Türkiye'nin Rusya-Ukrayna savaşındaki önemi: Ankara neler yapabilir?
Rusya'nın işgali Ankara'nın kendisini iki taraf arasında tarafsız bir güç olarak gösterme girişimi, Türkiye'nin birçok destekçisini derinden hayal kırıklığına uğrattı.
Kremlin'in Ukrayna'ya karşı savaşının ilk günlerinde Türkiye, Ukrayna'nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü desteklediği, silahlı insansız hava araçları sağladığı ve Türk Boğazlarını Rus savaş gemilerine kapattığı için hem Kiev'den hem de Batılı müttefiklerinden övgü aldı.
Türkiye'nin yakın zamanlardaki, Karadeniz tahıl ablukasını çözmeye yönelik diplomatik çabaları da tüm taraflarca memnuniyetle karşılandı.
Ancak Rusya'nın işgali sivillere karşı soykırım niteliğinde bir savaşa dönüşürken, Ankara'nın kendisini iki taraf arasında tarafsız bir güç olarak gösterme girişimi, Türkiye'nin birçok destekçisini de derinden hayal kırıklığına uğrattı.
Ankara'nın Rus şirketleriyle artan ekonomik bağları ve Türkiye'nin Rus işletmeleri ve yatırımcıları için yaptırımlardan kaçınmayı kolaylaştırdığı iddiası, Ankara'nın Ukrayna'yı savunmaktan çok Moskova ile ilişkilerini kurtarmakla ilgilendiğine dair iddiaları alevlendirdi.
Rusya için bu tür bir işbirliğinin faydaları açıkken, Türkiye için aynı şeyi söylemek zor. Moskova ile daha fazla ekonomik ve siyasi angajman olması durumunda, Ankara Rusya'ya daha da bağımlı hale gelebilir ve dolayısıyla Batı'dan daha da uzaklaşabilir.
Türkiye tahıl krizinin çözümünün ardından, ortakları arasında barış görüşmeleri için de etkin olmaya çalışıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen ay Ukraynalı mevkidaşı Zelensky ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ile bir araya geldiği Lviv ziyaretinin arkasındaki motivasyon da bu gibi görünüyordu.
Türkiye, başarılı olduğu tahıl anlaşmasını, kalıcı bir barışa doğru giden ilk adım olarak sunarak, bu diplomatik başarısından yararlanmaya hevesli görünüyor.
Hatta bazı Türk yetkililer, İstanbul'da kurulan Ortak Koordinasyon Merkezi'nin Ukraynalılar ve Ruslar arasında güven artırıcı bir işlev görebileceğini bile öne sürüyorlar. Fakat Zelensky, “Şehirlerimizi bombalıyorlar ve insanlarımızı öldürüyorlarsa barış isteyemezler.” sözleri ile şimdilik böyle bir gelişmenin pek olası olmadığını gösteriyor.
Bu nedenle Türkiye'nin barış girişimleri, en azından temel ön koşullar sağlanana kadar başarılı olmayacaktır. Çünkü herhangi bir anlamlı müzakere için, Rusya'nın savaş alanında yenilgiler yaşaması gerekiyor. Ve bu bağlamda Türk Bayraktar insansız uçakları Ukrayna'da barış için Ankara'nın Kiev ve Moskova arasındaki mekik diplomasisinden daha fazlasını yapıyor.
Barış mümkün olana kadar, Ankara'nın hem Ukrayna'nın hem de kendi çıkarlarına hizmet edecek çatışmada yapıcı bir rol oynaması için hâlâ bolca alan var.
Peki Türkiye daha fazla neler yapabilir?
- Türkiye'nin silah tedariki, Ukrayna'nın savunma yetenekleri için önemini koruyor. Türk dronları Rus saldırısını caydırmada önemli bir rol oynadı ve yakın zamanda teslim edilen “Kirpi” mayına dayanıklı pusu korumalı Türk araçları, arazinin kontrolünü sağlamada çok önemli görev yapıyor. Uzmanlar yeni Kirpi'lerin yanı sıra, “Akıncı” muharebe dronları ve ağır ateş gücü yeteneklerine sahip Türk çok namlulu roket sistemleri (TRG-230 Kaplan ve TRG-300 Kasırga) tedarik etmenin Ukrayna ordusuna çok önemli bir yardım sağlayacağını belirtiyor.
