Yeni nükleer silahlanma yarışı: Çağdaş nükleer gerçeklik
Gördüğümüz tek gerçeklik, ne bu devletlerin liderlerinin ne de genel olarak yönetimlerinin ortak noktada buluşmalarının neredeyse imkansız olduğudur.
Rusya-Ukrayna savaşı ile oluşan yeni konjoktür ile dünyada, yeniden nükleer bir silahlanma yarışını başlatacak koşullar tek tek gerçekleşiyor.
Fakat bugünün nükleer gerçekliği, ünlü nükleer stratejist Thomas Schelling'in 2009'da tarif ettiği ortamdan tamamen farklı. Schelling o dönemde;
“Herhangi bir nükleer silahlanma yarışı en büyük iki cephanelik olan Rus ve Amerika arasında olabilir. Bazı 'haydut' tehditler dışında, nükleer ülkeler arasındaki nükleer ilişkileri bozabilecek çok az şey var.”
ifadelerini kullanmıştı.
Nükleer manzara, on yıldan biraz fazla bir süre içinde çarpıcı bir şekilde değişti. Peki bu yeni nükleer silahlanma yarışını yönlendiren “çağdaş nükleer gerçeklik” nedir? Bu trend durdurulabilir mi? Ve bu tür girişimler nasıl yapılabilir?
Bir zamanlar iki kutuplu olan nükleer dünya, bugün nükleer silahlara sahip birçok devletin varlığıyla damgasını vuran bir dünya haline geldi. Hatta bazıları stratejik zincirlere dönüşüyor.
Bir devletteki gelişen nükleer yetenekler veya doktrinlerdeki değişiklikler, sadece başka bir devlet üzerinde değil, diğer birçok devlet üzerinde kademeli bir etkiyi de tetikliyor. Devletler arası ilişkiler, en kötü durum varsayımlarına dayalı nükleer modernizasyonları şekilendiriyor.
Hipersonik ve siber gibi yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla birlikte, devletler nükleer silah üretimleri konusunda karışıklık yaratmayı tercih ediyor gibi görünüyor. Yani devletler; nükleer ve konvansiyonel sistemlerde ayrı ayrı gelişmeler yerine, bunların iç içe geçmesine izin veren sistemler üzerinde çalışıyor. Bunun caydırıcılığı artırdığına inanılıyor.
Bu arada, günümüz nükleer silahlanma yarışının bir diğer öne çıkan özelliği, saldırı ve savunma sistemlerinin birlikte yürütülmesidir.
Özellikle son dönemdeki ABD'nin balistik füze savunma (BMD) teknolojisindeki ilerlemeler, Çin ve Rusya'nın defalarca “yenilmez silahlar” geliştirme niyetini ilan etmesine yol açtı. Rusya için Avangard ve Poseidon bu çabaların örnekleridir. Çin de bu konuda ilerlemek ve nükleer savaş başlığı sayısını artırmak konusunda karar vermiş görünüyor.
Bu gelişmeler, tüm silah kontrol önlemlerinden yoksun bir ortamda hızla ilerliyor. Ve bu hızlı ilerleyiş üzerine yeni bir anlaşma yok. Aksine, askeri sanayi kompleksleri silahlanma yarışını yönlendiriyor gibi görünüyor.
Rusya-Ukrayna çatışmasının ardından ortaya çıkabilecek endişe verici yeni bir gerçek, silahların yayılmasının önlenmesi konusunda uzun süredir devam eden fikir birliğinin dağılmasıdır.
Genel olarak, nükleer silahların değerine ilişkin algı yükselişte gibi görünüyor. Bu nedenle neredeyse konu ile ilgili uzmanların tamamı, nükleer silah yarışının artarak devam edeceği konusunda hemfikir.
Nükleer silahlanma yarışı durdurulabilir mi?
Ne yazık ki, nükleer silahlanma yarışını durdurma olasılıkları zayıf görünüyor. Örnek olarak; 2022'nin başında “nükleer savaşın kazanılamayacağını ve savaşılmaması gerektiğini” esas alan bir P-5 planı, henüz daha fikir aşamasındayken tarihe karıştı.
P-5 ülkeleri arasındaki farklılıklar ve rekabet göz önüne alındığında, böyle bir anlaşmanın gerçekleşme olasılığı neredeyse imkansız görünüyor. Örneğin, bu yılın başlarında yayınlanan ABD Ulusal Savunma Stratejisi ve yakın zamanda yayınlanan NATO Stratejik Konsepti, Rusya ve Çin'i düşman olarak gösteriyor. NATO savunma harcamalarını artıracağını taahhüt ederken, ABD nükleer duruşu hakkında taviz vermiyor. Çin ise büyük olasılıkla “Ulusal Savunma Beyaz Kitabı” olarak adlandırdığı kural kitabının bir sonraki tekrarı yayınlandığında aynı anlayışta olacak.
Gerçekçi olmak gerekirse, silahlanma yarışının durdurulabilmesi için vizyon sahibi liderlerin birbirleriyle konuşmaları, nükleer riskler konusundaki endişelerini paylaşmaları ve gerekli adımları atmayı karşılıklı olarak faydalı bulmaları gerekiyor.
Fakat gördüğümüz tek gerçeklik, ne bu devletlerin liderlerinin ne de genel olarak yönetimlerinin ortak noktada buluşmalarının neredeyse imkansız olduğudur.
Sonuç:
Son olarak; kitle imha silahları olarak kullanılan nükleer silahların, tamamen farklı olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Fakat verimi düşük, sayıca az ve sadece askeri hedeflere karşı küçük nükleer silahların kullanılabileceğini öne sürerek bunları “meşrulaştırmaya” yönelik girişimler de kitle imha silahlarına zemin oluşturmaktadır.
Tüm dünyanın iyiliği için nükleer silahlanma yarışının bir an önce durdurulması gerekiyor. Bazı ülkeler bu yarışı finansal olarak karşılayabilir. Ancak sözkonusu yarışta asla bir kazanan olmayacak sonuçta ise tüm dünya kaybedecektir.
Institute Of Peace Conflict Studies (IPCS)'de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.