The National Interest: Türkiye'nin yükselişi ABD ve AB için ne anlama geliyor?

Türkiye, savunma sanayiden enerji ve ticaret koridorlarına kadar bölgesel nüfuzunu artırıyor. Türkiye, ne Batı ne de Doğu eksenine ait olmayan bir politika ile kendi gündemine ve çıkarlarına odaklanıyor.

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarından The National Interest'de, Türkiye'nin Kafkasya'dan Orta Asya'ya kadar artan etkisinin ve bölgesel bir güç olarak küresel politikalarının yansımalarının değerlendirildiği bir analiz kaleme alındı.

Türkiye'nin; Rusya'nın Ukrayna savaşı sonrası Batı tarafından izole edilmesi ve Kafkasya ile Orta Asya'da etkisinin azalmasıyla birlikte gücünü daha da artırdığı belirtilen analizde, özellikle savunma sanayi, enerji ve ticaret başlıklarında bölgede daha güçlü bir ülke haline geldiği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca, Türkiye'nin ne Batı ne de Doğu bloğuna ait olmayan bir politika izleyerek kendi çıkarlarını öncelediği belirtilerek, Batı'nın Türkiye'nin kendi yanında yer alması için çaba sarfetmesi gerektiği belirtildi.

İşte The National Interest'de yayınlanan analiz:

Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çaplı işgali ve Batı'nın yaptırımları nedeniyle Rusya'nın giderek yalnızlaşması, Türkiye'nin bölgedeki önemini daha da artırdı.

İki ülke arasında iyi ilişkiler devam ederken, diğer yandan ise kendine giderek daha fazla güvenen Türkiye, Güney Kafkasya ve Orta Asya'da Rusya'ya meydan okuyor.

Bu iki bölge, Moskova'nın büyük güç olarak algılanması için gerekli olan münhasır nüfuz alanının parçaları olarak görülüyor.

Güney Kafkasya'da Azerbaycan'ı bir geçit olarak kullanan Türkiye, etkisini Hazar Denizi'nin doğu yakasındaki Orta Asya'da Türk dili konuşan devletlere doğru genişletiyor.

Böylece, güvenlik, ticaret ve kültür gibi çok çeşitli alanları kapsayan bir Türk işbirliği bloğunun himayesinde bir Trans-Hazar dinamiği ortaya çıkıyor.

Türkiye'nin bir güvenlik ortağı olarak ortaya çıkışı

Türkiye'nin geniş Hazar bölgesinde artan jeopolitik etkisi, Ermenistan ve Azerbaycan arasında 2020 yılında yaşanan Karabağ Savaşı'na kadar uzanmaktadır.

Savaş sırasında Ankara'nın kapsamlı askeri desteği, Azerbaycan'ın Karabağ topraklarının büyük bölümünü yeniden ele geçirmesini sağladı.

Rus lider Vladimir Putin ateşkese aracılık etmiş ve çatışma bölgesine Rus barış gücü askerlerinin konuşlandırılmasını emretmiş olsa da, bu durum savaşın Türkiye'nin müttefiki Azerbaycan'ın zaferi ve Rusya'nın müttefiki Ermenistan'ın yenilgisiyle sonuçlandığı gerçeğini değiştirmedi.

Türkiye böylece Güney Kafkasya'ya askeri olarak girdi ve Rusya'nın bölgedeki askeri tekelini kırmış oldu.

Bu başarıdan güç alan Türkiye ve Azerbaycan, stratejik ittifaklarını 2021 Şuşa Deklarasyonu ile somutlaştırmaya başladılar.

Bir NATO üyesiyle yapılan ve karşılıklı savunma yükümlülükleri içeren bu anlaşma, Güney Kafkasya ve Orta Asya'daki tek ülke olarak Azerbaycan'a Moskova'ya karşı gerçek bir güvenlik alternatifi sağlıyor.

Azerbaycan ayrıca Eylül 2023'te, Rus barış güçlerinin gözleri önünde askeri bir operasyon daha yaparak, Karabağ'ın tam kontrolünü ele geçirerek otuz yıllık hedefini gerçekleştirdi.

Ukrayna'daki savaşın baskısı altındaki Rusya, Nisan 2024'te askerlerini Karabağ'dan tamamen çekeceğini açıkladı.

Türkiye'nin Güney Kafkasya'daki etkisi Hazar'ın diğer yakasında da hissedildi.

Bu gelişme, Orta Asya'daki Türk devletlerine Ankara ile işbirliğinin güvenlik açısından gerçek faydalar sağlayabileceğini gösterdi.

Kazakistan ve Özbekistan, Türkiye ile ikili ilişkilerini kapsamlı stratejik ortaklık seviyesine yükselterek eğitim, ortak askeri tatbikatlar ve istihbarat toplama gibi alanlarda askeri işbirliğini geliştirmeye yönelik anlaşmalar imzaladı.

Dahası, Türk savunma sanayi büyüyen Orta Asya insansız hava aracı pazarında hızla hakimiyet kazanmaya başladı ve böylece Moskova'nın bölgenin tek silah tedarikçisi olarak hakimiyetini yıktı.

Rusya Ukrayna ile meşgulken ve Güney Kafkasya'da zayıflamışken, verdiği güvenlik garantileri Orta Asya devletleri için giderek daha içi boş gelmeye başlıyor.

Diğer yandan Türkiye, Kırgızistan ve Tacikistan arasındaki barışı tesis etme çabalarını desteklemek üzere devreye girerek yakın zamanda bir sınır anlaşmasına doğru ilerleme kaydedilmesini sağladı.

