Ukrayna Rusya'nın saldırısına nasıl hazırlandı? Bölüm - 4

❝Gitmeyi bir an bile düşünmedim. Bir lider ülkesini nasıl terk edebilir?❞ 

💢Ukrainskaya Pravda gazetesinin hazırladığı makalenin son bölümü yayında. 

1. resim

Ukrainskaya Pravda gazetesi, hükümet temsilcileri, askerler ve siyasetçilerle Rusya'nın Ukrayna saldırının ilk gününü detaylı şekilde konuşarak makale serisi hazırladı. Daha önce üç bölüm halinde yayınladığımız yazı dizisinin son bölümünü gdh.digital okurları için tercüme ettik.

"Yarın ne olacağını düşünmemek" - Cumhurbaşkanlığı Ofisi

24 Şubat sabahı Bankovo çok gergindi. Aslında günler arasında geçiş neredeyse hiç olmamıştı. Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nin yönetici isimleri gece saat 1’de evlerine gitmiş, saat 4’te geri dönmeye başlamışlardı.

O anları Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Andrey Yermak anlatıyor:

“Gece saat 2 civarında eve geldim. Durumun nasıl olduğunu anlıyorduk, çünkü çok bilgi akışı vardı. Bir, bir buçuk saat sonra hem istihbarattan, hem de askerlerden savaşın başladığına dair bilgi aldım. Bu nedenle hızla hazırlandım ve saat 5’te artık Cumhurbaşkanlığı Ofisindeydim. Hem sınırda çatışmaların başladığına, hem de bombardıman emri verildiğine dair bilgi almıştım. Bankovo’ya geldiğimde artık Cumhurbaşkanı yerindeydi…”

Daha akşam ülkenin işadamlarını büyük müdahalenin olmayacağına ikna eden Zelenskiy, yeni gerçeklikte iktidarın tüm sorumluluğunu kendi üzerinde hissediyor olmalıydı. Şimdi füze darbeleri ile sallanan ülkenin uyanmasını, tüm güçlerin toparlanmasını ve darbelere dayanmasını sağlaması gerekiyordu. 24 Şubat sabahı yaşanan olaylar gösterdi ki, Cumhurbaşkanı abartısız tarihsel rolünün farkındaydı.

Zelenskiy, röportajlarının birinde o saatleri şöyle hatırlıyor:

“Sadece kendimiz, devletimiz hakkında düşünüyordum. Hemen ofise geçtim, hazırdım zaten. Düşünerek zaman kaybetmedik – hemen toplandık, hemen askeri komiteyi topladık. Direnişe hazırdık. Böyle durumlarda en önemli olan karar vermektir, yarın, öbür gün ne olacağını düşünmek değil. Şu an ne yapmak gerektiğini düşünmektir”.

Ukrainskaya Pravda olarak biz askerlerden ve iktidardan kimle konuştuysak, neredeyse hepsi 24 Şubat sabahı Zelenskiy’nin kendisini uyandırdığını, çağırdığını, talimat gönderdiğin, görev verdiğini anlattı. Ve bu sadece Ukrayna’nın üst düzey görevlilerine ait değildi.

Cumhurbaşkanlığı Ofisinden elde ettiğimiz bilgiye göre, 24 Şubat günü Zelenskiy, en üst düzeyde 8 dünya lideri ile telefonla görüştü – ABD Başkanı Biden, İngiltere Başbakanı Johnson, Avusturya Başbakanı Negammer, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç Başbakanı Andersson, Avrupa Konseyi Başkanı Mishel, Fransa Cumhurbaşkanı Macron…

Normal zamanlarda bu tür konuşmaları organize etmek haftalar, bazen aylar alır. Ancak Rusya’nın müdahalesinden sonra “diplomatik zaman” öyle daralmıştı ki, söz konusu 8 görüşme Zelenskiy’nin özel güvenlikli hükümet iletişim santrali üzerinden yürüttüğü görüşmelerin sadece bir kısmıydı.

Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı her türlü protokolü ve diğer servisleri atlayıp direkt WhatsApp üzerinden de dünya liderlerini arıyordu. İlk konuşma sabah saat 7’de gerçekleşti. Zelenskiy kendi makam odasından Boris Johnson’u direkt arayarak yardım istedi.

Polonya ve Litvanya Cumhurbaşkanları ile de görüşmeler yapılmıştı, Zelenskiy bunları söyledi, ancak bu görüşmeler de ofis telefonundan değil, direkt telefonla gerçekleşmişti. Daha sonra Cumhurbaşkanı partnerlerini doğrudan arama yöntemini şu sözlerle açıklayacaktı:

“Artık çoğu dünya lideri ile yakın arkadaş gibi olduk. Bazen günde birkaç kez konuşuyoruz. Cep telefonu üzerinden görüşüyoruz. WhatsApp üzerinden her türlü bürokratik lüzumsuzluklar olmadan konuşabilmek hoşuma gidiyor. İnsanlar ölürken görüşme talebinde bulunmak, sonra da onu beklemek çok zor”.

İletişimi basitleştirmek ve hızlandırmak müdahalenin ilk gününden itibaren Zelenskiy’nin davranışının en temel özelliklerinden biri olarak öne çıkacaktı.

24 Şubat sabahı saat 06:42’de Zelenskiy ilk askeri müracaatını yazdı ve Ukraynalılara ülkede sıkıyönetim ilan edildiğini duyurdu:

“Rusya bizim askeri altyapımıza ve sınır güçlerimize saldırdı. Çoğu Ukrayna kentlerinde patlamalar duyuldu. Biz bütün Ukrayna’da sıkıyönetim ilan ediyoruz. Ben birkaç dakika önce ABD Başkanı Biden ile telefonla görüştüm. Onlar artık uluslararası destek vermeye başlıyorlar. Bugün bize lazım olan en önemli şey sakin olmak. Mümkünse, evlerinizde kalın. Biz çalışıyoruz, ordu çalışıyor, tüm güvenlik ve savunma kolları çalışıyor. Ben, Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi, Bakanlar Kurulu sürekli sizinle irtibatta olacağız. En kısa zamanda yine sizinle iletişime geçeceğim”.

Bir buçuk saat sonra Zelenskiy sözünü tuttu ve yeni açıklamasını yayınladı – son kez takım elbise ile yayına çıktı.

İki video arasındaki bir buçuk saatte Zelenskiy üç Batılı ülke lideri ile daha görüşmeler yaptı, ancak artık kiyafet değiştirmek ve tıraş olmak için zaman kalmayacağı aşikardı. Takım elbise Bankovo’daki makam odasında zafer gününü beklemek üzere asılacak, Zelenskiy ise “özgür dünya lideri” imajının ayrılmaz bir parçası haline gelen düz askeri tişört tercih edecekti.

Lider nasıl gidebilir?

Batılı ortaklarla ilk saatlerden itibaren görüşülen konulardan birisi Zelenskiy’nin ablukaya alınması ve işgal edilmesi Batı tarafından kaçınılmaz görünen Kiev’den tahliye edilmesiydi. Cumhurbaşkanı, bu tekliflerin kendisini şaşırttığını söylüyor:

“Ben böyle bir teklifle karşılaşacağımı dahi düşünmüyordum. Ancak partnerlerimizden böyle teklif geldi. Ülke içinde de gerek güvenlik sektöründen, gerek siyasi camiadan bana bunu söyleyenler vardı. Onlara göre, tahliye önemliydi, zira Cumhurbaşkanı olmasaydı, Ukrayna kurumsal gücünü kaybedebilirdi. Bu nedenle benim “güvenli yere gitmem gerekiyordu”. Ancak ben gitmeyi bir an bile düşünmedim. Bunun devletimize güven vermeyeceğini anlıyordum – lider nasıl gidebilir?”

Gerçekten de son yıllarda “karar verme merkezi” haline gelen Cumhurbaşkanlığı Ofisi bir anda Kiev’den kaybolsaydı olaylar nasıl gelişirdi, kestirmek bile çok zor. Aksine, 24 Şubat sabahı Bankovo caddesindeki bina tüm hükümet mahallesinin en kalabalık yeriydi.

