Ukrayna'nın yapabileceği tek şey direnmek

Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, gdh'ın sorularını cevapladı.

1. resim

Rusya’nın Kırım'a girişini yasakladığı ve hakkında arama kararı çıkarttığı Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov geçtiğimiz hafta Ankara’daydı.  Çubarov ile Ukrayna merkezli pek çok gelişmeyi konuştuğumuz röportajımıza devam ediyoruz.

Avrupa'da Polonya, Slovakya ve Macaristan gibi ülkelerden gelen çatlak sesleri nasıl görüyorsunuz? 

Farklı görüşler ve söylemler var tabi. Belki bazı küçük çatlakların oluştuğunu söyleyebiliriz. Ancak bu çatlakların büyüyeceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşlar var ve bu yapılar, o çatlakların büyümesini engeller. Örneğin Macaristan yönetimi bile karşı çıktığı konularda farklı oy kullanmak durumunda kalabiliyor. O mekanizmalar buna mecbur kılıyor. Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım – Türkiye ve ABD bir birilerine ne kadar öfkeli olurlarsa olsunlar, bu, sınırsız şekilde devam edebilir mi? Edemez, çünkü NATO mekanizması var, karşılıklı taahhütler var, karşılıklı güvenlik meseleleri var.

Dolayısıyla kurumsal bir mekanizma altında bulunan ülkeler, aralarındaki ilişkileri sınırsız şekilde bozamaz. Bu nedenle ben AB içerisindeki farklılıkların büyük çatlaklara neden olacağını düşünmüyorum. Bir daha söylüyorum; her şeyden önce bu, Avrupa’nın kendi güvenlik sorunu. Aynı zamanda şimdi Rusya’nın oluşturmaya çalıştığı havaya rağmen, hiç beklemediğimiz gelişmeler olabilir. Biz bazen bir sorun olduğunda kendi aramızda şaka yapıyor ve “Putin yardımcı olur” diyoruz. Bu güzel bir şey değil ama gerçek. Çünkü ne zaman bir yanılsama olsa, Putin çıkıp hukuku, dünyayı, insanlığı umursamadığını gösteren bir eylemde bulunuyor. Farklı şekilde davranamıyor. Evet, savaşın uzaması Putin’in lehine bir durum gibi görünebilir, ancak nihai olarak onun da hoşuna giden bir durum değil. Zira onun da kaynakları, fırsatları sınırsız değil.

Sadece birincisi, onun her yaptığını yutan, zombileşmiş bir toplumu var, ikincisi petrol-doğalgaz kaynakları var. Fakat bu da sınırsız değil. Bu nedenle diyorum ki, biz bugün sizinle bu konuları konuşurken çok farklı gelişmeler de olabilir ve her şeyin seyri çok farklı yönde de değişebilir. Bu sebeple Ukrayna'nın yapabileceği tek şey direnmek. Direnmeye devam edeceğiz. Başka yolumuz yok. Gerçekten yok. Putin’in kendisi için olmasa da devleti için başka seçimleri olabilir. Ukrayna için başka seçim yok.

Putin'in ne gibi seçimi olabilir?

Ukrayna’dan çıkabilir. Bu, Putin’in Rusya’nın geleceğini kurtarması açısından bir seçim mesela. Savaşı durdurur, Ukrayna’dan çıkar ve her şey biter. Ancak Ukrayna’nın savaşmaktan, direnmekten başka seçimi yok.

Kırım hakkında neler söylersiniz peki?

Şimdi tarihini net hatırlamıyorum, uçak düşürme olayından sonra NATO’nun bir toplantısı vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan orada “Yakın zamanlarda kararlı davranmazsak, Karadeniz Rusya’nın iç havzası olacak” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği o kararlılığı şimdi Ukrayna sergiliyor.

Bir sene önceye kadar Karadeniz’in kontrolü büyük ölçüde Rusya’nın elindeydi. Ancak Ukrayna’nın Kırım’daki askeri üslere düzenlediği başarılı operasyonlar ile birlikte bu durum değişti. Tabi şu anda Rusya’nın Karadeniz üzerindeki kontrolünü kaybettiğini söylemek için henüz erken. Ancak şunu söyleyebiliriz: Artık onlar kontrolsüz biçimde istediklerini yapamıyorlar. Bu çok bariz.

