gdh'de ara...

Uzman görüşleriyle Rusya-Ukrayna "Füze Savaşı"

💢 Ukrayna hava sahası nasıl korunabilir?

💢 Füze saldırılarında Ukrayna'nın savunma sistemleri ne ölçüde etkili?

💢 Rusya saldırılarına karşı çözüm NATO sistemleri mi?

1. resim

Rusya bu hafta, Ukrayna’ya saldırı başlattığı günden beri gerçekleştirdiği en yoğun füze saldırını gerçekleştirdi. Bir günde 70 adet Kh-101/Kh-555 füzesi, yaklaşık 20 adet deniz “Kalibr” füzesi, 10 kamikaze drone füzesi fırlatıldı. Daha önceki hava saldırılarında olduğu gibi bu kez de füzelerin büyük kısmı sivil tesislere ve yerleşim binalarına isabet etti.

The Insider, Rusya’nın hangi füzelerle saldırdığını, Ukrayna hava savunma sistemlerinin nasıl çalıştığını ve Ukrayna hava sahasını korumak için gerekenleri derledi. Makalenin uzman görüşlerine yer veren üçüncü bölümünü gdh.digital okurları için tercüme ettik.

“Ukrayna ancak uçuş yasağı protokolü ile korunabilir”

Ukrayna Hava Kuvvetleri eski subayı İgor Pavlenko:

"Şu ana kadarki tecrübeler Ukrayna hava savunmasının, kapsama alanına giren gerek kara gerek hava sistemlerinden fırlatılan füzeleri başarıyla vurduğunu gösteriyor. Füze-drone saldırılarında ise mevcut sistemlerin verimliliği kaçınılmaz olarak düşüyor. Aynı zamanda Ukrayna mevcut durumda droneları hedef alabilmek için pahalı füzelerini harcamak zorunda kalıyor. Bu ise gerek ekonomik, gerek de lojistik açıdan sorun teşkil ediyor.

Droneları uçaksavar toplarla imha etmek daha etkili ve ekonomik. Bunun için sadece saldırı araçlarına, Gepard türü sistemlere yoğunlaşmayı arttırmak ya da “Şilka” türü sistemleri modernize etmek gerekiyor. Rus üretimi İHA’ları oldukça başarılı şekilde düşüren elektronik harp sistemlerine de ayrıca dikkat etmek gerekiyor.

Batılı müttefikler tarafından kabul edilen ve teslimatı gerçekleştirilen Gepard ve Stormer, IRIS-T ve NASAMS Ukrayna’nın karşı karşıya olduğu tehdide cevap vermek için yeterli değil. IRIS-T SLM füzelerinin menzili 40 kilometredir. Kontrol istasyonu füze rampalarından 20 kilometreye kadar mesafeye yerleştirilebilir. Yüksek hassasiyetli radarı, Kalibr gibi alçaktan uçan seyir füzelerini tespit etmek için tasarlanmıştır. IRIS-T SLM bataryası, Sovyet üretimi Buk ve S-300’lerden farklı olarak tüm füzeleri aynı anda hedefe alma kabiliyetine sahiptir.

Kullanılan mühimmata bağlı olarak NASAMS sistemleri 20 ila 180 kilometre mesafedeki hava hedeflerini vurabiliyor. Kullandığı Starstreak füzesinin yeteri kadar hızlı olmasına, 7 vuruşa kadar çıkabilmesine, savaş uçaklarına ve seyir füzelerine karşı mükemmel bir araç olmasına rağmen, İngiliz Stromer sistemleri 3-8 kilometre gibi kısıtlı bir menzile sahip.

Yukarıda bahsi geçen modern uçaksavar sistemlerinin teslimatı, 1500 kilometrelik cephe hattının yaklaşık 100-120 km gibi oldukça sınırlı bölümünde katmanlı hava savunma sistemleri hattı inşa etmeye olanak tanıyor. Dolayısıyla gerekenin sadece yüzde 10’una sahibiz.

Slovakya’dan teslim edilen S-300 PMU gibi Sovyet ve Postsovyet üretimi hava savunma sistemleri hem balistik füzelere, hem düşman uçaklarına karşı koymak açısından ülkenin hava savunma sistemindeki bazı açıkları hızlı bir şekilde, ancak kısa süreli kapatmaya olanak tanıyor; çünkü Ukrayna’nın bu sistemlerin çalışabilmesini mümkün kılacak önemli uzmanları var. Sonuncu S-300 PMU sistemi 1994 senesinde üretildi ve üretici firma garanti süresini 25 yıl olarak açıkladı. Yani garanti süresi bile dolmuş, ancak “yangın söndürmek” gerektiğinde veya “şimdi ve hemen” rejiminde S-300 de bir araçtır.

NATO kesinlikle kendi gücüyle Ukrayna’yı Rusya füzelerinden koruyamıyor. Yalnız Ukrayna hava sahası üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve NATO uçaklarının hava devriyesi ile bu mümkün olabilir. Stratejik füzesavar silahları teoride Ukrayna üzerindeki hedefleri vurabilir, ancak bu, Kalibr füzeleri ve Rus hava saldırıları ile mücadelede çıkış yolu değil."