Tabi bunda bakanların, milletvekillerinin, gazetecilerin ev askerlerin bir numaralı hedefin yakınında bulunmanın ne kadar tehlikeli olduğunu o anlarda henüz tam olarak anlayamamış olmasının da etkisi büyüktü…

O gün Bankovo’da bulunan Savunma Bakanı Reznikov anlatıyor:

“İlk saatlerde daha kendi güvenliğimizi, hepimiz birlikte bir binaya toplanmamız veya korunaklı bir binaya toplanmamız gerektiğini çok düşünmüyorduk. Fakat gün içinde bunların hepsi kendi yerini buldu”.

Ülkede sıkıyönetim ilan edilmesinin ardından milletvekillerinin çoğunluğu güvenli yer aramak için dağıldı, parlamento başkanı Stefançuk ise grup başkanlarını topladı. Toplantıda Cumhurbaşkanı ile acil biçimde görüşmek ve “saatleri senkronize etmek” gerektiği bildirildi.

Stefançuk anlatıyor:

“Parlamento toplantısının hemen ardından grup başkanları ile aşağıya indik ve bir önemli konuda karar aldık – bu dönemde parlamentoda hiçbir grup olmayacak, bizim tek grubumuz var – Ukrayna. Parlamentoda savaş karşıtı koalisyon kurmaya karar verdik. Ben bu kararla Cumhurbaşkanını aradım, görüşmemiz gerektiğini söyledi, o da “Tamam, size zaman ayıracağım” dedi. Ben kendi iş yerime geçmek için odadan ayrıldım. Çünkü biliyorsunuz, Parlamento başkanı, gerektiğinde Cumhurbaşkanlığına vekalet ediyor. Bu nedenle biz meslektaşlarımızla Cumhurbaşkanı ile aynı yerde olmamam konusunda anlaştık. Parlamento adından Cumhurbaşkanı ile David Arahamiya görüşecek, ben de onunla irtibatta olacaktım”.

Parlamento heyeti Bankovo’ya gittiğinde orada Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Genel Sekreteri başkanlığında bölgelerle ilk telekonferans görüşmesi yapılıyordu. Genel Sekreter Oleksi Danilov Herson’dan bilgi almaya çalışıyordu, ancak valilikten ve kolluk kuvvetlerinden kimse telekonferansa bağlanmıyordu.

O zaman daha kimse Herson’daki kolluk kuvvetlerinin daha işgalden önce kentten kaçtığını, yerli Güvenlik Servisi yöneticilerinin ise savunma planını Ruslarla paylaştığını bilmiyordu. Danilov telekonferans sisteminde boş kalan “Herson” penceresine ne kadar küfretse de, kimse cevap vermedi.

O anlarda Bankovo’daki acil durum odasında bulunan milletvekili Sergey Rahmanin anlatıyor:

“Biz acil durum odasındaydık. Kolluk kuvvetleri Danilov’a durum raporu veriyorlardı – kayıplar, çatışmalar, düşman güçlerinin ilerlemesi ile ilgili bilgileri paylaşıyorlardı. Güney başta olmak üzere bazı yönlerde düşman daha hızlı ilerliyordu. Kiminin kafası daha çok karışıktı, kiminin daha az karışıktı. Aslında burada insanları kafası karışık diye yargılamaya da gerek yok. Herkes yeni gerçekliği kendince kabullenmeye, kendi planlarını ortak mücadeleye verebileceği faydala uyumlu hale getirmeye çalışıyordu. Beni kişisel olarak etkileyen şey Zelenskiy’nin kafası karışık görünmemesiydi”.

