War on the Rocks: Türkiye'de seçimler ve seçim sonrası dış politika beklentileri
Modern Türk dış politikasının temeli, NATO üyeliğinden çok kalkınma odaklı bir tarafsızlığa daha yakın. Erdoğan, enflasyona rağmen Türkiye'nin İHA, otomobil ve savaş gemisi gibi üretim adımlarını hızlandırıyor.
ABD merkezli War on the Rocks'da, yaklaşan 14 Mayıs seçimleri ile ilgili, ekonomi ve dış politika beklentilerinin değerlendirildiği bir analiz kaleme alındı.
Türkiye'nin dış politikası hakkında; "Modern Türk dış politikasının temeli, NATO üyeliğinden çok kalkınma odaklı bir tarafsızlığa daha yakın." tespiti yapılan analizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'deki yüksek enflasyona rağmen, İHA'lardan otomobile, savaş uçaklarından savaş gemilerine kadar yatırımları hızlandırdığı belirtildi.
14 Mayıs'ta gerçekleşecek olan seçimlerde Kılıçdaroğlu'nun kazanmasının Batı tarafından olumlu karşılanacağı belirtilirken, böyle bir sonuç çıkması durumunda Türkiye'nin Rusya ve Çin ile ilişkilerinin ise azalabileceğine dikkat çekildi.
İşte War on the Rocks'da yayımlanan analiz:
Türkiye'de 14 Mayıs'ta milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak ve bu seçimler, çoğu kişi tarafından 2023'ün en önemli olayı olarak kabul ediliyor.
Ülke dışındaki pek çok gözlemci gibi özellikle Avrupalı diplomatlar da, Türkiye'nin seçimden sonra NATO müttefiklerine ve Batı'ya mı döneceğini yoksa Rusya'ya ve Batı karşıtı otokrasiye mi doğru sürükleneceğini bilmek istiyor.
Uzmanlar ise bu sorunun cevabını, jeopolitik gelişmeler değil ekonominin belirleyeceğini savunuyor. Türkiye'de yaşayan insanların çoğu, enflasyon ve değer kaybeden liradan dolayı endişe duyuyor.
Ekonomik gerçekler, 14 Mayıs'ta kim kazanırsa kazansın, Türkiye'ni hem Batılı alıcılarla hem de Rus ve Çinli tedarikçilerle ilişkilerini sürdürmek zorunda kalacağı anlamına geliyor.
Ekonomik hesaplaşma
Liranın son zamanlardaki düşüşü, ilk olarak Ağustos 2018 yılında ABD'nin Türk ihracatına yaptırımlar uygulamasıyla başladı. Bu karar, Türk hükümetinin Amerikalı bir papazı tutuklamasına tepki olarak verilen siyasi bir karardı. O zamandan beri Türk hükümeti, tartışmalı bir ekonomi teorisine başvurarak faiz oranlarını düşük tuttu ve Türk ekonomisi büyümeye devam etti.
Alışılmışın dışında olan bu para politikası, enflasyonu rekor seviyelere ve lirayı rekor düşüşlere itti. Ancak Türk ekonomisindeki dayanıklılık gözlemcileri şaşırttı.
Kritik seçimlere bir aydan az bir süre kala, Türkiye'nin cumhurbaşkanlığı için yarışan iki ana koalisyon ortaya çıktı.
Türkiye'de muhalif koalisyonun söylemleri kendi içerisinde bile kutuplaşmış ve bölünmüş durumda. Bu tablo, muhalif bloğun Batı ile dengeli bir ilişki sürdüremeyebileceği hissine de katkıda bulunuyor.
Erdoğan ise, kazanması halinde muhafazakar popülizminin devam edeceğini vaat ediyor ve Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak ortaya çıkışını ön plana çıkarıyor. Erdoğan, enflasyona rağmen Türkiye'nin insansız hava aracı, otomobil ve savaş gemisi üretimi adımlarını da hızlandırıyor.
Muhalefet, dış politikayı birinci öncelik haline getirmediyse de, Batı ile daha az çatışmacı bir duruş sergileyeceğini belirtiyor. Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi, iktidara gelmesi halinde Batı'ya has olan parasal ortodoksiye yeniden dönüşten söz ediyor. Muhalefet, bırakın dronları veya savaş gemilerini, pek çok Türk'ün soğan almaya bile zorlandığını belirtiyor.
Tarafsızlık
Muhalefet tarafından sunulan retoriğe rağmen gelişmeler, Türkiye'nin beklenilen şekilde diplomatik olarak Batı'ya "dönmeyebileceğini" gösteriyor. Çünkü gelişmeler, modern Türk dış politikasının temelinin, kararlı bir NATO üyeliğinden çok kalkınma odaklı bir tarafsızlığa daha yakın olduğunu gösteriyor.
