Trump’ın seçim zaferi: Rusya-Ukrayna Savaşı’nda ateşkes vakti
ABD seçimlerinde kazanan Trump olurken, Zelenskiy’nin kaybeden tarafta yer aldığı görülüyor.
Donald Trump’ın 5 Kasım’da gerçekleşen Amerikan seçimlerinde Demokrat rakibi Kamala Harris’i yenmesi, Amerikan dış politikasının son dört yılına egemen olan paradigmanın değişeceğine işaret ediyor. Trump’ın nasıl bir dış politika anlayışına sahip olacağını ise başkanlık yaptığı ilk dönemden hareketle öngörmek mümkün.
Her ne kadar Trump’ın davranışlarının tahmin edilmesinin zor olduğu öne sürülse de esasen Trump, bir iş insanı olduğu gerçeğinden hareketle, kararlarını maliyet hesabı yaparak ekonomik gerçekler doğrultusunda alıyor.
Bu noktada Trump yönetiminin Joe Biden döneminden farklı olarak Ukrayna’ya cömert yardımlarda bulunmayacağı söylenebilir. Zaten Trump, seçim kampanyası sırasında yaptığı bir açıklamada “Bence Zelenskiy tarihin en büyük pazarlamacısı. Ne zaman ülkeye gelse 60 milyar dolarla geri dönüyor.” diyerek konuya ilişkin yaklaşımını ortaya koymuştu.
Dahası Trump’ın birinci döneminde Hillary Clinton’a karşı kazandığı seçimlere Rusya’nın müdahale ettiği iddiası DA hala gündemdeki yerini koruyor.
Nitekim 5 Kasım seçimleri sırasında da FBI, seçimlere Rusya kaynaklı bir müdahale girişiminden bahseden açıklama yaptı. Bu iddiaların doğruluğunu kanıtlamak mümkün olmasa da Trump’ın Rusya ile iyi ilişkiler geliştirilmesini savunduğu biliniyor. Hatta Trump, Putin’le konuşarak Ukrayna’daki savaşı sona erdireceğini de sık sık dile getirdi.
Öyle görünüyor ki Trump, Biden yönetimi gibi Ukrayna’nın savunulmasını öncelikli bir dış politika hedefi olarak benimsemeyecek. Aynı zamanda bu durum, ABD – ABD ilişkileri açısından da bir yol ayrımı demek.
Zaten birinci Trump döneminde de trans-Atlantik ilişkilerde ciddi bir hasar oluşmuştu. Bu anlamda Trump, kaldığı yerden devam edecek gibi görünüyor. Bu da Zelenskiy yönetiminin yalnızlaşması ve Kiev’e çok da içine sinmeyecek ateşkes anlaşmasının dayatılması demek.
Nasıl bir ateşkes?
Şubat 2022’den bu yana devam Rusya – Ukrayna Savaşı’nda şimdiye kadar ateşkes sağlanamamasının temel sebebinin kolektif Batı’nın tutumu olduğu aşikar. Genelde Batı ve özelde ise ABD – İngiltere ikilisi, çatışmaların uzun yıllar sürecek bir yıpratma savaşına dönüşmesi stratejisini benimsemiş ve böylelikle Rusya’nın “büyük güç” olma iddiasının sekteye uğratılacağına inanmıştır.
Tarihsel bir bağlantı kurmak gerekirse Batı, Sovyetler Birliği’nin 1979 yılında başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren Afganistan’ın işgalinde yaşadığını, bu kez Rusya’nın yaşamasını istedi. Uzun süren bir yıpratma savaşı.
Bu nedenle de Ukrayna’nın NATO ve AB’ye üyeliği konusunda Zelenskiy yönetimini cesaretlendirerek Moskova’nın hedefi haline getiren Batı, savaş boyunca Kiev’in düşmesini önleyecek düzeyde yardımlarda bulundu.
Bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus, Ukrayna’ya yapılan yardımların savaşı kaybetmeyi önleyecek; ancak zaferi getirmeyecek seviyede olması. Zira Batı, uzun yıllar sürecek bir savaş istiyordu. Ne zamana kadar mı? Trump seçilene kadar. Şimdi yeni bir denklem kurulacak ve yeni dengeler oluşacak.
Bu dengelerin temelinde ABD’nin Ukrayna’yı finanse etmek yerine kendi ekonomisine odaklanmasının belirleyici parametre olacağı çok açık. Trump, bu anlamda Zelenskiy yönetimini ateşkese zorlayacak.
Muhtemelen ateşkes, tarafların sahadaki mevcut pozisyonlarını koruması üzerine inşa edilecek. Bu da Rus işgal güçlerinin bulunduğu yerlerdeki konumlarını koruması demek. Zelenskiy’nin kabul etmek zorunda kalacağı bu tarz bir anlaşma, Vladimir Putin tarafından ise bir kazanım olarak görülecektir.
