The New Arab: İsrail, Netanyahu'nun yıkıcı mirasını ortadan kaldırabilecek mi?
Gazze savaşı, Netanyahu başta olmak üzere İsrail'in aşırı sağının en kötü yanlarını ortaya çıkardı. Peki İsrail, Netanyahu'nun yıkıcı mirasını ortadan kaldırabilecek mi?
İngiltere merkezli yayın organlarından The New Arab'da, yine İngiltere merkezli düşünce kuruluşu Chatham House uzmanlarından uluslararası ilişkiler profesörü Yossi Mekelberg tarafından kaleme alınan ve İsrail'in içerisinde bulunduğu siyasi ortamın ve Gazze savaşının İsrail'e etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Savaşların genellikle ülkelerin iç siyasi ortamını ve halkı birleştirmesi gerektiğine dikkat çekilen analizde, İsrail'de ise bu durumun tam olarak gerçekleşmediği ve özellikle Netanyahu ve aşırı sağcı iktidar ortaklarının, Gazze savaşını kendi iktidarları ve çıkarları için kullanmaya çalıştığı belirtildi.
Analizde ayrıca, Netanyahu'nun ilk seçimlerde görevden alınacağını ve bunun olmaması halinde ise İsrail'i yüksek olasılıkla bir şiddet ortamı, hatta iç savaş ihtimalinin beklediği iddia edildi.
İşte The New Arab'da yayınlanan analiz:
Gazze'deki savaşın üzerinden dört aydan fazla bir süre geçmesine ve görünürde bir son olmamasına rağmen, devam eden bu trajedinin İsrail toplumunu parçaladığı açıkça görülüyor.
Savaşın ortasındaki bir ülkenin, özellikle de Hamas'ın 7 Ekim saldırısının yarattığı şok ve travmanın ardından, kederde ve ortak bir amaç duygusunda birleşeceği beklentisi vardır. Ancak İsrail için bu tam olarak gerçekleşemdi ve çatlaklar görülmeye başlandı.
Bunun en büyük nedeni mevcut koalisyon hükümetinin uyumsuz karakterine atfedilebilir. Bunların başında da şüphesiz, iktidarını sürdürmek için savaşın kendi çıkarlarına hizmet etmesini amaçlayan Başbakan Benjamin Netanyahu geliyor.
Netanyahu ve müttefikleri için artık hiçbir şey kutsal değil. Artık motivasyonları, Hamas'ı yok etmek konusundaki muazzam başarısızlıklarına rağmen iktidarda kalmak ve bir Filistin devletinin ortaya çıkmasını engellemek için yaşananları bir sıçrama tahtası olarak kullanmak.
Ülkedeki en güçlü makamı elinde tutması, Netanyahu'nun sürekli olarak hukukun altını oyarak, kendisine karşı açılan yolsuzluk davasını raydan çıkarmasını kolaylaştırıyor.
Netanyahu'nun güce olan açlığı, yargının bağımsızlığına ideolojik olarak karşı çıkan ve daha liberal-ilerici görüşlülerin değer verdiği liberal demokrasi fikrini küçümseyen koalisyon ortaklarınınki ile örtüşüyor.
“Kara Şabat" olarak bilinen günde vatandaşlarını koruyamayan hükümet, şimdi utanmadan bunun suçunu yargının bağımsızlığını desteklemek için protesto edenlere yüklüyor.
Aynı zamanda sevdiklerinin serbest bırakılması için hükümetin Hamas'la bir anlaşma yapmasını talep eden rehinelerin ailelerine de cephe alıyor. Hükümet her iki tarafı da ordunun Gazze'deki görevini tamamlamasını engellemekle suçluyor.
Savaş, muhalefet partilerinin liderlerine ve demokrasi yanlısı protestolara öncülük edenlere utanmazca saldıran sağın vicdansız korosunun en kötü yanlarını ortaya çıkardı.
Yakın zamanda yapılan bir ankette her beş İsrailli Yahudi'den birinin Hamas'ın Gazze sınırındaki topluluklara karşı vahşet uygulamasını engelleyememesinin ve İsrail silahlı kuvvetlerinin hedeflerine ulaşmasını engellemesinin sorumlusunun İsrail solu olduğuna inanması şaşırtıcı değil.