“Ukrayna gerekenin sadece yüzde 30’una sahip”

Ukraynalı askeri uzman Leonid Dmitriyev:

Ukrayna hava savunma sistemlerinin savaş öncesi ve mevcut durumunu kıyaslarsak, 24 Şubat’a kadarki durumu tamamen aşınmış olarak nitelendirmek mümkün. Şimdi ise katmanlı bir sistem inşa ediliyor, ancak reel ihtiyacı dikkate alırsak, Ukrayna’nın hava savunma sistemleri ile teçhizatı en fazla yüzde 30 civarındadır.

Hava savunma ve füze savunma sistemleri, yalnızca kısa, orta ve uzun menzilli, bir kaç kademede sıralanan bir saldırı aracı değil. 24 Şubat’a kadar Ukrayna’nın birkaç S-300, birkaç Buk bölüğü, Şilka ve Osa gibi kompleksleri vardı. Ancak şimdi cephanelik hem üretici ülkeler, hem taktik-teknik özellikler, hem de mühimmat açısından oldukça genişledi.

IRIS-T ve NASAMS bir yana, Ukrayna’nın şu anda elde ettiği sistemler çoğunlukla elektronik istihbarat, yön bulma ve radara dayalı kısa ve orta menzilli sistemlerdir.

Tekli veya 10-15 füzelik saldırılardan bahsedecek olursak, bunları püskürtme katsayısı yüzde 80-90 civarındadır. Genellikle, hava hedeflerinin yüzde 50’ini püskürtmek bile gerek tekli, gerek kitlesel saldırılarda yeteri kadar ciddi bir sonuçtur.

Ukrayna, sınırlarını güvenli şekilde kapatmak ve hava hedeflerinin yüzde 70-80’nini vurmak yerine 10 Ekim’deki gibi kritik önemli tesislerini rahatça koruyabilmek için gerekli olan sistemlerin yüzde 30’una sahip. Burada söz konusu olan sadece hava savunma sistemleri değil ayrıca elektronik harp araçları, sinyal karıştırıcılar ve radarlardır. Elektronik yayıcıları etkili şekilde imha edebilen ve S-300 sistemlerini kendi füzelerini istediği yöne fırlatmaktan yoksun bırakabilen HARM türü füzeler de çok önemlidir.

Lojistik, yönetim ve uygulama açısından tek bir birleşik sistem veya farklı menzillerdeki sistemlerden oluşan bir ağ kullanmak daha kolay. Bu, lojistik görevleri, mühimmat depolama ve teslimatını ve personel eğitimi açısından illeri çok daha kolaylaştırır. Ancak şu an Ukrayna hayatta kalma savaşı veriyor, bu nedenle bu konuda konuşmaya bile değmez.

Ukrayna’ya gönderilen (ve vaat edilen) Batı üretimi hava savunma sistemleri ile mevcut olan Sovyet yapımı hava savunma sistemlerinin entegrasyonuna gelince, burada söz konusu olan sadece ekonomik ve lojistik sorunları çözen mühimmat yelpazesinin değil; aynı zamanda hedef belirleme, hedef tahmin-tespit etme ve radar sistemlerinin entegrasyonudur.

Bu, mümkündür, hatta kısa sürede de yapılabilir. Ukrayna’daki savaş tecrübesi, savaş kontrol sistemlerinin hatta eski “Grad” ve D-30 obüslerine bile entegre edilebileceğini gösterdi. Doğru yazılımı uygularsanız, her şey gayet etkili çalışır ve bilgisayar oyunu gibi gelir.

Şu an Ukrayna kentlerinin füzelere ve dronlara karşı korunmasını en kısa sürede sağlayacak ideal seçenek yok. Uçuşa yasak bölge uygulaması savaşın başında birçok savunma konusunu çözebilirdi, on binlerce sivilin hayatını koruyabilirdi, ancak şimdi bizim İsrail’deki “Demir Kubbe”nin benzerini oluşturmayı, yani katmanlı ve entegre edilmiş füzesavar sistem kurmayı düşünmemiz gerekiyor.

Belki de lazer teknolojileri hakkında düşünmek gerekiyor, çünkü Patriot türü sistemler veya “Demir Kubbe” çok sayıda roketatar ve hatta topla ateşlenen mermileri düşürür, ancak ekonomik açıdan bu, sobayı yüz dolarlık banknot bağlamaları ile doldurmaya benzer, çünkü füzeler çok pahalı.

İsrail’in kendisinde topçu mermilerini yüz binlerce dolarla değil, sadece onlarca kilovat elektrikle vurabilecek lazer teknolojileri mevcut. Elektrik ise Ukrayna için sorun değil. Bu nedenle de hava hedeflerini imha etmek için yoğun bir çember oluşturmayı düşünmek gerekiyor.

