93 Harbi ve “Kelebek Etkisi”

147 sene önce bugün başlayan ve Osmanlı İmparatorluğu'nu geri dönülmez bir felakete sürükleyen 93 Harbi'ni (1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı) tarihçi yazar Hamdi Akyol gdh tarih için farklı bir bakış açısıyla anlattı.

1. resim

"Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir."

Bunun doğruluk derecesini bilemeyiz, ancak insanlarda olduğu gibi, ülkelerin hayatlarında da umulmadık bir yerde gelişen bir olayın tesirinin, çok uzak bir diyarda hissedilmesi mümkün. 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda bu etki var mı, bir bakalım… 

93 Harbi, bedelini sadece Osmanlı İmparatorluğu'nun ödediği bir savaştır. Çok ağır kayıplar verilmiş, sayıları milyonu aşan bir nüfus, yaşadığı toprakları terk ederek göç etmek zorunda kalmış, ülke topraklarının önemli kısmı fiilen veya resmen kontrolden çıkmıştır.

Kayıpların daha da büyük olmasını engelleyen şey, İngiltere'nin Osmanlı lehine olaya müdahale etmesidir.

Ayastefanos Antlaşması ile topraklarının önemli kısmını kaybeden ve çok ağır tazminat ödemeyi kabul eden İmparatorluk, İngiltere'nin devreye girmesi ve mevcut iptal ettirerek daha hafif olanını Ruslara kabul ettirmesiyle ciddi bir nefes almış. Rusya işgal ettiği toprakları terk etmiş ve Tuna Nehri'nin yukarısına geri çekilmiş. Tazminatımızı da İngiltere üstlenmiş, ipotek olarak da Kıbrıs'ı kendilerine vermişiz.

Buraya kadar anlattıklarımıza bakarak İngiltere'ye sempati duymak mümkün. Devleti, yaşadığı en büyük krizden çekip çıkaranlar onlar çünkü. Peki bu noktaya nasıl gelinmiş?

93 Harbi’ne Adım Adım…

1876 yılında Rusya'nın Osmanlı İmparatorluğu'na verdiği bir ultimatom var. İstediklerini kabul etmezse, bunu savaş sebebi olarak göreceğini deklare etmiş. Osmanlı ise kabul etmeyeceğini söylemiş, tam işler kızışmışken İngiltere (ve diğer bazı Avrupa devletleri devreye girmiş. Osmanlı ile Rusya'yı bir masada toplamışlar.

Tersane Konferansı denen bir konferans tertip edilmiş. Burada İngiltere'nin amacı, ciddi ve samimi olarak arabuluculuk. Bir savaş çıkmaması için elinden geleni yapıyor. Ancak Konferans başarıyla neticelenmemiş, çünkü Mithat Paşa konferansı ülkenin içişlerine müdahale olarak görüp dağıtmış.

Gerekçe olarak da Meşrutiyet'in ilanını göstermiş. "Ülkemize demokrasi geldi, sorunlarımızı kendi içimizde konuşup halledeceğiz, dışarıdan müdahaleye hâcet yok" demiş.

Sonrasında çıkan savaşın bizi nasıl silindir gibi ezip geçtiğini bilmeyen yok. Ruslar Yeşilköy'e karargâh kurmuşlar ve daha da ileriye gitmelerine mani olan şey, Marmara denizine gelip demir atan İngiliz donanması.

Burada da görüldüğü gibi İngiltere'nin olağanüstü gayreti sözkonusu. Savaş sonrasında olduğu gibi, öncesinde de bir savaş çıkmaması için elinden geleni yapmış.

Peki Rusya ne istiyordu, niye ultimatom vermişlerdi? Onların görünüşteki sebepleri, çete saldırılarına maruz kalan ve hayatları tehlike altında bulunan Bulgarları korumak ve kollamaktı.

