Türkiye'nin hamleleri, EastMed ile birlikte Yunan hayallerini de çökertiyor

ABD’nin geçtiğimiz günlerde EastMed Projesi'nden desteğini çekmesinin ardından söz konusu proje üzerinden özellikle Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerde, yeni ortaya çıkan gerçeklik hakkında tartışmaları da alevlendirdi.

1. resim
17.01.2022

Akdeniz'de bulunan rezervlerin özellikle de İsrail’in MEB bölgesinde bulunan rezervlerin deniz altından döşenecek olan boru hatlarıyla önce Girit Adası'na oradan da Yunanistan’a ve Avrupa’ya ulaştırılmasını hedefleyen projenin yedi yıl içerisinde tamamlanması ve yaklaşık 10 milyar dolara mal olması bekleniyordu.

EastMed Projesi'nin ortakları; Yunanistan, GKRY, Mısır ve İsrail olarak açıklanmış ve proje, ABD’nin eski Başkanı Donald Trump tarafından desteklenmişti. Hatta 2019’da resmi olarak açıklanan projeye ilişkin düzenlenen uluslararası toplantıya o dönemki ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da katılmış ve ABD'nin koşulsuz desteğini dile getirmişti.

Trump yönetimi, EastMed Projesi'nin Avrupa'nın Rusya'ya olan enerji bağımlılığını azaltacağı konusunda açıklamalarda bulunmuştu. Bugün gelinen noktada ABD projeden desteğini çekti.

Peki ABD'nin yeni yönetimi projeden desteğini neden çekti? Uluslararası analizlere ve Akdeniz'deki dengelere baktığımızda bu sorunun cevabını birkaç madde ile sıralayabiliriz.

İlk olarak Biden yönetimi, projenin ekonomik açıdan uygulanabilirliği konusunda çekincelerini dile getiriyor. Özellikle ABD basınında yer alan analizlere göre, projenin verimli olması için rezevlerin Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınması gibi kolay ve akılcı bir yol varken bu şekilde rotanın değiştirilmesi maliyeti artırmaktan ve projenin uygulanabilirliğini zora sokuyor. Bu nedenle Biden yönetimi projeyi gerçekçi bulmuyor.

İkinci olarak EastMed Projesi'nin bölge gerçekleri açısından uygulanabilmesinin güçlükleri.

Diğer bir gerekçe ve Biden yönetimini gerçek anlamda rahatsız eden şey ise, Türkiye'nin itirazları ve özellikle Doğu Akdeniz'deki dengeleri kendi lehine çeviren hamleleri.

Zira Washington'un Atina'ya gönderdiği nota metninin içeriğine bakıldığında, "EastMed Projesi'nin Türkiye ve diğer bölge ülkelerini yok sayarak uygulanmaya çalışılmasının bölgedeki gerginliği yükselteceğine” dikkat çekiliyor.

Yunanistan hangi hamleleri yapabilir?

Öncelikle Yunanistan Brüksel'i devreye sokmaya çalışacak ve daha önce denediği gibi Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi sıkıştıracak kararlar almasını sağlamaya çalışacaktır.

Fakat yakın tarihte gördüğümüz örneklerde de olduğu üzere AB içerisinde Yunanistan'ın bu konuda neredeyse tek destekçisi yine sadece Fransa olarak kalacaktır. Nitekim Yunanistan bunun farkında ve Yunan yetkililer sıcağı sıcağına Amerikan mühimmatları yerine Fransa’dan mühimmat alımı yapabileceklerini açıkladılar.

Yunanistan'ın diğer bir kartı ise bölgede gerginliği ayyuka çıkaracak olan ve çeşitli zamanlarda dile getirdiği 12 mil meselesidir.

1970'li yıllarda Türkiye ile Yunanistan arasında deniz yetki alanlarına ilişkin temel uyuşmazlık alanı büyük ölçüde Ege Denizi üzerinden şekillenmişken 1990'lardan itibaren ise buna ek olarak Doğu Akdeniz boyutu eklenmiştir.

Türkiye 1995 yılında Yunanistan’ın Ege’de karasularını 6 milin ötesine çıkarması halinde, bu durumun savaş sebebi sayılacağını ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne askeri bakımdan gerekli yetkilerin verileceğini TBMM'de kabul etmiştir.

Doğu Akdeniz’de 2000’li yıllarında başında keşfedilen petrol ve doğal gaz rezervleri ise bölgenin stratejik önemini daha da artırmış ve krizi adeta tetiklemiştir.

Krizde söz konusu taraflar sadece Türkiye ve Yunanistan olarak görünse de, Doğu Akdeniz’in hem Ortadoğu’ya açılan kapı hem de Güney Asya ve Uzak Doğu’ya deniz yolu ile en kısa ulaşım kapısı olduğu düşünüldüğünde bütün küresel güçlerin bu bölgeye ilgi göstermesi anlaşılabilir bir durumdur.

Zira 10 yıl öncesine kadar bu denklem içerisinde bulunmayan Rusya da artık bölgede konuşulan bir ülke haline gelmeye başlamıştır. Rusya’nın son 10 yıldır bu bölgede oluşan güç boşluğunu doldurma konusunda önemli hamleleri olmuştur. Rusya önce Suriye’deki askeri pozisyonunu güçlendirdi, buradaki deniz üssünü genişletti ve bu ülkedeki varlığına büyük bir hava üssü ekledi. Rusya'nın ayağını buraya sağlam bastıktan sonra ise bütün Doğu Akdeniz'de etkide bulunmaya çalışacağı aşikardır.

Rusya’nın hedefi, Suriye’nin ardından Libya’da da kalıcı askeri üsler kurmak, bu şekilde bölge ülkelerine Doğu Akdeniz’de kalıcı olduğunu, işbirliği yapılmaya değer bir müttefik olduğunu göstermek ve bütün bölge üzerindeki nüfuzunu artırmaktır.

ABD’nin “Çin ile mücadeleye odaklanma” stratejisi ile birçok bölgedeki angajmanını sonlandırdığı ya da azalttığı görülüyor. Ancak Biden yönetiminin mücadele edeceği rakiplerden biri olarak gördüğü Rusya’nın Doğu Akdeniz’de nüfuzunu bu kadar artırdığı ve bölgeye yerleşmeye çalıştığı bir dönemde Türkiye gibi bir müttefiki kaybetme lüksünün olmadığını belirtmek gerekiyor.

Gelinen noktada; bütün bu etkenler ve Türkiye'nin uluslararası hukuka uygun adımları, Libya'nın BM tarafından tanınan UMH hükümeti ile yapmış olduğu anlaşma ve gerektiğinde kullandığı Gambot diplomasisi, Türkiye'yi Doğu Akdeniz krizinde tamamen etkin güç haline getirmiştir.

Diğer yandan AB’nin düzensiz göç konusunda Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyduğu ve Rusya-Ukrayna sorunu nedeni ile NATO içerisinde bir sorun istemiyor olması da Yunanistan’ın bahsettiğim hamlelerine tam bir destek verme ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Yani; Yunanistan'ın bu hamlerinin Fransa dışında diğer AB ülkelerinden destek alamayacağı açıkca görülmektedir.

Türkiye, kararlı duruşunu sürdürürken attığı adımlar ve uyguladığı diploması ile tezlerini ABD dahil ilgili bütün ülke ve kurumlara onaylatıyor. Bölgedeki gerilimi en aza indirerek diplomasiye ağırlık veren Türkiye hamlelerinin karşılığını yavaş yavaş alıyor ve görünen o ki almaya da devam edecek.