Ukrayna Krizi nereye gidiyor? Topyekün savaş mı, yoksa Rus usulü savaşsız savaşma sanatı mı?
“Khalkin-Gol”, “Çin sınırı”, “Transdinyester”, “Gürcistan”, “Luhansk”, “Donetsk” ile “Kırım” tecrübeleri, Rusya’nın savaş ilan etmeden toprak elde etme ve askeri güç kullanma kabiliyet ile kapasitesinin somut örneklerini oluşturuyor. Ukrayna krizinde gelinen nokta, Rusya’nın uluslararası ambargolara maruz kalmamak için Luhansk ve Donetsk köprü başlarına yaslanarak sınırlı bir çatışma ve ilan edilmemiş savaşla amaçlarına ulaşma imkanını değerlendirebileceğine işaret ediyor.
Ukrayna krizinde ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin istihbarat servislerinin, Rusya’nın işgali girişimi için işaret ettikleri kritik tarih geçildi. Rusya bir işgal planı yapmışsa da NATO’nun Doğu Avrupa’ya yaptığı kuvvet kaydırması ve Ukrayna’ya son 2 ayda başta Javelin anti-tank füzeleri olmak üzere temin edilen mühimmat, bu planı şimdilik akamete uğrattı. Ancak, Rusya’nın Belarus’taki ve Ukrayna çevresindeki askerlerini çektiği yönündeki açıklamaları inandırıcı bulunmuyor. Hatta Batılı istihbarat kaynaklarına göre askeri sevkiyatlar aldatma hareketlerinden ibaret olduğu gibi, Rusya’nın Ukrayna çevresindeki askeri sayısı 190 bine ulaştı.
17 Şubat itibarıyla çatışmaların muhtemel adresi olarak Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri ön plana olarak çıktı. Her iki “Cumhuriyet” 12 Mayıs 2014’te, Ukrayna’daki “Meydan Olayları”nı takiben Ukrayna’nın doğusundaki Rus azınlık tarafından teşkil edildi. Rusya aynı yılın Mart ayında Kırım’ı ilhak ederken, bir yandan da ana dili Rusça olan azınlıklara silahlı destek verdi. Böylece Rusya, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ordularının da önemsediği bir köprü başını elde etmiş oldu.
Ukrayna’nın doğusu demir ve kömür madenleri açısından zengin bir bölge. Rusya, 2014 yılında desteklediği ayrılıkçılar vasıtasıyla kuzeydeki Harkov ve güneydeki liman kenti Mariupol’a kadar ulaşmak istedi. Ancak Ukrayna ordusunun geç gelen kararlı direnişi stratejik önemi haiz bu iki noktanın Rus kontrolüne geçmesine müsaade etmedi. Ukrayna’nın en doğusundaki Harkov kenti, herhangi bir silahlı gücün Moskova’ya ya da Rusya’nın endüstri merkezi Volgograd’a yürümesi için en ideal hareket noktası. 1925’te Stalingrad adını alan Volgograd, İkinci Dünya Savaşı sırasında dünya tarihinin en çetin şehir savaşına sahne olmuştu. Kent 1956’da yeniden Volgograd olarak adlandırıldı.
Şu anda Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri merkezli olarak şiddetli bir enformasyon savaşı yaşanırken, 2014 yılında olduğu gibi çatışmaların bu cephelerde sınırlı bir karakterde şiddetlenmesi ihtimali yüksek görünüyor. Moskova yönetiminin, Ukrayna topraklarına doğrudan bir saldırı fırsatını kaçırdığını değerlendirerek, Ukrayna ordusunu bu iki cumhuriyetin sınırlarında geleceğe yönelik caydırıcı bir mağlubiyete uğratma arayışı ihtimal dahilinde olabilir.
Bu yaklaşımı kavramak için SSCB dönemindeki “Khalkin-Gol Muharebesi” ve “1969 Çin-Sovyet Sınır Çatışmalarını” incelemek yerinde olacaktır.
1931 yılından itibaren Asya kıtasına ayak basan Japon ordusu Mançurya’yı ele geçirdikten sonra Çin Halk Cumhuriyeti’nin liman kentlerine yöneldi. Sonraki hedefi ise Moğolistan üzerinden Sovyetler Birliği sınırlarını yoklamaktı. 1905 yılındaki Port Arthur Baskını’ndan itibaren Rusya’yı başlıca hasım olarak belleyen Japonya, Sovyetler’in doğudaki topraklarına göz dikmişti.
