Yeni bir düzene geçiş: 2023
💢 2023 Soğuk Savaş sonrası oluşan konjonktürün noktalanacağı bir yıl olması ile yeni bir çağın başlangıcı.
💢 Yeni yıl, ekonomi odaklı sınamaların kaçınılmaz şekilde yeni sıcak çatışmalarla göç hareketlerine evrileceği bir dönem olacak.
Uluslararası toplum gerek Covid-19 salgınının geride bıraktığı tortusundan dünyaya yayılan gıda, enerji, tedarik krizleri gerekse Ukrayna-Rusya Savaşı’nın bu krizlere yaptığı katkı nedeniyle 2023 yılından çok da umutlu değil. Ancak yeni yıl için rota çizecek ülkelerin, yalnızca son 3 yılın çıktıları ile değil daha geniş bir perspektif ile ileriye bakmaları gerekiyor.
2022 yılı, 1991 yılının sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin tarihe karışması ve Birinci Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle doğan “yapay bir barış illüzyonunun” da son perdesinin oynandığı yıl oldu. “Berlin Duvarı”nın yıkılmasıyla inşa edildiği sanılan “Yeni Dünya” düzeni 2022’de yıkıldı, iflas etti.
ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA’da uzun yıllar yönetici olarak görev yapan Henry A. Crumpton’un “İstihbarat Sanatı – CIA Gizli Servisi’nde Geçen Bir Ömürden Çıkarılan Dersler” adlı kitabında işaret ettiği gibi Birinci Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle başlayan refah dolu dönemde yalnızca ABD değil, neredeyse tüm uluslar ciddi tehditler ve düşmanların olmadığı bir dünyada yaşadıkları yanılsamasına kapılıp olayların gidişatında sürüklenmeye başlamışlardı.
Crumpton’un tabiriyle “Siyaset alanında dirsek çürüten kimseler, Amerika’nın rakipsiz hakimiyetinden dem vurup tüm dünyanın liberal siyasi düşünce ve serbest pazar ilkelerini kabul edeceğini varsaydılar. Her şey çok güzel olacaktı”. Bu beklentilerle çıkılan yolculuk 30 yılın sonunda hayal kırıklığı oldu.
ABD’nin önce Irak’ın Kuveyt’i işgalini daha sonra kendi eliyle inşa ettiği el Kaide terör örgütü ile mücadelesini, küresel askeri hegemonyasını yaymak için fırsat olarak kullanması, kurulmak istenen tek kutuplu dünya düzenine ve Pax Americana dayatmasına karşı reaksiyonları da beraberinde getirdi.
ABD finans piyasası kaynaklı ekonomik krizin bedelinin küresel ölçekte ödetilmek istenmesi de kurulmak istenen düzenin hastalıklı yanlarını ifşa etti. Dünyanın, liberal siyasetin hakim olacağı, refahın tüm dünya tarafından paylaşılacağı bir istikamete doğru gitmediği netleşmişti.
George Orwell’ın çağları aşan eseri “Hayvan Çiftliği”ne damgasını vuran “Bütün hayvanlar eşittir, ama bazıları daha eşittir” cümlesindeki gibi, ABD kendisini bütün ülkelerden ayrı bir yere, ayrı bir eşitliğe konumlandırmak gayreti içerisine girmişti. Orwell bu eseri 1945 yılında Stalin liderliğindeki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği örneğindeki totaliter yapıları eleştirmek için yazmıştı. Ancak gidişat, dünyayı tek kutuplu bir hale getirmek isteyen ABD’nin “daha eşit” olma yolunda ilerlediğini gösteriyordu.
İşte Birinci Soğuk Savaş’ın ardından biriken tüm gerilimler, jeopolitik fay hatlarındaki enerji birikimleri ve potansiyel krizler 2022 yılı ile beraber açığa çıktı. Doğuya, Rusya sınırlarına ilerlemek isteyen NATO bugün Hint-Pasifik bölgesini kapsama alanına aldı, artık hedef Çin.
Ukrayna, Batı’nın Rusya ile savaşında bir zemin haline gelirken, yine Batı’nın Çin ile savaşı için Tayvan’da bir çatışma platformu olarak inşa halinde. Öte yandan yalnızca ABD’nin üzerlerinde hegemonya kurmaya çalıştığı devletler değil, SSCB’nin dağılmasına rağmen Moskova’nın üzerlerinde nüfuzunu sürdürmeye çalıştığı ülkeler de artık kendi çıkarlarını doğrudan savunmak için harekete geçti.