Ticaret koridorları

Türk işbirliği aynı zamanda Orta Koridor olarak bilinen Trans-Hazar ticaret ve ulaşım koridorunun, Rusya'yı atlayarak Avrupa ve Asya arasındaki ticaret için alternatif bir rota olarak yeniden canlandırılmasına yardımcı oldu.

Orta Koridor, Avrupa ve Asya'yı Orta Asya, Güney Kafkasya ve Türkiye üzerinden birbirine bağlayan karayolları, demiryolları ve gemilerin yanı sıra deniz yollarından oluşan bir ağdır.

Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri için Orta Koridor, Çin ile Avrupa arasında kıtalararası ticaret vizyonunu yansıtmakta ve onları AB'nin Küresel Geçit Girişimi ve Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi ile bağlamaktadır.

Orta Asya'da ana geçit Kazakistan'dır. Yine de Çin, muhtemelen Orta Koridor'a bağlanacak bir Çin-Kırgızistan-Özbekistan demiryolu inşa ederek ek bir güney Orta Asya rotası planlıyor.

Ankara'nın bakış açısına göre, İstanbul'dan Orta Asya'ya engelsiz bir ticaret koridoru ufukta belirmiş durumda.

Şimdilik Güney Kafkasya'nın ana ulaşım koridoru, Azerbaycan'ı Gürcistan üzerinden Türkiye'ye ve oradan da Avrupa'ya bağlayan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu güzergahı olmaya devam ediyor. Ancak bu güzergâhın kapasitesi, artan Trans-Hazar ticaret akışını idare etmek için yetersiz görünüyor.

Bu bağlamda Türkiye, Azerbaycan ve Orta Asya'daki dört Türk ülkesi, Azerbaycan'ın batı kesimlerinden Ermenistan üzerinden Azerbaycan'ın Nahçıvan eksklavına ve oradan da Türkiye'ye uzanan bir ulaşım koridoru olan Zengezur Koridoru'nu ortaklaşa hayata geçirmeyi taahhüt ediyor.

Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Türkiye, koridorun 2027 yılına kadar geliştirilmesi için bir yol haritası üzerinde anlaştı. Ülkeler ayrıca, mevcut kapasitesi yaklaşık 2 milyon ton olan koridorun kapasitesini 10 milyon tona çıkarmayı hedefliyorlar.

Türk dünyasının birliği

Türkiye bölgede ayrıca, giderek hayatın her alanında kapsamlı bir işbirliğine dönüşen Türk Devletleri Örgütü'ne de liderlik yapıyor.

Örgüte üye olan Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi ülkeler geçtiğimiz yol iddialı bir “Türk Dünyası 2040 Vizyonu”nu benimsedi.

Amaç; örgütü, üye ülkeler arasında malların, sermayenin, hizmetlerin, teknolojilerin ve insanların serbest dolaşımını sağlayarak AB'nin Türkçe konuşan bir eşdeğerine dönüştürmek.

Türk Devletleri Örgütü, Türk dayanışmasını ve birliğini teşvik etmeyi amaçlayan çok sayıda proje öngörüyor. Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY, Türk bloğunu oluşturan devletler arasında ortak kültürel ve bilimsel projeler yürütmektedir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan ortak bir Türk alfabesi bile önerdi.

Nihayetinde bu yumuşak güç projesi bölgede, Rus dilinin kalıcı varlığı ve ortak Sovyet geçmişiyle birbirine bağlanan uluslardan oluşan bir Rus dünyası fikrine meydan okuyor.

Ancak Orta Asya nüfusunun yüzde 70'inden fazlası kırk yaşın altında ve Rus kültürü bölgede bir zamanlar sahip olduğu baskın rolü kaybetmektedir.

Batı için çıkarımlar

Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinin öngörülemeyen sonuçları, Güney Kafkasya ve Orta Asya'daki devletlere diplomatik ilişkilerini çeşitlendirmeye çalışmaktan ve uluslararası pazarlara alternatif yollar aramaktan başka bir seçenek bırakmıyor.

Türkiye alternatif ortaklıklara yönelik artan taleplere yanıt veriyor. Özellikle, savunma, enerji ve kültür alanlarında ilerleme kaydeden Türkiye, bölgede Rusya'ya karşı bir denge unsuru olarak ortaya çıkıyor.

Bu durum ABD ve AB için ne anlama geliyor?

Türkiye, ABD'nin yanında olması gereken kilit bir müttefik devlettir.

Rusya'nın Çin ve İran'la birleşerek Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemin ilke, kural ve kurumlarını altüst etmeye kararlı revizyonist devletlerden oluşan bir eksen oluşturması Türkiye'nin önemini daha da arttırıyor.

Bu eksenin artan etkisine karşı konulamazsa, doğuda Pasifik Okyanusu'ndan batıda Akdeniz'e kadar uzanabilir ve bu süreçte çok sayıda devlet için tehdit oluşturabilir.

İçinde bulunduğumuz jeopolitik rekabetler çağında, köklü bir bölgesel güç olan Türkiye şu anda "kararsız devlet" olarak nitelendirilebilir.

Türkiye, her ne kadar bir NATO "müttefiki" olsa da, ideolojik olarak ne Batı'ya ne de Pekin-Moskova-Tahran eksenine aittir.

Ankara, "her iki düzenin üyeleriyle ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik bağlar" kurarak riskten kaçınıyor.

Türkiye'nin hem ABD ve ABD'ye hem de Rusya ya da Çin'e tabi olmayı içermeyen kendi gündemi ve çıkarları var. Dolayısıyla Türkiye'nin bu eksene karşı kısmi bir denge unsuru olarak ortaya çıkmasını teşvik etmek Batı'nın çıkarınadır.

Tartışma