Ukrayna’nın Kırım’daki askeri üslere ilk operasyonları, Ağustos 2022’de başladı. Saki Havalimanı'nda Rusya’nın 9 askeri uçağı imha edildi. Sonra köprüye birkaç operasyon yapıldı ve Rusya’nın Karadeniz Filosunun karargahı vuruldu. Bu operasyonların bir kısmı Rusya açısından oldukça aşağılayıcı nitelikteydi. Mesela, Karadeniz Filosu karargahının dronlarla vurulması, Moskova kruvazörünün batırılması, Kırım köprüsünün vurulması gibi…

Ben askerlerimizin taktiklerini bilemem, ancak bana göre, bizim ordumuzun Kırım etrafındaki operasyonları üç kategorideki tesisleri kapsıyor. Birincisi, lojistik tesislerdir. Çünkü Kırım Köprüsü üzerinden işgal altındaki Kırım’a gelen silahlar, buradan Herson ve Zaporijye istikametine gidiyor. Bu nedenle de Ukrayna’nın Kırım köprüsü'ne, Cankoy’daki demiryoluna ve diğer lojistik hatlara düzenlediği operasyonlar bu lojistiği nispeten yavaşlattı. Bu istikametteki operasyonlar tabi ki sürecek ve bence zirvesi yine Kırım Köprüsü olacak. Bazıları köprüyü patlatmanın en sona bırakılacağını, çünkü aksi durumda Rus ordusunun geri çekilmesi için yol kalmayacağını iddia ediyor, ben bu mantığı anlamıyorum. Bence, daha farklı sebepler, taktik hesaplamalar var.

Ukrayna’nın Kırım’da hedefe aldığı ikinci kategorideki tesisler askeri birlikler ve topçu sistemleridir. Özellikle de Kırım’ın batısında Rusya’nın modern füze sistemleri konuşlandırılmış durumda ve Ukrayna anakarasına oradan saldırılar düzenleniyor. Bu merkeze Ukrayna ordusunun birkaç başarılı operasyonu oldu ve en son bir S-400 sistemi imha edildi.

Üçüncü kategori ise Rusya’nın Karadeniz Filosu’na ait tesislerdi. Bence burada biz Rusya’yı, güçlerini dağıtmaya zorlamayı başardık. Rusya, filosunun bir kısmını Novorossiysk’e taşıdı, bu yeterli gelmedi, Abhazya ile deniz üssü anlaşması imzaladı. Ukrayna, Akyar’da Rusya’nın gemilerinin üretim ve tamirinin yapıldığı tersaneyi vurdu; “Minsk” çıkarma gemisi ve daha bir sualtı gemisini imha etti. En son Kerç boğazına yapılan operasyonda ise daha da ilginç olay yaşandı. Bu benim cümlem değil, ancak çok hoşuma gitti, herhalde ilk kez daha imalatını tamamlayıp göreve başlamayan savaş gemisi imha edildi.

Bütün bu operasyonlarla ilgili önemli olan bir nokta var. Bir buçuk sene öncesine kadar Ukrayna’nın Kırım’daki herhangi bir tesisi vurması, burada bir operasyon yapması, Ukrayna ordusunun Rusya’ya Kırım’da tehlike oluşturması fikri kimseye pek inandırıcı gelmiyordu. Tam tersi herkes, özellikle de Kırım’da yaşayan ve Rusya’nın tarafına geçen insanlar bırakın Kırım’a yönelik operasyonu, kimsenin bunu düşünmeye bile cesaret edemeyeceğini, Rusya’nın buna hemen gereken cevabı vereceğini düşünüyorlardı. Ancak günün birinde Ukrayna’nın operasyonları başladı ve belli oldu ki, “Rusya varken Kırım’a kimse dokunmaya cesaret edemez” fikri de Putin'in propagandasının oluşturduğu mitten başka bir şey değil.

Bu mit, her geçen gün daha fazla dağılıyor. Ben hangisinin Rusya için daha ağır olduğunu düşünüyorum; gemisinin denizin dibine gönderilmesi mi yoksa oluşturduğu mitin çökmesi mi? Bence iki zarar da de aynı ölçüdedir…

Ukrayna’nın Kırım’a yönelik operasyonları bir miti dağıtmaya yönelik propaganda eylemi mi yoksa stratejik planlamanın bir parçası olan askeri operasyonlar mı?