Eski Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ise milletvekillerinin yüzde 70-80’ninin sıkıyönetim kararının ardından ürperdiğini düşünüyor:

“Kolluk kuvvetleri yöneticilerinde de benzer durum vardı. Biz grup başkanları ile görüşmenin ardından kaldık, Zelenskiy ile çok iyi ve anlamlı bir görüşme gerçekleşti. Razumkov ve diğerleri de vardı. Bundan sonra herşeyi temize çekme konusunda anlaştık. “Ben artık muhalefet lideri değilim, siz de benim rakibim değilsiniz. Bizim tek bir düşmanımız var - Putin” dedim. Bu, sadece benim tarafımdan dillendirilmedi, Zelenskiy’nin teklifi idi. Ve Kiev yarı ablukada olduğu müddetçe bu anlaşmaya uyuldu”.

Parlamento grup başkanları ile ilgili toplantıya parlamento başkanı Stefançuk da katıldı. Her ne kadar Cumhurbaşkanı ile aynı binada bulunmak istemese de milletvekili David Arahamiya’dan gelen WhatsApp mesajı Stefançuk’u toplantıya katılmaya zorladı:

"Arahamiya bana “Hmelnitskiy’e git” diye mesaj yazdı. Bunun bir soru olduğunu sandım, “Yok, ben yerimdeyim, sana söylediğim gibi” dedim. Daha sonra odamdan fotoğraf çekip gönderdim. Arahamiya bir mesaj daha yazdı: “Başkomutanın kararı böyle”. Bundan sonra Bankovo’ya geçtim, Cumhurbaşkanı ile uzun bir sohbet gerçekleştirdik. Bu sohbette benim Kiev’den gitmem gerektiği söylendi. Ben Cumhurbaşkanına bunu kabul etmeyeceğimi söyledim: “Askeri durum sürerken senin bütün emirlerini yerine getirmeye hazırım, bu hariç””.

Cumhurbaşkanının milletvekilleri ile görüşmesi aniden kesildi. Yeni alarm verildi ve güvenlik artık orada bulunanların sığınağa gitmelerini rica etmedi, emretti.

Stefançuk anlatıyor:

“Cumhurbaşkanının korumaları odaya girdiler, Bankovo’ya doğru bir hareketliliğin olduğunu söylediler ve Cumhurbaşkanının gitmesi gerektiğini söylediler. Bu zamana kadar biz hepimiz birlikte Ukrayna için çalışacağımızı söylemiş, tüm gruplar ve partiler adına karar almıştık. Hatta o zaman Muhalif Platform-Yaşam İçin grubu da karara katılmıştı. Korumaların uyarısının ardından Cumhurbaşkanının kendi korunaklı yerinde kalması, benim ise şehir merkezine 10 dakika uzaklıktaki bir yere gitmem konusunda anlaştık. Böylece bizim Kiev etrafında dönüp durduğumuz bir ay başladı – sürekli yer değiştirdik, her gece farklı insanların evlerinde kaldık. Ancak her hangi bir olay olduğunda anında yetişelim diye Kiev’den uzaklaşmadık."

İki Bakanlar Kurulu

Toplulukları ve Bölgeleri Geliştirme Bakanı Oleksi Çernışev de binlerce insan gibi 24 Şubat sabahı patlama sesiyle uyandı. Sabah saat 5 civarında Başbakan Denis Şmıgal onu arayarak saldırının başladığını ve acilen işe gelmesi gerektiğini söyledi.

Ancak Çernışev hazırlanıp Kiev’deki Bolşoy Jitomirsk sokağında bulunan makam odasına gidene kadar birkaç saat sonra olası “sürgündeki hükümet”in başkanı rolünün ve “ikinci hükümet”in başkentten tahliyesi misyonunun kendisine verileceğini bilmiyordu:

“Saat 11’de Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüşmelerin sonuçlarına dayalı hükümet toplantısı başladı. Bende hatta o toplantının tutanağının taslağı bile var. O kağıtta “Savaş başladı. Tam kapsamlı saldırı” diye yazıyor. Bu, tüm bakanların söylediği ilk cümleydi. O toplantıda hükümetle ilgili karar ilan edildi. Aslında ülkenin üst yönetimi çok mantıklı karar almıştı. Riskleri azaltmak ve ülke yönetiminin kaybedilmesine izin vermemek için kabine ikiye bölündü. İlk kabine Kiev’de kalacaktı, 12 bakandan oluşan diğer kabine ise başka bir noktada bulunacaktı”.