Uluslararası toplumdan izole olan Rusya, yeniden Batı’nın tamamıyla olmasa da Batılı aktörlerle ilişkiler geliştirmeye başlayabilir. Çünkü Trump ile birlikte kolektif Batı olgusu ortadan kalkacak ve Moskova’nın karşısında yekpare bir Batı olmayacak. Yine Trump, ateşkesi sağlamaya tekbaşına muktedir olamayabilir. Bu da Türkiye’nin arabuluculuğunu bir kez daha gündeme getirebilir.
Trump Ukrayna’da ateşkes için Erdoğan’dan yardım ister mi?
Türkiye, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başından itibaren çatışmaların sona ermesi ve bu engellenemiyorsa da savaşın coğrafyasının genişlememesi için etkin bir diplomasi yürüttü. Nitekim aradan geçen 2,5 yıldan fazla zamana rağmen Rusya ile Ukrayna’yı aynı masa etrafında oturtarak diplomatik başarı elde edebilen tek aktör, Tahıl Koridoru Antlaşması ile Türkiye oldu.
Ankara’nın konumunun hem Kiev hem de Moskova açısından güven verici olduğu biliniyor. Zira Türkiye, 2014’ten beri Rusya’nın uluslararası hukuka aykırı biçimde ilhak ettiği Kırım’ı Ukrayna toprağı olarak görüyor, Bayraktar TB-2’ler aracılığıyla Ukrayna’nın Rus işgaline direnmesine katkı sağlıyor ve bunu yaparken de Rusya ile olan diplomatik ilişkilerini sürdürme başarısı gösteriyor. Dahası Türkiye, Astana Süreci vesilesiyle çatışma alanlarındaki krizlerin yönetimi konusunda Rusya ile çalışabilme tecrübesine de sahip. Böylesi bir gerçek ortadayken Ukrayna’daki savaşın sona ermesini isteyen Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arabuluculuğundan istifade etmek istemesi kaçınılmaz.
Bu noktada Erdoğan ile Trump’ın iyi ilişkilere sahip olduğunu, birinci Trump döneminde Ankara-Washington hattında yaşanan krizlerin liderler arası diyalog yoluyla aşılabildiğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’ın seçim zaferini ilk kutlayan liderlerden biri olarak ABD Başkanı’na “dostum” diye hitap ettiğini hatırlatmak gerek. Dolayısıyla Trump, Ukrayna’da ateşkesin sağlanabilmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte çalışma girişiminde bulunabilir.
Zelenskiy için özeleştiri zamanı
Savaşın başından bu yana Zelenskiy’nin büyük bir cesaret örneği gösterdiği aşikar. Şubat 2022’de genel beklenti, Zelenskiy’nin ülkesinden kaçacağı yönündeydi. Ancak o, Ukrayna halkıyla birlikte direnmeyi seçti.
Diğer taraftan savaş stratejisi açısından da Ukrayna’nın önemli bir savunma başarısı elde ettiği çok açık. Ancak bu savaş, daha ziyade ABD-İngiltere ikilisinin çıkarları gereği Rusya’ya diz çöktürmek için çıkarıldı. Rus saldırganlığının temelinde Ukrayna’nın NATO ve AB üyeliği konusunda Zelenskiy yönetiminin teşvik edilmesi vardı. Gelinen aşamada Kiev’in her iki uluslararası örgüte de tam üye sıfatıyla dahil olması pek mümkün gözükmüyor.
Belki de Kiev, İstanbul görüşmelerinde Türkiye’nin arabuluculuğunda sağlanan mutabakattan İngiltere’nin talebi nedeniyle vazgeçmeseydi, bugün Ukrayna’nın altyapısı yerle bir olmamış, milyonlarca Ukraynalı göç etmek durumunda kalmamış ve binlerce insan ölmemiş olacaktı.
Trump’ın seçilmesi sonrası, Kiev’in savaşa ilişkin hedeflerine ulaşması her zamankinden daha zor. Öyleyse Zelesnkiy ve çalışma arkadaşlarının şapkayı önlerine koyup Batı’ya güvenme ve Türkiye’nin arabuluculuğunun sunduğu fırsatları değerlendirmeme konusunda yaptıkları hataların özeleştirilerini vermeleri gerekiyor. Zira Trump, Zelenskiy’ye Biden gibi uzun yıllar sürecek bir savaş ya da zafer vadetmiyor. Kiev, ateşkese zorlanacak. Oysa ateşkes, İstanbul Görüşmeleri’nde tarafların ayağına kadar gelmişti.