1938 yılında Hasan Gölü Muharebesi ile beraber bölgedeki durum ufak çaplı sınır çatışmalarından çıkıp binlerce askerin katıldığı ancak ilan edilmemiş bir savaşa dönüştü. Japonya’nın geleceğe dönük niyetlerini öngören Stalin, daha sonra İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyet ordularına komuta edecek olan General Georgiy Jukov’u 1939 yılının Haziran ayında bölgeye gönderdi. Birinci Ordular Grubu’nun komutasını ele alan Jukov, 20 Ağustos 1939 gününe kadar bölgede ezici bir gücü topladıktan sonra saldırıya geçti. Japonya, ordusunun maruz kaldığı insan ve silah kaybının büyüklüğü nedeniyle önce ateşkes sonra da saldırmazlık paktı imzalamaya mecbur oldu. Japonya, İkinci Dünya Savaşı boyunca “Khalkin-Gol Muharebesi”nin psikolojik etkisi nedeniyle Sovyetler Birliği ile savaşa girmeye teşebbüs etmedi. Sovyetler Birliği de onbinlerce can kaybı ile sonuçlanmış olsa da Japonya ile resmen savaş ilan etmeden sınırlı bir alanda yürütülen muharebede zafer kazanarak hasmını bertaraf etmiş oldu.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği benzer bir çatışmayı bu defa Çin Halk Cumhuriyeti ile yaşadı. SSCB’nin Kruşçev’in liderliği döneminde Stalinizmi reddetmesi ve komünist kampın liderliği için başlayan rekabet Moskova ile Pekin’i karşı karşıya getirdi. Siyasi gerilim bir kez daha Moğolistan ve Mançurya bölgesindeki ihtilaflı sınır bölgelerinde çatışmalara dönüştü. 1969 yılında şiddetlenen ve 7 ay süren çatışmalar yine ilan edilmemiş bir savaştı. Çatışmalar sınırdaki ihtilafların çözümünü sağlamadı. Ancak 2008 yılında imzalanan bir anlaşma ile uzlaşma sağlanabildi.
1969’daki çatışmaların en kayda değer sonucu Amerika Birleşik Devletleri ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin yakınlaşmasını sağlaması ve ABD Başkanı Nixon’un 1972 yılında Pekin’i ziyaret ederek, Çin açısından Soğuk Savaş’ı bitirmesi oldu. Sovyetler Birliği savaş ilan edilmeyen ve yine sınırlı bir bölgede yürütülen muharebeden inisiyatifi elinde tutarak çıkmayı başardı.
Birinci Soğuk Savaş’ın ardından Rusya, Japonya ve Çin karşısında “savaş ilan etmeden savaşma sanatı”ndan elde ettiği tecrübeleri farklı bir boyutta uygulamaya koydu. Eski Sovyet Cumhuriyetleri’ndeki Rus azınlıkları amaçlarına ulaşmak için kalkan olarak kullanabileceğini fark eden Rusya yeni hibrid savaş metodunu ilk olarak 1992’de Moldova üzerinde tatbik etti. Transdinyester bölgesine yerleşmeyi başaran Rus askeri gücü, İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi Romanya’nın sınırlarına sokuldu. Stalin, 1940 yılının Haziran ayında Romanya’ya ültimatom vererek, Kuzey Bukovina ve Beserabya’nın SSCB’ye terk edilmesini istemiş ve amacına ulaşmıştı. Savaş bittiğinde bu topraklar kalıcı olarak SSCB’ye terk edildi.
Rusya, benzer bir güç gösterisini 1992’de Güney Osetya vasıtasıyla Gürcistan üzerinde uyguladı. NATO’nun doğuya doğru ilerlemesi hatta Gürcistan vasıtasıyla Kafkaslara sarkma gayreti üzerine Güney Osetya ve Abhazya meselesi 2008’de Kremlin tarafından yeniden ısıtılarak bölgeye müdahale için kullanıldı. 2008 yılının Temmuz ayında Rus ordusu Çeçenistan, Kuzey Osetya, İnguşetya, Kabardey-Balkarya ve Karaçay-Çerkesya bölgelerini kapsayacak bir şekilde Kafkas-2008 Tatbikatı’nı başlattı. Tatbikata 8 bin asker, 700 zırhlı araç ve 30 hava unsuru katılıyordu. Bu güç 1 ay sonra savaş ilan etmeden Gürcistan topraklarına girerek 3 günde Tiflis kapılarına dayandı.
Kremlin 2014 yılında Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçıları desteklemesine gerekçe olarak da bu topraklarda yaşayan ana dili Rusça olan halkın varlığını gerekçe gösterdi. İlan edilmemiş savaş ve hibrid savaş yöntemleri tekrar sahnelenerek hedefe ulaşıldı. Rusya, bugün Rus azınlıkların haklarını koruma gerekçesiyle Baltık ülkeleri ile Kazakistan başta olmak üzere Orta Asya devletlerine müdahale kartını elinde tutuyor.
“Khalkin-Gol”, “Çin sınırı”, “Transdinyester”, “Gürcistan”, “Luhansk”, “Donetsk” ile “Kırım” tecrübeleri, Rusya’nın savaş ilan etmeden toprak elde etme ve askeri güç kullanma kabiliyet ile kapasitesinin somut örneklerini oluşturuyor. Ukrayna krizinde gelinen nokta, Rusya’nın uluslararası ambargolara maruz kalmamak için Luhansk ve Donetsk köprü başlarına yaslanarak sınırlı bir çatışma ve ilan edilmemiş savaşla amaçlarına ulaşma imkanını değerlendirebileceğine işaret ediyor.