaşa dahil ederek İsraillilere destek vermeye zorlayacaktır.

Böyle bir durumda ise; ABD jetleri Bekaa Vadisi'ni bombalamaya başladığında, daha geniş çaplı bir bölgesel savaş riski önemli ölçüde artacak ve Suriye, Irak ve Ürdün'de bulunan Amerikan birlikleri de saldırıların ortasında kalacaktır.

Böyle bir savaş hangi sonuçları beraberinde getirir

Bu senaryoda diğer bölgesel sorunlar da artacaktır.

Nüfusun yerinden edilmesinin bölge dışı etkileri olacak ve Irak, Suriye ve Lübnan'da devam eden krizleri daha da derinleştirecektir.

Böyle bir sonuç 2015-16'daki göç krizinin ötesine geçerek Avrupa için de büyük bir sorun teşkil edecektir.

Kaynakların ve dikkatin bu meseleleri ele almaya kaydırılması gerekecek, bu da Ukrayna'ya yönelik birleşik ancak yıpranmakta olan desteği baltalayacaktır.

Daha da kötüsü, bu durum ABD'yi Pasifik ve Doğu Asya'ya doğru çok ihtiyaç duyduğu stratejik kaymadan alıkoyacaktır ki Çin'in Washington'un tıkanmasından faydalanacağı kesindir.

Sonuç olarak, bir İsrail-Hizbullah savaşına ilişkin riskler sadece bölge için değil küresel etkileri açısından da bir kıyamet senaryosudur.

ABD'nin İsrail'in Lübnan'ı işgaline destek vermeyeceği şimdiden netleştirilmelidir. Bu yaklaşımın dışında herhangi bir şey, Washington'u kendi yarattığı bir fırtınanın suç ortağı haline getirecektir.

Tartışma