Moskova'nın Kiev'i küstahça ele geçirme girişiminin NATO bütünlüğünün jeopolitik çıkarlarını artırdığı Şubat 2022'den bu yana, Batılı müttefikler Türkiye'nin sadakatiyle ilgili soruları yeniden gündeme getirdi. Ankara, Rusya'ya yönelik Batı yaptırımlarına katılmayı reddetti.
Türk Dışişleri Bakanlığı Ukrayna ve Rusya ile ilişkilerinin eşit olmadığı konusunda ısrar ediyor ve “dengeleme” metaforunun yanıltıcı olduğunu iddia ediyor Kanıtlar, Ankara'nın savaşın bir an önce bitmesini istediğini gösteriyor. Üst düzey Türk diplomatlar, Türkiye'nin Ukrayna ile resmi stratejik ortaklığını ve Türk hükümetinin Rusya'nın Kırım'ı ilhakını kınaması ile ilkeli bir duruş sergilediklerini örnek olarak gösteriyorlar.
Türkiye, hem Batılı ülkeler hem de Rusya ve Çin dahil diğer güçlerlei güçlü ekonomik ilişkiler sürdürüyor ve bu bağların Mayıs ayında değişmesi pek olası değil.
Erdoğan'ın 2002'de iktidara gelmesinden sonraki ilk on yılda Türkiye'nin kişi başına düşen GSYİH'sı üç katına çıktı ve bu ekonomik başarı ezici bir şekilde bu geniş entegrasyona bağlıydı. Türkiye'nin ekonomik performansı Erdoğan'ın iktidarının ikinci on yılında çok daha az etkileyici olsa da Türkiye, Avrupa pazarına yönelik imalatçılar için bir ucuz işgücü alanı olma rolünden yararlanmaya devam ediyor.
Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında bir köprü olduğu klişe olsa da, ticaret akışı bu klişenin önemini ortaya koyuyor. Türkiye, iç talebi karşılamak için Rusya'dan enerji ve Çin'den mal ithal ediyor ve yerel fabrikalarda yaptığı üretimle Avrupa'ya satış yapıyor.
Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı bu kalıpları yalnızca biraz değiştirdi. Nakit sıkıntısı çeken Türkiye, Avrupa'nın sancılı bir şekilde yapmaya çalıştığı gibi, altyapıya yatırım yapmayı ve Rus enerjisinden vazgeçmeyi göze alamaz. Türkiye'nin yine de Avrupa pazarlarına entegre olmuş bir imalat sektöründen elde edeceği gelirle enerji ithalatı için ödeme yapması gerekecek. 14 Mayıs'ta kim kazanırsa kazansın birinci önceliği ekonomi olacak ve hiçbir Türk siyasetçinin taraf tutma lüksü olmayacak.
Seçimlerden sonra
Erdoğan seçimleri kazanırsa, Türkiye'nin politikalarındaki devamlılık neredeyse garantilenmiş olur. Erdoğan, dış politikasındaki retoriği ve alışılmışın dışında olan para politikasını devam ettirmeyi alenen taahhüt etti.
Muhalefetin yadsınamaz popülaritesi ve ekonomik kriz, onu daha da otoriter önlemler almaya itiyor ve muhtemelen seçim sonrası Batı ile ilişkileri germeye devam edecek. Ancak nihayetinde bu gerilimin Türkiye'yi Rusya'ya doğru itmesi pek olası değil.
Kılıçdaroğlu kazanırsa değişim dramatik olacak. Muhalefet, siyasi tutukluları serbest bırakma, parlamenter sisteme dönme, parasal ortodoksiyi benimseme ve Batı ile arasını düzeltme sözü veriyor.
Bununla birlikte muhalefet, Türkiye'nin Suriye'de ve başka yerlerde Rusya ile çelişen ilişkilerini yönetmek zorunda kalacak ve Rusya ile ekonomik bağlar azalacak. ABD'nin Suriye merkezli "Kürt gruplara" ve Gülen'e verdiği destek, Türkiye'deki Amerikan karşıtlığını besledi. Bu durum Kılıçdaroğlu kazansa bile güçlü kalacak.
Kılıçdaroğlu ayrıca, Suriye'de neredeyse kesin olarak Devlet Başkanı Beşar Esad'la uzlaşma arayacak. Türk muhalefet lideri depremin ardından doğrudan Şam'a bir mektup yazdı ve seçilmesinden sonraki bir yıl içinde Suriyeli mültecilerin dönüşünü kolaylaştırma sözü verdi.
Türkiye'nin tüm dış politika seçenekleri arasında Kılıçdaroğlu'nun en büyük vaadi, Türkiye'yi Erdoğan'ın iktidara gelmesinin arifesinde gerçekleşen Atina'yla yakınlaşmaya doğru götürmesi olabilir.