Bir ya da iki darbe belki gözdağı olarak değerlendirilebilirdi, örneğin, Kerç köprüsü saldırısı gibi. Ancak genel olarak operasyonların askeri bir hedef doğrultusunda gerçekleştirilen görevler olduğunu düşünüyorum. Bu, Kırım’ın özgürlüğe kavuşturulması için büyük savaşa hazırlık kısmıdır. O büyük savaş belki askeri nitelik taşımayacak, başka şekilde olacak, bunu bilemeyiz. Ancak şu an yapılan o mücadelenin bir parçasıdır.

Şubat ayında Kırım’ın işgalinin 10 yılı doluyor. Bu 10 yıl içerisinde Kırım’ın bir daha hiç geri dönmeyeceğine ilişkin karamsarlığa kapıldığınız dönemler oldu mu? Siz böyle bir endişe yaşadınız mı?

Elbette, o dönemde bizim böyle endişelerimiz vardı. Bu konuyu dönemin Cumhurbaşkanı Poroşenko ile defalarca konuşmuştuk. O çok detayları açıklamıyordu, ancak bazı detayları söylüyordu ve Batılı ülkelerin baskılarının olduğunu ifade ediyordu. “Kimse Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden vazgeçmesini istemiyor ama  bu meselelerin sıraya konulabileceğini, Kırım konusunun sonra konuşulabileceğini söylüyorlar” diyordu.

Biz bunu biliyorduk. Amerikanlar da böyle düşünüyordu, ancak onlar daha felsefi ifade ediyorlardı; diğerleri açıkça söylüyorlardı. “Baltık ülkeleri 50 sene beklediler, burada da öyle olabilir”, “Azerbaycan’ın da bağımsızlığını tanıyoruz, ancak Karabağ konusu yıllardır devam ediyor” gibi mesajlar veriyorlardı.

Eğer 24 Şubat olmasaydı, bu konu nerelere varacaktı, düşünmek bile istemiyorum. Batı’da Kırım konusunu sıraya koyup, gündemden düşürmeye çalışma girişimleri vardı. Bu, belki sinizm gibi görünebilir ama bunu açıkça söylüyorum, eğer 24 Şubat 2022’den sonra on binlerce Ukraynalı canını kurban etmeseydi, Kırım’ın işgalden kurtarılması için kapılar açılmayacaktı.

O insanlar kanlarıyla, canlarıyla Kırım’ın özgürlüğüne giden yolun kapılarını açtılar. Ukrayna’nın liderlerinden biri olan bir dostuma bunu söylediğimde o bana “Bu insanlar sadece Kırım’ın özgürlüğünün yolunu açmadılar, onlar hayatlarını vererek Ukrayna’nın devlet olarak korunmasını sağladılar” demişti. Bu belki daha doğru ama ben Kırım özelinde de bunu vurgulamak ve bütün sivil, asker kurbanlarımıza borçlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

SSCB dağıldığında Baltık ülkeleri, Gürcistan ve Azerbaycan’dan farklı olarak Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanması kan dökülmeden mümkün olmuştu. Ancak maalesef, demek ki, kan dökülmeden tam bağımsız olunamıyormuş. Ukrayna’nın da kaderinde bağımsızlığı için bir kez daha savaşmak varmış. Açıkçası, 2022’de direniş olmasaydı, Ukrayna’ya ne olurdu bilmiyorum ama Kırım konusu sonsuza kadar kapanırdı.

Kırım'ın işgalden kurtarılacağı konusunda iyimser misiniz?

Elbette. Önceki senelere kıyasla çok büyük bir iyimserlik var. Rusya’nın ne kadar büyük tehdit olduğu konusunda dünyanın uyandığını düşünüyorum. Umarım, yeniden uykuya geçmezler. Zira Rusya tehdidi hiçbir yere gitmedi, bitmedi ve bu savaşta adalet sağlanmadan türbülans geçmeyecek, aksine artacak. 

2014’te Kırım Tatarları işgali tanımadılar. Yani o zaman Tatarlar, “Yapacak bir şey yok, Rusya’ya direnecek halimiz yok, realiteyi kabullenelim” deselerdi, Moskova için konu kapanırdı. Bu konuda hiç “acaba” dediğiniz oldu mu?