Bakanlar Kurulunun “Kiev” ve “sürgün” olarak bölünmesini o zaman Kiev’de kalması kararlaştırılan Savunma Bakanı Reznikov şöyle açıklıyor:

“Hükümeti ikiye bölme kararı aldılar. Kiev’de kalması çok da gerekli olmayan, ancak çoğunluğu oluşturan kısmın bize bir şey olması veya iletişimin kopması durumunda hükümet adına kararlar alabilmesi için başkentten çıkmasına karar verildi. Savunma açısından gerekli olanlar ise Kiev’de kaldı. Bu, oldukça mantıklı bir karar idi. Ancak yine de bize Kiev’de kalanlar hükümetin yüz yüze toplantısını yapmadık. Herkes kendi yerinde – kimimiz sığınağında, kimimiz bilinmeyen bir yerde, kimimiz bir arkadaşının banyosunda, kimimiz yolda toplantılara bağlandık. İkinci kısım ise Batı Ukrayna’dan toplantılara katıldı ve bu, bizim hükümet sisteminin güvenli istikrarını sağladı. Tabi burada Denis Şmıgal hükümetinin daha önce aldığı Covid görünümlü hediyenin de rolü büyük. Zira pandemi döneminde hükümeti uzaktan yönetmeyi öğrendik. Ve artık evde çay içerken veya araba kullanırken toplantıya katılmaya alışıktık. Ben ve kedim ekrandan sık sık herkese merhaba diyorduk”.

Hükümeti ikiye bölme ve güvenli yere taşıma kararı almak yeterli değildi, 24 Şubat sabahının kaosunda bunu gerçekleştirmek de gerekiyordu. Çernışev, bu görevin nasıl icra edildiğini anlatıyor:

“Başbakan hükümetin bölündüğünü ilan etti. İkinci hükümetin yönetimi bana havale edildi. İlk günkü görevlerim arasında ikinci hükümetini güvenli bir yere tahliyesi oprasyonunu organize etmek de vardı. Her şey oldukça düzenli şekilde gerçekleşti ve saat 14’te artık iki tren Batı’ya doğru hareket etti. Karılacak yerle ilgili birkaç seçenek belirlendi, geri kalan konuları ise ben artık yolda hallettim. Artık açıklandığına göre söyleyebiliriz, gitmek için İvano-Frankivsk tercih edildi”.

Altyapı Bakanı Aleksandr Kubrakov tam kapsamlı savaşın başlaması haberini kendi ofisinde karşıladı. Çünkü artık gece pistleri kapanan Harkiv, Herson, Zaporijye, Dnipro havalimanlarının ve saat 3:30’da tüm Ukrayna hava sahasını kapatan Ukrayna Hava Trafik Servisinin yöneticileri bakanı aramışlardı:

“Birinci yardımcım ile benim odamda oturmuştuk. Bir anda patlama sesi geldi ve pencereler sallandı. Bizim bakanlıkta sığınak yok. 5 kişilik küçük bir oda var, oraya insanları sığdıramazsınız. Bu nedenle de herkesi Batı’da daha güvenli bir yere taşımaya karar verdik. Başbakan ile toplantının ardından bakanları, onların ailelerini ve önemli gizli belgeleri taşımak için tren aramaya başladık. Ama artık savaş başlamış, her yerde kargaşa var. Ben elde olan iki treni bir araya getirmek için Ukrayna Demir Yolları’nın neredeyse tüm yöneticilerini aradım. Herhangi lüks falan yoktu, ancak insanlar bundan da memnundu. Fakat insanlar trene bindi, ancak tren gitmiyor. Saat 12’de çıkması gerekiyor, saat 13 oldu, hareket yok. Saat 14’e doğru ancak hareket etti. O arada da Bakan Çernışev sürekli beni arıyor: “Tren nerde? Ne zaman? Niye gitmiyor?”

