Unutulduğu için büyüyen sorun: HTŞ’nin Afrin’e girmesi
💢 İdlib'de göz ardı edilen HTŞ sorunu nasıl büyüdü?
💢 HTŞ'nin Afrin'e girmesi ne anlama geliyor?
💢 Türkiye HTŞ'ye karşı ne tür adımlar atmalı?
2020 yılının Şubat ayında İdlib bölgesinde Rusya destekli Esed rejiminin 34 Türk askerini şehit etmesinin ardından başlayan Bahar Kalkanı Harekatı ile İdlib sorunu donduruldu ve belirli bir gerilimin altında tutuldu. Aradan geçen dönemde Rusya’nın yeni bir askeri saldırı gerçekleştirmemesi de "İdlib artık güvende" yanılgısına yol açtı. Ancak gözardı edilen mesele, İdlib’teki HTŞ sorununun kendisini tahkim ederek güçlenmesidir.
14 Mart 2020’de yayınlanan ‘İdlib’de Ateşkes Sonrası Yol Haritası’ isimli yayınımda ortaya koyduğum yol haritasının veya benzerin uygulanmamasından dolayı, HTŞ İdlib’teki hakimiyetini sağlamlaştırdı. Ayrıca eski rakibi Ahrar el Şam içerisinde darbe yaparak, eski rakibini kendine bağlayan HTŞ, daha sonra Türkiye ile beraber çalışan Suriye Milli Ordusu’na göz dikti. Özellikle Zeytin Dalı Harekatı bölgesine yönelik etki alanını genişletmek isteyen HTŞ, geçtiğimiz Haziran ayında Ahrar el Şam üzerinden Afrin’e girdi ve SMO’ya bağlı Şam Cephesine karşı üstünlük sağladı. Daha sonra askeri gruplar arasında yapılan anlaşma sonucunda HTŞ Afrin’i terk ettiyse de, HTŞ’nin Afrin’e girmesi bir ilk oldu.
Aradan geçen dört ay sonrasında, Cephe Şamiye ile yine SMO’ya bağlı Hamza Tümeni ve Sultan Süleyman Şah Tümeni arasında yaşanan gerilimde HTŞ Hamza Tümeni ve Sultan Süleyman Şah Tümeni yanında yer almıştır. Yine SMO’ya bağlı Ceyş el İslam’ın da desteğini yanına alan Şam Cephesi, El-Bab hattında Hamza Tümeni ve Ahrar el Şam’a karşı üstünlük elde etmiş ve bölgedeki kontrol alanını genişletmiştir. Ancak askeri denge HTŞ’nin İdlib’ten Afrin’e girmesi ile Şam Cephesi aleyhine değişmiştir.
HTŞ, Hamza Tümeni’nin kontrol ettiği Gazaviya bölgesinden ZDH bölgesine giriş yapmıştır ve Hamza Tümeni’nin yanında yer almıştır. Buna ilaveten batıda Deyr Balu bölgesinden de ZDH bölgesine giriş yapmıştır. Geçiş kapısını kontrol eden Feylak el Şam grubu dört ay önce olduğu gibi çatışmasız bir şekilde geri çekilmiştir. HTŞ’nin Deyr Balut üzerinden Cinderes kentine doğru ilerlemesi üzerine, Cinderes’te bulunan SMO’ya bağlı Bina ve İnşa Hareketi (Ahrar el Şarkiye ve Ceyş el Şarkiye) HTŞ’ye karşı önce direnmiş ama Cinderes içindeki Ahrar el Şam ve eski Nureddin Zengi üyelerin hareketlenmesi üzerine HTŞ üstünlüğü ele geçirmiştir.
Cinderes HTŞ’nin kontrolüne girerken, kuzeyde Afrin bölgesindeki diğer ilçe olan Mabatlı’da ise Sultan Süleyman Şah ile Cephe Şamiye arasındaki çatışmalar sonucunda, Sultan Süleyman Şah bölgeyi kontrol altına almıştır. Bu gelişmeler sonucunda SMO’ya bağlı Muattasım Tümeni de Cephe Şamiye’nin yanında yer almıştır ve destek göndermiştir.
Yazının yazıldığı an itibariyle, Afrin kentinde bulunan Şam Cephesi güneyden HTŞ ve Hamza Tümeni, kuzeybatıdan Sultan Süleyman Şah Tümeni ve batıdan HTŞ ile Ahrar el Şam tarafından kısmen kuşatılmıştır. Çatışmaların Afrin kentine dayanması ile HTŞ, Cephe Şamiye’ye mühlet vermiş ve çatışmasız bir şekilde geri çekilmesini talep etmiştir.