2014’te doğru yaptığımızdan eminim. Ancak o günlerde yaşadığımız duyguları bazılarına hatırlatmaya çalışacağım. Rusya’nın Kırım’daki politikaları ile ilgili bizim hiçbir zaman yanlış fikirlerimiz, tahminlerimiz olmadı. Rusya’yı tanıyorduk ve onun Kırım’daki politikalarının sonunun ne olacağını çok iyi biliyorduk. Çünkü biz tarihimizi çok iyi biliyoruz. 2014’te Rusya Kırım’ı işgal etti ve bize önce inanılmaz propaganda baskısı başladı. “Çabuk olun, pozisyon alın, sonra geç olacak” diye uyarılar yağmaya başladı.

Tataristan Cumhurbaşkanı Minnihanov bana “Refat, son trenin son vagonuna yetişmeye çalış, bak trenden kalma, belki sana bir şey olmaz, ama milletine acı, milletini düşün, otur o trene” demişti açık açık. Moskova’dan kendilerini dost gösteren bazı kişiler sürekli “Bak, bu Kremlin, yapmayacakları cinayet yok. Bir köyde üç-dört Rus ailesini çocukları dahil kafalarını kesip öldürürler, bunu bir Tatara yıkarlar, Kırım’daki kanallara yayarlar, etnik Ruslar sizin köylere baskınlar yapar, bir 100-150 kişi öldürürler, Rus ordusu bir hafta müdahale etmez, sonra gelir, size bir koridor açarlar, buyurun, Kırım’dan çıkın derler ve siz bu durumda milleti orada tutamazsınız” diyorlardı. Çünkü insanların sürgün korkularını, sürgün travmalarını biliyorlardı.

İşgalden 3-4 gün sonraydı; bir baktım senelerdir görmediğim akrabalarım arayıp “Neredesin, nasılsın” diye sormaya başladılar. Ben de anlamıyorum ne olduğunu. Sonra yanımdaki bir arkadaşım “Refat Ağa, onlar Kırım’da mısın, değil misin diye yoklamak için seni arıyorlar, sonra bunu diğerlerine de aktarıyorlar. Çünkü sen Kırım’dan çıksan, onlar da çıkacaklar” dedi.

Dolayısıyla Ruslar, bizim eski travmalarımızı da tetikleyen büyük bir korku, felaket atmosferi oluşturmuştu. Milletimizi topyekün şekilde oradan gitmeye zorlama planları vardı. Açık söylüyorum, benim de en büyük korkum bu idi. O yüzden sürekli halkımıza sakin olma, mahallelerini koruma, provokasyonlara uymama çağrıları yapıyorduk. Ben bugün de bilmiyorum, Moskova’daki o insanlar gerçekten endişe ederek mi bize öyle uyarılarda bulunuyorlardı, yoksa Kremlin’in talebi ile mi yapıyorlardı? Emin değilim. Ancak emin olduğum bir şey var, o zaman hatta bizlerden biri kalkıp işgali kabul etmeye yeltensek bile halkımız kabul etmeyecekti. O zaman Minnihanov bana “bir an önce karar ver, yarın da parlamento toplantısı var, geç kalma, kararını açıkla” dedi. Ona “Dostum, sen anlamıyorsun, ben Meclis reisi olarak senin istediğin açıklamayı yapsam, iki saat sonra Meclis toplanacak ve beni görevden alacak. Allah göstermesin, Meclis senin söylediğini kabul etse, üç-dört günde Kurultay toplanıp o Meclis’i feshedecek. Çünkü sen milletimizin kabul etmeyeceği bir şey istiyorsun” diye cevap vermiştim.

Ben kalkıp o millete “Ruslar geldi, barış olacak, iyi yaşayacağız”ı nasıl anlatabilirdim? Barış isteyen gece silahla senin evine gelmiyor. Bunu ben Kırım Tatarlarına nasıl anlatacağım? Kırım Tatarları, bu masalların hepsini daha önce duymuşlar, görmüşler, yaşamışlar. O yüzden Minnihanov’a “sen bu tekliflerini unut” dedim. Ancak gerçekten kendimi bir kapanın içinde hissediyordum, çünkü Ruslarla işbirliği asla mümkün değildi ve halkımı koruyamayacağımın korkusunu derinden yaşıyordum.

İşgali kabul etmemiz mümkün değildi, bundan o gün de emindim, hala eminim. Bugün geldiğimiz nokta da haklı olduğumuzu ortaya koydu. Rusya, bir terör devletidir ve biz bütün dünyanın Rusya’yı terör devleti olarak tanımasını istiyoruz. Putin, bizim için sadece saldırgan değil, uluslararası suçludur, canidir. Putin’in boğazına yapışmak, yargılanmasını sağlamak her bir Ukraynalının hedefidir.