Kuzey Atlantik İttifakı NATO’da yaşanan çatlaklar, İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne veda etmesi, Rusya’nın Bağımsız Devletler Topluluğu üzerindeki otoritesinin sorgulanır hale gelmesi, Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nın kendi ulusal para birimleri ile ticaret yapmak isteyen ülkeler tarafından daha fazla ilgi görmesi, Türk Devletleri Teşkilatı’nın atağa kalkarak Orta Asya Türk devletlerinin 30 yıl gecikmeyle de olsa uluslararası sisteme entegre olma gayreti, neredeyse bir asırdır petrol-silah denklemi ile ABD’ye bağımlı olan Körfez bölgesi ülkelerinin Çin Halk Cumhuriyeti ile daha yakın ilişki kurma arayışları ve Birleşmiş Milletler ile Güvenlik Konseyi’nin prestij kaybı…
İşte 30 yıllık iç içe geçmiş krizler sürecinin 2023’te artık yadsınamaz hale gelen sonuçları.
Batı dünyası odaklı dünya düzeninin küresel meselelere hakkaniyetli çözümler üretememesi, ekonomik refahı 19 ve 20’inci yüzyıllarda olduğu gibi kendi çıkarına yontma ısrarı 2023 yılında bölgesel çözüm arayışlarını daha fazla gündeme getirecek.
Bu bölgesel çözüm arayışı anlayışı Türkiye için yeni bir şey değil. Türkiye 1934 yılında Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya’yı yanına alarak “Balkan Antantı”nı, 1937 yılında ise İran, Irak ve Afganistan’ı biraraya toplayarak “Sadabat Paktı”nı inşa etmişti. Tüm bu anlaşmaların temel felsefesi, gerek Balkanlar’da gerek Ortadoğu ve Güney Asya’da ülkeler arası sorunlara Batılı emperyalist devletlerin karıştırılmaması ve bölgesel çözümlerin üretilmesiydi. Ancak her iki organizasyon, İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerine dayanamamıştı.
Türkiye 2022 yılında bölgesel ilişkileri normalleştirme kapsamında İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Suriye ve Yunanistan ile bir dizi temas başlattı. Bu temaslar biri dışında olumlu şekilde ilerlemekte.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Miçotakis arasında Mart ayında İstanbul’da yapılan görüşmede Yunan tarafına “Bölge dışındaki ülkeleri karıştırmadan sorunlarımızı aramızda çözelim” mesajı verilmişti. Ancak Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in bu görüşmeden iki ay sonra ABD’ye giderek Kongre’de Türkiye’yi şikayet etmesi, Batı dünyası odaklı tipik ve kronik bir hastalığı yeniden ortaya çıkardı.
Yunanistan 19’uncu yüzyıldan bu yana alıştığı şekilde bir kez daha Batı’nın etekleri altına saklanarak Türkiye ile sorunlarını çözme yoluna gitti. Bu davranış Atina’nın değişen ve çok kutuplu bir düzene evrilen dünyanın gidişatını da anlayamadığının bir örneğiydi.
2023 yılı ekonomi odaklı sınamaların daha da şiddetleneceği ve bunların kaçınılmaz şekilde yeni sıcak çatışmalarla göç hareketlerine evrileceği bir dönem olacak. Tedarik zincirinin ayakta tutulması için karşılıklı bağımlılığın önemini anlayan ülkeler, üretecekleri ulusal ve bölgesel ölçekteki çözümlerle dayanıklılıklarını artırarak bu kriz sürecinde ayakta kalmayı başaracaklar.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, nükleer silah sahibi olma paydası üzerine kurulmuş düzene bağlı kalmakta ısrar eden, hegemonya arayışlarını (hegemonya peşinde olmadığını sürekli iddia eden Çin Halk Cumhuriyeti dahil olmak üzere) ısrarla sürdürenler ise karşılaşacakları direncin etkisiyle 2023 yılını ummadıkları kırılmalarla tamamlayacaklar.
2023 yalnızca son 3 yılın zorluklarını yüklenmesi hasebiyle değil, Birinci Soğuk Savaş sonrası oluşan konjonktürün noktalanacağı bir yıl olması ile yeni bir çağın başlangıcı olma özelliği taşıyor.