Bu eğilim devam ederse savaştan sonra siyasi şiddet, hatta iç savaş bile ihtimal dahilinde olacaktır.
İsrail'deki liberal-ilerici sosyal ve siyasi güçleri gayrimeşrulaştırma girişimleri yeni bir şey değil ve Likud'un 1977'de iktidara gelmesinden bu yana aşırı sağcılar da siyasi şiddetten kaçınmıyor.
Kuşkusuz, 1995 yılında Oslo Anlaşmalarının imzalanmasının ardından barış sürecini durdurmak için bu eylemi gerçekleştirdiğini itiraf eden aşırı sağcı bir saldırgan tarafından öldürülen Başbakan Yitzhak Rabin'in hayatına mal olmasına rağmen, İsrail'de gerçek siyasi şiddet nadiren yaşanmıştır.
Ancak siyasi şiddet yaygın değilse de, ülke tarihinin en aşırı milliyetçi ve dinci yönetimi olan altıncı Netanyahu hükümeti, kurulduğundan bu yana en kötü türden vitröz dil, gözdağı verme ve gayrımeşrulaştırma politikasını had safhaya ulaştırdı.
Çok sayıda televizyon ve radyo kanalı ve özellikle de sosyal medya sayesinde bilginin yayılması ve hızlanmasının, gerçekler ve yalanlar arasındaki dengenin bozulmasına, iyi kanıtlanmış ve tartışılmış görüşler ile siyasi gündemi belli olan katıksız propaganda arasındaki dengenin bozulmasına katkıda bulunması kaçınılmazdır.
Netanyahu, İsrail'de medyayı ya da en azından bazı gazetecileri ve editörleri kontrol etmenin ve onları ne pahasına olursa olsun kendisine sadık hale getirmenin anlatıyı kontrol etmesini sağlayacağını anlayan ilk kişilerden biriydi.
Bu aynı zamanda kendi söylemine hizmet ettiği sürece yarı gerçekleri, hatta düpedüz yalanları yaymasına ve gerektiğinde bunları siyasi muhaliflere, yargıya ve diğer daha eleştirel medya kuruluşlarına karşı serbest bırakmasına da olanak tanıyor.
Örneğin, anlatıyı kontrol etmek Netanyahu ve hükümetine anti-demokratik yasalarını tanıtma ve bunu İsrail'in demokrasisini geliştirecek bir reform olarak gösterme imkanı veriyor.
Anlatıyı kontrol etmek, şiddet yanlısı yerleşimci grupları da dahil olmak üzere Siyonizm'in en aşırı milliyetçi-dinci versiyonunu meşrulaştırmasına, onları hükümetinin merkezine taşımasına ve yabancı etkisinden muaf ilk gerçek sağcı hükümeti kuruyormuş gibi göstermesine olanak tanıyor.
Anlatıyı kontrol etmek aynı zamanda Netanyahu'nun Hamas'ın ölümcül saldırısını önleme, rehineleri serbest bırakma ya da Hamas'ı yenilgiye uğratma konusundaki başarısızlığının suçunu muhalefetin üzerine atmak ve başbakanı suçsuz göstermeye yarıyor.
Bu durum, Hamas'a büyük miktarda para aktarılmasına izin vermenin ve bu yolla örgütü güçlendirmenin onun fikri olduğu gerçeğinin de göz ardı edilmesine neden oluyor.
Netanyahu ne zaman sırtı duvara dayansa, aşırı sağın oyun kitabındaki en eski ve en kirli numaraya başvuruyor. Siyasi rakiplerini acımasızca karalayarak ve ülkeye sadakatlerini sorgulayarak içerideki hayali bir düşman şeklinde bir günah keçisi bulmak.
Kaçınılmaz olarak Netanyahu yakında demokratik yollarla görevinden uzaklaştırılacak ama onun yıkıcı mirasını ortadan kaldırmak savaştan çok daha zor olacak.
Bu nedenle, bir sonraki hükümetin en önemli görevi bu bölünmüşlüğü iyileştirmek ve aynı zamanda Filistinlilerle barış için çabalamak olacaktır. Her iki devasa görev de birbiriyle yakından ilişkili ve eşit derecede önemlidir.