Putin, bugün Kırım’da Sovyetlerin 37’ci yılı gibi bir ortam oluşturmuş. Stalin ve Sovyet rejiminin tamamlayamadığı Kırım Tatar halkının yıkımını tamamlamaya çalışıyor. İşgal altındaki Kırım, bugün şiddet içeren kaçırma ve kaybetmelerin, siyasi içerikli zulüm ve hapislerin, işkence ve kötü muamelenin yanı sıra diğer temel özgürlüklere ve insan haklarına yönelik tecavüzlerin yaşandığı bir yer.

Rus barbarlarının işgal ettiği Kırım'da, yerli Kırım Tatar halkının en yüksek temsil organı olan Kırım Tatar Milli Meclisi yasaklı durumda. Bugüne kadar en az 189 Ukrayna vatandaşı, işgal altındaki Kırım'da Rus işgalciler tarafından uydurma ve siyasi davalar nedeniyle özgürlüklerinden mahrum bırakıldı; bunlardan 123'ü Kırım Tatarlarıydı. Bunların arasında Meclis Birinci Başkan Yardımcısı, 17 yıl boyunca özgürlüğünden mahrum bırakılan Neriman Celal de var, halen barbarların esaretinde. Binlerce Kırım Tatarı ve etnik Ukraynalı, Rus ordusuna zorla seferber edilmekten kaçınmak için evlerini terk etmek ve Kırım'dan ayrılmak zorunda kaldı.

Rus işgalcilerin görevi, yerli Kırım Tatar halkının kimliğini yok etmek ve onları Kırım sınırları dışına sürgün etmektir. İşgalden sonra Kırım'a doldurulan 1 milyondan fazla Rus sömürgeci var. Düşünebiliyor musunuz? 1 milyon. Şimdi bize bazen soruyorlar, işgal bittikten sonra o sömürgeciler ne olacak diye. Bazıları hatta sözde “insani” olarak bu sömürgecileri savunan sesler bile çıkartıyor, “Onlar da karmaşık jeopolitik süreçlerin rehinesi oldular, o yüzden işgal bitince kurtarılmış Kırım'da yaşamaya devam etmelerine izin verilsin” bile diyebiliyorlar. Bizim buradaki tutumumuz kesinlikle açık: işgal altındaki Kırım'a ve Ukrayna'nın işgal altındaki diğer bölgelerine yerleşen tüm yabancılar veya vatansız kişiler kasten bir suç işlediler, çalıntı malları toplamak için yağmacı olarak geldiler, bu yüzden derhal ayrılmalılar. Kırım bizimdir. Başka bir pozisyon, af falan olmayacak. O işgal ve sömürge ordusunun Kırım’da kalmasına izin vermeyeceğiz.

Ukrayna’da Kırım’ın işgalden kurtarılması için atılan en önemli adımlardan biri uluslararası Kırım Platformu idi.  Sizce, bu platform, kuruluş amacına uygun hedefleri ve görevleri yerine getirebiliyor mu?

Bizim bütün müttefiklerimiz, tüm hükümet kollarının kapsamlı şekilde çalıştığı ülkelerdir. Bu ülkelerin çoğunun parlamentoları gerçekten ülkelerinin iç ve dış politikalarının esaslarını belirliyorlar. Bu nedenle müttefik olduğumuz ülkelerin parlamenterlerinin de cumhurbaşkanları ve diplomasileri ile aynı bilgi ve yaklaşıma sahip olması çok önemli. Bizim için müttefikimiz olan ülkelerin toplumlarının Ukrayna ve Kırım konusundaki konsolidasyonu için çok önemlidir.

Herhangi bir politikacı farklı düşünse bile genel trendin olumlu kalması çok mühimdir. Bu açıdan Kırım Platformu’nun kendi fonksiyonunu yerine getirdiğini düşünüyorum. Ancak tabi ki görülecek çok iş var. Örneğin, Letonya, Litvanya ve Kanada parlamentoları bu süreçte Mayıs 1944'te Kırım Tatar halkının sınır dışı edilmesi suçunu tanıdılar. Kırım Platformu üyesi diğer ülkelerin parlamentolarının da bu suçu kınamasını ve uygun kararlar almasını bekliyoruz.