HTŞ ile Cephe Şamiye arasındaki gerilimin nasıl sonuçlanacağı belli olmamakla birlikte, HTŞ’nin askeri olarak üstün olduğu görülmektedir. Muhtemeldir ki, Türkiye’nin yeniden devreye girmesi ile bir anlaşma sağlanacaktır ve HTŞ tekrar Afrin’den çıkacaktır.
Ancak yaşanan bu olaylar Türkiye tarafından ciddiye alınmalıdır ve unutulduğu için büyüyen ve çözülmeyen HTŞ sorununun üzerine gidilmelidir. Nitekim HTŞ sadece Türkiye nezdinde değil, BM nezdinde bir terör örgütüdür. Örneğin, PKK BM nezdinde bir terör örgütü olarak listelenmemektedir. Astana süreci bağlamında imzalanan ortak açıklamalarda HTŞ ismen zikredilmektedir ve ona karşı mücadelede karar bulunmaktadır. Örneğin, YPG bugüne kadar ismen geçmemiştir.
Bu bağlamda HTŞ’nin Afrin bölgesine girmesi, Türkiye’nin Suriye politikasını doğrudan tehdit etmektedir. Türkiye'nin Dış Politikası için meşruiyet önemli bir kavramdır. HTŞ’nin Afrin bölgesine girmesi, Türkiye aleyhinde çalışan tüm çevrelerce kullanılacaktır.
Buna ilaveten, Türkiye’nin yakından beraber çalıştığı ve üst düzey siyasi figürlerin beraber resim verdiği Hamza Tümeni komutanların sahada HTŞ ile zoraki olarak yan yana gelmesi, siyaseten önemli bir meseledir. Özellikle seçim öncesinde, HTŞ’nin bu hamlesinin sadece kendi çıkarı için değil, Türkiye’nin iç siyasetine de dahi bir dolaylı müdahalesidir.
Ayrıca, Türkiye’de Esed ile normalleşmenin tartışıldığı ve konuşulduğu bir dönemde HTŞ’nin bu hamlesi, Türkiye’nin Suriye stratejisini de etkileyebilir. Nitekim mevcut politikanın başarısız olduğu algısının daha da güçlenmesi, Türkiye’nin Esed rejimi ile barışmasına dair olan yanlış inancı de kuvvetlendirecektir.
Sözkonusu bu gelişmeler HTŞ açısından belirli bir çıkara dayanmaktadır. HTŞ tüm Suriye muhalefetini kendi hegemonyası altında toplayıp, onları Türkiye’den ayrıştırmak istemektedir. Türkiye’nin yeni bir göç hareketlenmesini kaldıramayacağını düşündüğünden, Suriye’den çekilemeyeceğini değerlendirmektedir. Böylelikle HTŞ sahada tam hakim olup, Suriye muhalefetini yutmayı ve Türk askerini kendine kalkan yapmayı hedeflemektedir. Türkiye’yi kendisine mahkum edip, Türkiye üzerinden kendisini uluslararası alanda meşrulaştırmayı arzulamaktadır.
Peki HTŞ’nin bu politikasına karşı Türkiye ne yapmalıdır?
Türkiye sembolik olarak HTŞ’nin Afrin’e girmesini kabul etmediğini göstermelidir ve bunu sahadaki tüm taraflara irtibat noktaları üzerinden anlatmalıdır. Nitekim HTŞ, Türkiye’nin kendisinin Afrin’e girmesine izin verdiği yönünde algı yapmaktadır. Türkiye’nin HTŞ üzerinden SMO gruplarını terbiye ettiğine dair bir kamuoyu algısı oluşmaktadır. Bunu göstermek için Türkiye tutum almalıdır ve gerekirse doğrudan sahayı etkileyen uyarı minvalinde bir adım atmalıdır.
HTŞ’nin Afrin’den çıkmasına müteakip, Rusya’nın Ukrayna’ya odaklandığını fırsata çevirip, HTŞ sorunu kökten çözülmeye odaklanılmalıdır. Bununla beraber SMO’ya yönelik uygulanan strateji tümden gözden geçirilmeli ve SMO ile ilişki biçimi yeniden tanımlanmalıdır. HTŞ’nin Suriye’nin kuzeyindeki devam eden varlığı Türkiye için de bir güvenlik tehdididir. HTŞ’nin günümüzdeki pragmatik politikaları, HTŞ’nin orta ve uzun vadedeki olası politikaları için bir garanti değildir.