“Tam teşekküllü hava savunması yalnız NATO sistemlerinin Ukrayna’ya konuşlandırılması ile mümkündür”

Bağımsız askeri uzman İvan Karpov:

Ukrayna’da savaştan önce malzeme açısından modası geçmiş, Sovyet modellerine göre inşa edilmiş, ancak oldukça katmanlı bir hava savunma sistemi vardı. Asıl sorun malzemeydi. Şimdi bu sorun derinleşti, zira bu eski savunma araçlarına bir de kayıplar eklendi. Katmanlı hava savunma sisteminden bahsetmek artık çok zor, zira korunması gereken cephe hattı var, ayrı-ayrı tesisler var, füze ve drone saldırıları ise oldukça farklı kentleri ve tesisleri hedef alıyor.

İyi istihbarat bir noktada katmanlı savunma yoksunluğunun önüne geçiyor. Ancak bir bölgede hava savunma sistemi yoksa sen ne geldiğini bilsen bile, bir şey yapamazsın.

İstihbarat her derde deva değil, ancak elbette Batı’nın Ukrayna’ya yaptığı en önemli yardım ve Ukrayna’nın en büyük avantajı budur. Öncelikle, teknik istihbarattan bahsediyoruz, zira burada insani istihbarat bir işe yaramıyor. Radarları ve yayınları kombine etme yeteneği, hava savunma açığını nispeten kapatma fırsatı veriyor ve verimliliği artırıyor.

Hava savunma sistemi, kapsama alanındaki nesneyi koruduğunda daha etkilidir. Örnek verelim: eğer bu nesne fabrikaysa, bizim amacımız onun işlevini sürdürmesi ve çalışmasını sürdürmektir. Sistemin koruduğu nesneye doğru düşmanın 20 füzesi geliyor, bunlardan 18’i imha ediliyor, ancak iki füze hedefe isabet ediyor – bunlardan biri yönetim merkezi, diğeri de jeneratör. Ve bitti. Fabrikanın iki önemli kısmı işlevini kaybediyor, fabrika bununla baş edemiyor, zira elektriği de yok. Bu durumda hava savunma sistemi iyi çalışmış oluyor mu? Bir yandan, evet, çok sayıda füzeyi düşürdü, ancak öte yandan önemli hedefler vuruldu ve fabrika çalışmıyor. Yani hava savunma sisteminin etkinliğini vurduğu füze sayısı ile tartmak doğru değil.

Ukrayna hava savunma sistemleri çoğunlukla Sovyet sistemleridir. Batı’nın verdiği en yüksek sayılı sistemler taşınabilir uçaksavar sistemleri, yani Stinger ve Polonya üretimi “Peruna”lardır. Şimdilik NATO’nun desteği yetersizdir.

Ülkenin hava savunma sistemi ile cephenin hava savunma sistemini ayrı ele almak gerekiyor. Cephe hattının savunma sisteminden bahsedecek olursak, bu konuda durum kötü değil, mesela, Rus hava araçlarının uçmasına izin vermeyen Stinger’ler var. Bazen Rus uçakları hava savunma sistemlerinin kapsama alanında uçuyorlar, ancak bu, herkesin göze alamayacağı bir risk.

Ülkenin hava savunma sistemlerine gelince, burada şimdilik Batı’nın yardımı sıfıra yakındır. Bu yardımların en etkilisi birkaç adet eski Sovyet üretimi sistemlerin, mesela, Slovakya üretimi S-300’lerin verilmesidir. S-300 sistemleri çok güçlüdür, hava savunmasının temelidir ve onların varlığı uçakların yere yapışmasını sağlıyor. Aynısı, orta menzilde savunmayı güçlendiren BUK’lar için de geçerlidir. Ayrıca, BUK’lar S-300’lerden daha mobil sistemleri. Batının teslimatları BUK’ların yerini nispeten alabilir, ancak yalnızca nispeten. Batı’da böyle tek bir gövdede kundağı motorlu savaş tesisatı ile radarı birleştiren, aynı zamanda harici radarla da çalışmasına fırsat veren mobil ve kendi kendine yeten bir sistem yok.

NASAMS kompleksleri radar ve fırlatıcının ayrı olduğu bağlantısız bir sistemdir, daha az mobildir, taşınma ve konuşlanma süresi uzundur; düşmanın da size karşı elektronik istihbaratının olduğunu dikkate alırsak, bu, oldukça kritik faktördür.

Amerikan Patriot’ları S-300’lerin yerine direkt geçebilir, ancak şimdilik onların teslimatı konuşulmuyor bile.

Bir an önce Ukrayna kentlerinin dronelara karşı savunmasını sağlamak için Batı’nın hava savunma birimlerini standart teçhizatı ile birlikte getirmek gerekiyor. Bu ise NATO ülkelerinin hava savunma sistemlerinin savaşta direkt yer alması anlamına geliyor.

Aynısı füze savunması için de geçerli. NATO’nun kara tabanlı füze sistemleri (mesela, Aegis) Ukrayna’ya yardımcı olabilir - ancak yalnızca coğrafya (yükseklik farklılıkları) ve hedeflerin özellikleri nedeniyle ülke topraklarında konuşlandırılırsa. Tespit yetenekleri ve Ukrayna coğrafyasının özellikleri dikkate alındığında, Ukrayna’nın yakınlarında konuşlandırılacak Aegis’in olanakları sadece Karpatların batı yamaçları ile sınırlı olacak.

Tartışma