Öte yandan, geçtiğimiz ay Prag’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın da katıldığı Kırım Platformu toplantısının deklarasyonunda önemli bir madde var. Kırım Platformu, Kırım’ın reentegrasyonu konusunda ortak strateji belirleme yönündeki faaliyetini genişletecek. Yani basitçe ifade edersek, bu strateji belirlenip imzalar atıldıktan sonra yarın öbür gün savaş Ukrayna’nın zaferi ile bitince herkes vedalaşıp gitmeyecek ve Ukrayna savaşın ağır sonuçları ile birlikte yalnız başına kalmayacak. Zira bu da başka bir çıkmaz olur. Ukrayna’nın zaferi tüm sorunları kendi kendine çözmeyecek, Ukrayna’yı otomatik olarak ayağa kaldırmayacak. Ortak stratejilerin şimdiden belirlenmesi gerekiyor. Bu Ukrayna açısından önemlidir, Kırım ve biz Kırım Tatarları açısından, Kırım’ın statüsü açısından da çok çok önemlidir.

Statü konusuna gelmişken, bu noktada Ukrayna ile ters düşeceğinizi düşünüyor musunuz?

Rusya’nın Ukrayna’ya kapsamlı saldırısından sonra “özerlik” kelimesi savaş öncesinden daha toksik hale geldi. Özerkliğin ayrılıkçılığın ilk adımı olduğunu düşünen insanların sayısı artı. Dolayısıyla, Kırım’ın vilayet statüsüne geri döndürülmesi gerektiğini düşünenlerin de sayısı arttı. Elbette, bu, bizim yaklaşımımız değil, biz müzakereleri sürdüreceğiz. Ukrayna'nın devlet egemenliğinin yeniden tesis edilmesiyle birlikte Kırım'ın yeniden bütünleşmesi aşaması da gelecek. Bu aşamada Kırım'ın, yerli halklarının ve yarımadada yaşayan tüm Ukrayna vatandaşlarının geleceğini belirleyecek hukuki koşullar ve mekanizmalar büyük önem taşıyacak.

Kırım Tatar halkının uzun yıllar boyunca somutlaştırdığı ve savunduğu pozisyonu açıktır. Nedir bu pozisyon? Ben bunu Prag’daki konferansta da açıkça ifade ettim:

Kırım Yarımadası, Ukrayna'nın ayrılmaz bir parçasıdır ve kendi topraklarında oluşturulan Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Sivastopol şehri, Ukrayna Anayasası tarafından belirtilen yetkileri kullanacak ve aşağıdakileri sağlayacak ulusal-bölgesel özerkliğe dönüşmeye tabidir:

- Ukrayna Devleti’nin toprak bütünlüğünün dokunulmazlığı,

- Yerli Kırım Tatar halkının kendi kaderini tayin hakkının gerçekleşmesi,

- Vatandaşların eşit hak ve özgürlükleri,

- Kırım yarımadasının sürdürülebilir kalkınması.

Bu, Kırım Tatarları olarak bizim pozisyonumuzdur ve savaş bitince, elbette bu yöndeki müzakerelerimiz daha da aktif hal alacak.

Ve son soru. Kırım Tatarları, Ukrayna ile Türkiye arasında ciddi bir bağ rolünü oynuyor. Rusya da bunu bildiği için sürekli Türkiye’de Kırım’a yönelik algı çalışmaları yürütüyor. Bu yönde bir kaygınız var mı?

Bizim Türkiye’nin Kırım’ın işgalinin tanınmaması kararıyla ilgili kaygımız yok. Türkiye’nin bu konuda ciddi kararları var ve bu kararların değişeceğini düşünmüyoruz. Öte yandan, Ukrayna’ya topyekün saldırının başlamasından sonra Türkiye’nin özel bir pozisyonu ortaya çıktı. Özellikle savaşın ilk öneminde Bayraktar’lar başta olmak üzere Türkiye’den gelen silahlar, Ukrayna toplumunda Türkiye’ye sempatiyi kat kat artırdı. Tahıl koridoru anlaşmasında Türkiye’nin rolü, her ne kadar Rusya bu anlaşmayı ihlal etmiş olsa da Ukrayna’nın çok önem verdiği hususlardandı. Daha sonra Türkiye’de bulunan Azov komutanlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inisiyatifi ile Ukrayna’ya gönderilmesi de çok büyük rağbet doğurdu. Bunlar önemli gelişmelerdi.

Tartışma