Bu gerekçenin, aslında başka gerekçenin bir bahanesi olduğunu şimdilik belirtip geçelim. Ruslar iddialarında bir ölçüde haklıydı, çünkü hakikaten de Bulgar ahalinin yoğun olarak yaşadığı Tuna altındaki bölgede asayişsizlik had safhada idi.

Hristiyan Bulgarlar ile Müslümanlar arası açıktı. Herkes silahlanmış, iddialarına göre kendilerini savunuyor ve karşı tarafı saldırganlıkla itham ediyordu. İşte Rusya, hem dindaşı hem de Slav olması hasebiyle ırkdaşı gördüğü Bulgarlar lehine bazı düzenlemeler yapılmasını talep etmişti.

Asayişin temin edilmesi, çetecilik yapanların coğrafyadan uzak bölgelere sürgün edilmesi, yönetimde Bulgarların daha etkin bir şekilde yer almasının sağlanması, idarî ve iktisadî düzenlemeler yapılması vesair…

Rusya iddiasında ne kadar haklıydı?

Hadiseleri tarif ederken söylenenler önemli ölçüde doğru. Balkanlarda Osmanlının devlet otoritesi göçtü göçecek vaziyetteydi ve hiçbir şekilde asayiş temin edilemiyordu. Bu ortamda da Bulgarlar sık sık çete saldırılarına maruz kalıyordu.

Ancak elbette Türkler de çete saldırılarına maruz kalıyordu. Herkes dişini geçirebildiğine tahakküm etmek için fırsat kollamaktaydı.

Ancak burada Türklerin çeteciliğinden bahsetmek pek mümkün değil. Çünkü bölgenin yerleşik Türk ahalisinin çetecilikten bir menfaati yoktur. Bilakis, asayişsizlik ortaya çıktığında işiyle gücüyle meşgul olamayacağı ve çoluk çocuğunun rızkını temin edemeyeceği için, çete ithamı pek makul değil.

Ancak olsa olsa, tehdit savurma maksatlı saldırılardan söz edilebilir. Peki Bulgarlar? Benzer durum onlar için de geçerli. O halde ortalığın karışma sebebi ne?

Yine bir adım geriye gidiyoruz...

Ruslar ve Çerkesler, çok uzun bir dönemdir savaşmaktadır. Çerkeslerin ciddi bir gücü yoktur ve Ruslar Çerkesleri süre süre dağıtmaktadır. Çarpışa çarpışa Karadeniz üzerinden Balkanlara kadar gelir Çerkesler. Sonrasında da Osmanlı'ya sığınırlar.

Senelerce Kafkas coğrafyasında Ruslarla mücadele ederek, doğu tarafında adeta Osmanlı'nın jandarmalığını yapmışlardır.

Hem de dindaştırlar. İmparatorluk Çerkeslere kucak açar ve önemli kısmını Balkanlarda ve Bulgar ahalinin yoğun olduğu bölgede iskân eder.

Senelerdir savaşmak dışında hiçbir şey yapmamış olan Çerkesler, bir süre yerleşik hayata tutunmaya çalıştılarsa da beceremezler.

Senelerdir yaptıkları ve iyi bildikleri tek iş, savaşmaktır. Geçimlerini ezeli düşmanları olan Slavlara baskın düzenlemek ve yağmada bulurlar. Bu saldırganlık üzerine zaten el altından Rusya tarafından desteklenmekte olan Bulgar milliyetçiliği de ahaliyi örgütler.

İki ateş arasında kalan ise, İmparatorluğun kadim ve yerleşik Müslüman Türkleri olur. Onlar da savunma amaçlı silahlanma yoluna gider.

Herkes silahlanmıştır ve can güvenliğinden söz etmek mümkün değildir. Bütün bunlar da Rusya'nın ultimatom vermesine neden olmuştur.

Rusların Çerkeslerle derdi neydi?

Peki Rusya ultimatom vermekle görünüşte haklıdır ama gerçekte asayiş sorununun sebebi kendisi değil midir?

