Wilson Institute: Nijer'de yaşanan darbe Batı için derin sonuçlar doğurabilir
Son yıllarda, Sahel bölgesindeki neredeyse hiçbir devlet gerçekleşen darbelerin lanetinden kurtulamadı. Nijer, Batı'nın Sahel stratejisinin temel taşını oluşturuyor ve Batı için derin sonuçlar doğurabilir.
ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Wilson Institü'de Afrika'daki darbelerin ve özellikle son olarak Nıjer'de yaşanan askei darbenin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Afrika'nın 1952'den bu yana 98 başarılı darbeye tanık olduğuna dikkat çekilen analizde, son olarak darbe yaşanan ülke olan Nijer'in ise Batı'nın Sahel stratejisinin temel taşını oluşturduğu ve özellikle ekonomi ve göç başlıklarında büyük riskler barındırdığı tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca Afrika'nın da önemine dikkat çekilerek, 2050 yılına kadar kıta nüfusunun 2.5 milyara ulaşacağı, bu nüfusun yüzde 50'sinden fazlasının 25 yaş altı olacağı ve küresel işgücünün önemli bir bölümünü oluşturacağı tespitine yer verildi.
İşte Wilson Institute'de yayınlanan analiz:
Afrika'nın geniş Sahel bölgesinde, son yıllarda neredeyse hiçbir devlet gerçekleşen darbelerin lanetinden kurtulamadı. Bu askeri isyan salgınının en son kurbanı ise Nijer oldu. Nijer'in istikrarsızlaşması, Afrika ve küresel güvenlik açısından derin sonuçlar doğuracaktır.
Mali, Burkina Faso ve kuzeydoğu Nijerya'da aşırılık yanlısı gruplar geniş toprak parçalarına yayılırken, son dönemlerde Nijer'deki terörist faaliyetlerde belirgin bir düşüş yaşanmıştı. Devlet Başkanı Muhammed Bazoum, Nijer'in 1960'taki bağımsızlığından bu yana ilk barışçıl ve demokratik iktidar devrimini gerçekleştirerek iki yıl önce göreve gelmişti.
Nijer'in yanı başındaki Mali'de 2021 yılı civarında arka arkaya gerçekleşen darbelerin ardından, yine Nijer'in yakınlarındaki Burkina Faso'da 2022'de gerçekleşen bir başka darbe, aşırılık yanlılarının ülkenin yaklaşık yüzde 40'ını fiilen kontrol altına almasını sağladı.
Nijer, Batı'nın Sahel stratejisinin temel taşını oluşturuyor. Ülke sadece terörle mücadele nedeniyle değil, aynı zamanda kuzeye doğru göçmen akışını kısıtlamak için hayati bir düğüm noktası olma özelliği taşıyor.
Batı şimdi darbecileri, demokrasinin yeniden tesis edilmemesi halinde yardım ve işbirliğini tamamen dondurmakla tehdit ediyor. Ancak kendini başkan ilan eden darbe lideri General Abdourahmane Tiani hiçbir yere gitmeyecek gibi görünüyor.
Bu arada “akbabalar” zengin uranyum rezervlerine sahip Nijer üzerinde dolaşıyor. Batı'nın baskısı yeni rejimi Moskova'nın kucağına itebilir. Üst düzey Rus yetkililer darbeyi övdü ve darbe destekçileri Niamey sokaklarında sevinçle Rus bayrakları salladı.
Bu arada Sudan da benzer bir süreçten geçiyor. Sudan'daki paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri'nin Nisan ayındaki darbe girişimi ülkeyi kaosa sürükledi.
Suudi Arabistan başta olma üzere çok sayıda ülkenin arabuluculuk çabalarına rağmen, iki Sudanlı taraf birbirleriyle savaşmaya devam etmekte kararlı görünürken, Batı medyasında Wagner'in Hızlı Destek Kuvvetleri'ne silah akıtarak yangına körükle gittiğine dair çok sayıda haber yapıldı.