Çernışev ise o anları şu sözlerle hatırlıyor:

“Tamamen sıradan bir trendi. Elde olan rezervlerden toparlama bir şeydi. Hiçbir işareti falan yoktu, hatta vagonlar bile farklı farklıydı. Tam dolu da değildi. Yolda beklediğimden daha uzun zaman geçirdik. Çünkü düzenli bir tren değildi ve yolculuk sorunsuz geçmedi. Bu nedenle 20 saat yol gittik”.

Trenler “ikinci hükümeti” Batı’ya götürüken Kiev’de kalan bakanlıklarda karmaşa başladı. Kubrakov bunu gülümseyerek “kargaşanın başlangıcı” diye nitelendiriyor:

“Herkes koşuyor, bir yerlere bir şeyler götürüyor, bir şeyleri imha ediyor. Bakanlıkların bahçelerinde protokol gereği imha edilmesi gereken gizli evraklar yakılıyor. Ancak bizimkiler yakarken bir madde kullanmışlar, karşıdan insanlar koşarak gelip onları dumana boğuyoruz diye tartışmaya başladılar. Tek kelimeyle, bir kargaşa vardı. Ancak yönetilen bir kargaşaydı…”

Eski Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’nun sözlerine göre, bazı kurumlarda belgelerin yakılmasına daha tam kapsamlı saldırıdan önce başlanmıştı:

“Bizim partinin bir üyesi Saksaganskaya sokağında, Devlet Soruşturma Bürosu ofisinin karşısında kaşıyor. 23 Şubat akşamı beni aradı ve “Petro Alekseyeviç, başlayacaklar” dedi. “Neyi” diye sordum. “Sanırım Devlet Soruşturma Bürosu birkaç saat içinde tahliye edilecek, koliler, arşivler yükleniyor ve kaçıyorlar”.

Savunma Bakanı Oleksi Reznikov ise devlet güvenlik protokolüne uymayanlardan:

“O gün güvenlik protokolüne uysaydım, Savunma Bakanlığı yönetimi ile birlikte Hostomel’deki güvenlikli komuta merkezine gitmem gerekiyordu. Güleceksiniz, ama benim personelim için planlanan güçlendirilmiş merkez Hostomel’de – ilk ablukaya alınan yerde - bulunuyordu. Teorik olarak biz bir-iki gün için bile oraya taşınmış olsaydık, bakanlığımın yarısı orada olacaktı. Neredeyse esir düşecektik. Bu nedenle biz Kiev’de Savunma Bakanlığı’na ait binalara dağılmayı tercih ettik. Allaha çok şükür, Kiev’de yeterince binamız var. Finans uzmanlarının ise daha güvenli yerde olmaları ve çalışabilmeleri için Kiev’den tamamen çıkmalarını emrettim”.

Merkez yönetim organları devletin faaliyetini sürdürmesini sağlamak için “dağılırken” halk da savaşa tekpi gösteriyordu. Poroşenko, o gün şaşırdığını anlatıyor:

“Şaşrıdım, çünkü oldukça uzun otomobil kuyrukları vardı. Bir saat içinde nasıl organize oldular, nasıl Kiev’in çıkışına yöneldiler o ayrı, ancak asıl şaşırtıcı olan, yollarda hiçbir koordinasyon olmamasına rağmen kaos ve panik yoktu. Yolda polis bile yoktu”.

Birileri Kiev’den çıkış için sırada beklerken başkentte başka kuyruklar da oluşmaya başlamıştı. Askere çağırış noktalarının önünde insanlar bekliyordu.

Savunma Bakanı Reznikov anlatıyor:

“Bana askere alma bürolarının ve silah toplama merkezlerinin önünde büyük kuyruklar oluştuğunu söylediler. İnsanlar yerel savunma birliklerine kaydoluyorlardı, ancak yeterli silah yoktu. Bunu öğrenince insanlara otomatik silah dağıtma talimatı verdim”.