Çerkeslerle uzunca bir dönem savaşmak ve onları yurtlarından etmek yerine uzlaşmayı seçselerdi, bu arzu edilmeyen tehdit ortamı ortaya çıkar mıydı?

Geçmişe öyle değil de böyle olsaydı şeklinde yaklaşmak elbette mantıklı değil ama, bu ihtimal gözardı edilemez.

Rusya, kendisine tehdit olarak gördüğü Çerkeslerle uzlaşma yolunu seçmemenin ve bir asayiş sorununa sebep olmanın faturasını kendi ödemek yerine, Osmanlılara ödetmeye tercih etmiş deyip geçelim.

Çerkes Ayaklanması

Sorunun kökeni olarak döndük dolaştık, Çerkes Ayaklanması'na geldik. Çok kalabalık olmayan ve düşmanı da muazzam bir orduya sahip olan bir millet, niye ayaklanır?

Acaba Osmanlılardan yüz bulmuş veya onlardan destek göreceklerini düşünmüş olabilirler mi?

Nihayetinde yüzyıllar boyunca doğu sınırının jandarmalığını yapmışlardı ve destek beklemek haklarıydı. Maalesef buna evet diye cevap veremiyoruz.

1829 Edirne Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu, Çerkeslere arka çıkmayacağını beyan etmiş ve Çerkesya coğrafyasını Rus toprağı olarak göreceğini kabul etmişti.

O zamana kadar destekledikleri Çerkeslere yüz çevirmelerinin sebebi, ülkenin içinde bulunduğu kriz halinde bir şey yapamayacak olmalarıydı.

Rus tehditi büyük ve önemli bir tehditti ve biraz pragmatist yaklaşımla Çerkesler feda edilebili bir halk olarak görülmüştü.

Irk özellikleri itibariyle hırçın ve savaşçı bir millet olan Çerkesler, Rus boyunduruğu altında yaşayamazlardı. Osmanlı ile olsun veya olmasın dik durmayı yeğlediler.

Çerkeslerin destekçisi kim?

Peki Osmanlı İmparatorluğu destek vermediyse, Çerkesler kime güvenerek Rusya'ya diklenmeye devam etti? Elbette İngiltere! Emperyal hedefleri bakımından menfaatlerinin çatıştığı Rusya'nın sıcak denizlere inmesi, İngiltere için felaket anlamına geliyordu.

Bu sebeple İngiltere, Rusya'nın sıcak denizlerle temasını kesmek için değil Osmanlı, şeytanla bile müttefik olmaktan çekinmezdi.

Nitekim aslında Rus kışkırtmasıyla başlayan Yunan İhtilali, İngilizlerin devreye girmesiyle yön değiştirmiş ve Yunanistan "İngiliz Himayesi"nde kurulmuştur.

Sanılanın aksine İngilizler Rumları sevmez. Kara kaşları, kara gözleri için değil, Akdeniz'de Rus etkisi altında bir ülkenin varlığını istemedikleri için devreye girmişler ve Ruslar gibi ellerine yüzlerine bulaştırmadan, ülkenin bağımsızlığını temin etmişlerdir.

Yunanistan kartını açan ama elinde patlayan Rusların boş durması beklenemez. O halde tedbir almak gerekir. İşte İngiltere burada devreye girmiş, Çerkes Ayaklanması'nı el altından desteklemiştir.

Böyle yaparak, Rusya'nın askerî gücünün bir yerde toplanmasının önünü almış, ülkenin kaynaklarını savaşlarda harcamasını sağlamış, kendisi de bu arada sömürge politikalarını dilediği coğrafyada rahat rahat devam ettirmiştir.

Çerkesler de, İngilizlerin dolduruşuyla kalkıştıkları ve mantıklı düşünüldüğünde sonuç alınamayacak bir politikanın kurbanı olmuşlardır.

İngiltere'nin bir sorunu çözümüyle başlamıştık, gele gele sorunun kaynağında karşımıza İngilizler çıktı!

Ne demiştik?

Kelebek etkisi...

Tartışma