Nijer'deki darbe ile birlikte, batıda Gine'den doğuda Sudan'a kadar uzanan ve son iki yılda biri hariç hepsi darbeyle iktidara gelen cuntalar tarafından kontrol edilen Afrika'nın çevresindeki son domino taşı da devrilmiş oldu.
Afrika 1952'den bu yana 98 başarılı darbeye tanık oldu.
Ulusal başkentlerde yarı meşru yönetim güçlerinin bulunduğu devletlerde bile, Sahra'yı çevreleyen Sahel bölgesi hayal edilemeyecek kadar büyük yönetilmeyen alanlara ev sahipliği yapıyor ve terörist ve devlet karşıtı güçlerin yerleşmesi için en uygun koşulları sunuyor. IŞİD, Boko Haram veya El Kaide gibi örgütlerin bu devasa bölgeleri ele geçirmesini engelleyen tek faktör, bu rakip aşırılık yanlılarının genellikle birbirleriyle savaşmakla meşgul olmalarıdır.
Dünyanın şu anda yapabileceği en kötü şey, ellerini havaya kaldırıp Sahel bölgesindeki darbelere karşı sessiz kalmaktır. Bölgenin giderek istikrarsızlaşıyor olması, hem ekonomik açıdan hem de kitlesel göç potansiyeli nedeniyle muazzam küresel sonuçlara yol açabilir.
Batı'nın dünyanın en yoksul ülkelerine yönelik yardımlarında yaptığı acımasız kesintiler ve Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik tahıl ablukası bölgenin durumunu daha da kötüleştiribilir.
Diğer yandan Çin'in nüfusu azaldıkça ve Hindistan'ın doğum oranı yavaşladıkça Nijerya, Etiyopya ve Kongo 21. yüzyılın demografik devleri haline gelecektir. Kıtanın nüfusu 2050 yılına kadar yaklaşık iki katına çıkarak 2,5 milyara ulaşacak ve bu tarihte Afrika vatandaşlarının yarısından fazlası 25 yaşın altında olacağından, bu bölgelerdeki gençler küresel işgücünün önemli bir bölümünü oluşturacaktır.
Bu gençlerin bir yük değil de bir varlık olması isteniyorsa, hızla büyüyen bu ülkelerin ekonomilerini sürdürülebilir bir şekilde büyütmek ve dünya standartlarında eğitim sağlamak için yardıma ihtiyaçları olacaktır. Afrika'nın muazzam maden ve tarım kaynaklarına rağmen, kıta genelinde yüzde 3 civarında seyreden ekonomik büyüme, bu ülkeleri yoksulluktan kurtarmaya başlamak için bile çok yavaş kalmaktadır.
Sahel ülkelerinde mesafeler inanılmaz derecede büyük ve kaynaklar çok büyük oranda eşit bir şekilde yayılmış durumda. Bu stratejik öneme sahip ancak son derece yoksul bölgenin büyük bir kısmı, bol miktarda ve sürekli uluslararası destek olmadan, etkili bir yönetim geliştirmeden ve modern olanaklara ulaşmadan istikrara kavuşamaz.
40’ı aşkın ülkenin bulunduğu kara kıtada teknoloji yetersizliği nedeniyle yeraltı zenginlikleri çıkarılıp ekonomiye tam olarak kazandırılamıyor. Kıtada bulunan; elmas, petrol, doğalgaz, bakır, altın ve uranyum gibi büyük miktarlardaki önemli yeraltı kaynaklarının büyük bir bölümü çıkarılamıyor.
Gelinen noktada; Sahel ülkelerinin kaynak ihracatı için bereketli bir “ekmek sepeti mi”, yoksa terörizm ve istikrarsızlık ihracatı için “kırık dökük bir sepet mi” olacağı uluslararası toplumun tepkisine bağlı olacak.