- Türkiye, sivil gemilerin Türk Boğazlarında serbest dolaşımını garanti eden 1936 Montrö sözleşmesine her zaman tam olarak uymaya özen göstermiş ve savaşın daha fazla tırmanmasını önlemek için bölgeyi savaşın ilk günlerinden itibaren Rus savaş gemilerine kapatmıştır. Ancak Rusya'nın Suriye ve Ukrayna'daki askeri operasyonlarına lojistik tedarik etmek için ticari gemileri kullanarak Montrö hükümlerini ihlal ettiğine dair raporlar var. Bu tür raporlar, Türkiye'nin uluslararası hukuka saygılı bir ülke imajını zedelemekle kalmıyor, aynı zamanda gelecekte Montrö rejiminin aşınmasına yol açabilecek tehlikeli boşluklar da yaratıyor. Ankara, Boğazlardan geçen Rus gemilerindeki yükleri baştan sona denetlemek ve ihlallere son vermek için gerekli tüm önlemleri almalıdır.
- Türkiye, Rusya'ya karşı Batı yaptırım rejimine katılmamış olsa da, özellikle hassas mallarda, Rusya'nın yaptırımları atlatmaya yönelik çabalarının merkezi haline gelmeye izin vermemelidir. Ankara, en büyük ticaret ortağı olan Avrupa Birliği ile 178,6 milyar dolarlık, Rusya ile ise sadece 35 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip. Bu, Batı ile ekonomik ilişkilere öncelik vermesi gerektiğini ortaya koyan basit bir ekonomik çıkar.
- Karadeniz Tahıl Girişimi gıda krizini hafifletmeye yardımcı olsa da, uluslararası hukukun (ve Türkiye'nin bölgedeki çıkarlarının) temel taşı olmaya devam eden seyrüsefer özgürlüğünü tam olarak geri getirmedi. Bir sonraki taktik amaç, tahıl anlaşmasının kapsamını, Mykolayiv ve Kherson gibi diğer Ukrayna limanlarını ve kritik hammaddeler ve metaller gibi diğer Ukrayna ihracatlarını içerecek şekilde kademeli olarak genişletmek olmalıdır.
- Zaporojya Nükleer Santrali'ndeki Rus nükleer şantajına karşı ciddi bir yanıt gerekiyor. Türkiye, Rusya'nın santrali bombalamasını durdurmaya yönelik diplomatik çabaları hızlandırmada ve uluslararası gözlemcilerin daha fazla erişimini kolaylaştırmada yapıcı bir rol oynayabilir.
- Türkiye, Ukraynalı savaş esirlerinin ve ölen askerlerin naaşlarının değişimini kolaylaştırmada başı çekmeli. Burada zaten tecrübesi var: Ankara, 2017'de Kırım Tatar siyasi mahkumlarının Ukrayna'ya serbest bırakılmasını başarılı bir şekilde kolaylaştırmıştı.
- Türkiye bölgesel enerji güvenliğinin sağlanmasına yardımcı olmak için, iç ve Avrupa pazarlarına gaz arzını çeşitlendirme çabalarını da hızlandırmalıdır. Avrupa ise Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı üzerinden Azerbaycan doğalgaz arzını artırmak için Türkiye ile işbirliğini güçlendirmeli ve Doğu Akdeniz'deki gerilimi azaltmak için diplomatik çabalarını iki katına çıkarmalıdır. Aynı zamanda, sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatı için uluslararası kredileri ve Türkiye'nin kendi Karadeniz gaz rezervlerinin araştırılmasını kolaylaştırarak, Türkiye'nin Rusya'dan gelen fosil yakıtlara olan bağımlılığını azaltma hedefini de desteklemelidir.
Batı'nın Ankara'ya karşı yaptırımları bir "sopa" olarak kullanma politikası, Türkiye'nin politikalarını değiştirmesi ve Rus "havuçlarına" olan bağımlılığını azaltmak için etkili olmadı.
Savaşta bir umut ışığı varsa, bu Türkiye'nin Rusya'ya karşı daha güçlü bir duruş ortaya koyması ve stratejik özerkliğini sergilemesine bağlıdır. Ancak bu Batı'nın saldırganı yenme kararlılığını sorgulayarak değil, sürece öncülük ederek olmalıdır.
Erdoğan'ın İkinci Kırım Platformu Zirvesi'nde Rusya'nın Kırım'ı ilhakını “yasadışı ve gayrimeşru” olarak nitelendiren ve “Kırım'ın Ukrayna'ya geri verilmesini” savunan kararlı sözleri de Türkiye'nin Ukrayna'nın tamamen işgaline karşı sarsılmaz desteğini göstermektedir. Ancak Türkiye bunu başarmak için daha sağlam bir politika izlemelidir.
Atlantic Council'de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.