Bakanın sözlerine göre, sadece Kiev’de 2 gün içerisinde 20 binden fazla Kalaşnikov dağıtıldı. Paralel olarak tüm sokaklarda barikatlar mantar gibi çoğalmaya başladı:

“Her sokakta, her mahallede barikatlar vardı. Kim nerede istiyorsa barikat kuruyordu. Ve tabi silah eşliğinde. Çünkü insanlar endişeliydi, korkuyordu. Her şey olabilirdi. Hatta dost ateşi bile. Sonra zamanla her şey düzene oturdu. Şifreler, geçişler, Ulusal Polis ve Ulusal Muhafızlar’ın zorunlu nöbet sistemi, askerlerin nöbet sistemi – hepsi çalışmaya başladı”.

Reznikov, o günlerdeki kaosu anlatmak için bir örnek veriyor:

“Enerji Bakanı Herman Haluşenko aradı. Toplantıya gelecek. Arıyor. “Ben geçemiyorum, yüzükoyun asfalta uzattılar. Enerji Bakanı olduğumu söyledim, umurlarında değil” diyor. Benden sonra rahmetli İçişleri Bakanı Denis Monastırskiy’i arıyor: “Denis, bana polislerden birini gönder, eşlik etsinler, barikadı geçemiyorum” diyor. Denis “Muhtemelen ben senin güvenli geçişini sağlayamayacağım, çünkü barikatların çoğu kontrol edilemiyor” diye cevap veriyor. Böyle bir durumdaydık. Tanrıya şükür, Herman’ı bıraktılar, bakanımıza zarar vermediler”.

Ancak barikatların tamamı kontrolsüz değildi. Petro Poroşenko anlatıyor:

“Bize savunma karargahı görev verdi. Svyatoşinsk ilçesi boyunca barikatlar kurmamız gerekiyordu. İlk barikat kuruldu, tamam. Bir kilometre sonra ikincisi kuruldu, tamam. İrpen ve Buça çıkışında barikat kurulsun, tamam. Podol’da Rıbalskiy geçişinin önünde barikat kurulsun, tamam. Obolon mevkiinde beşinci barikatı kurun, tamam. Hükümet mahallesini korumaya alın, oraya barikatlar kurun, tamam. Ama yeter ki, kime bağlı olduğumuzu söyleyin. Bütün bunlar birkaç saat içinde halloldu. Ofisimizde ise savaş gözetimi yapmak için iki büyük kalibreli makineli tüfek konuşlandırmıştık”.

Söz konusu makineli tüfeklerin konuşlandırıldığı nokta, Poroşenko’nun parti ofisinin karşısında bulunan Kiev Peçersk-Lavra’nın çan kulesiydi. Eski Cumhurbaşkanının anlattığına göre, onlar konuşmak için kilise rahilerini aramış, ancak kimseyi bulamamışlardı. Kilise tamamen boştu.

Kiev’in tamamı da öyle. Bakan Kubrakov, o gün bazı eşyalarını almak için evine gittiğinde gördüğü manzarayı hatırlıyor:

“Bina tamamen boştu. Sadece kapıcı kadın yalnız başına oturuyordu. Sonra sokağa çıktım, bir tanıdık gördüm. “Aa, siz buradasınız, demek ki, daha döneceğiz” dedi… Tahliye treni bakanları götürdüğünde bizde “Kiev’de terk edildik” diye bir düşünce yoktu. Ancak sıradan insanlar oldukça yalnız görünüyordu. Çok ağır duyguydu…”

Aleksey Çernışev ise Batı’ya giden trendeki duyguyu anlatıyor:

“Ben trenin nereye gittiğini kimseye söylememiştim. Trende kimsenin haberi yoktu. Güvenlik nedeniyle söylememiştik. Biz vardığımızda ise bazıları, hatta bazı bakanlar çok şaşırdılar. Ancak hatta daha tren harekete yeni başladığında bile gerek bende, gerekse de ekibimizin diğer üyelerinde tek düşünce vardı: dönmemiz gerekiyor. Ve bu dönüşümüz gerçekten çok hızlı oldu…”

Tartışma