ABD balonu gözünden tanır, ama neden?

💢 ABD’nin uluslararası toplumu velveleye verdiği “balon” krizinin üzerinden 2 ay geçti.

💢 Çin Halk Cumhuriyeti’ni baş şüpheli ilan eden ABD yönetimi, balonlardaki ekipmanın içeriğine dair bilgileri basına sızdırdı ancak bu bilgiler yoğun gündemde boğuldu.

💢 Peki “istihbarat balonlarını” Pekin’e karşı bir diplomatik saldırı fırsatı olarak değerlendiren ABD’nin de “istihbarat balonlarını” 1950’li yıllarda, Birinci Soğuk Savaş sırasında üstelik Türkiye topraklarından faydalanarak kullandığını biliyor muydunuz?

1. resim

Dünya ve Türkiye gündemi o denli hızlı ilerliyor ki 2023 yılının ilk günlerinde ABD’nin uluslararası topluma “uzaylı paranoyası” dahi yaşatan “balon krizi” neredeyse unutuldu. Oysa, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Washington tarafından “şer odağı” olarak etiketlenmesine yol açan bu süreçle ilgili olarak 3 Nisan’da ABD basınında ülkelerinin istihbarat kaynaklarından “sızdırılan” bilgiler yer aldı.

Bu bilgilere göre 4 Şubat’ta Güney Carolina eyaleti semalarında milyonlarca dolarlık bir Amerikan savaş uçağının, yüzbinlerce dolarlık füzesiyle okyanusa düşürülen Çin’e ait balonun üzerinde bulunan ekipmanın, ABD istihbarat birimleri tarafından incelenmesi tamamlanmıştı.

Elde edilen bilgilere göre Kanada hava sahasından gelerek, ABD’nin nükleer füze depolarının üzerinden geçip ABD’nin doğusuna, Atlantik Okyanusu kıyılarına kadar ulaşmasına müsaade edilen Çin balonunun üzerindeki ekipman, gerçek zamanlı istihbarat iletme kapasitesine sahipti.

ABD’li yetkililer bu balonun takibini ve imhasını bir televizyon şovuna dönüştürürken, toplumlarındaki Çin paranoyasının da katmerlenerek artmasına göz yumdular. 3 Nisan’da sızan bilgilere göre ise, balonlar gerçek zamanlı istihbarat iletme kapasitesine sahip olsalar da, bunu başaramadılar.

ABD istihbarat servislerine göre, üzerlerinden geçtikleri hassas stratejik tesislerinden gönderilen elektronik sinyaller bu balonlara ulaşmadan şifrelenmiş oluyordu. Bu vesileyle Çin balonlarının, görüntü elde etmekten ziyade, sinyal istihbaratı için ABD hava sahasına gönderildiği de anlaşılmış oldu.

Çin balonlarıyla ilgili gündeme gelen bir başka iddia ise bunların rüzgarların yön verdiği şekilde rastgele uçmadıkları, manevra kapasitelerinin olduğu, hatta bazı stratejik tesisler üzerinden defalarca geçmelerinin sağlandığı şeklinde. Amerikan istihbarat servisleri bir yandan da Çin’in bu balonları nasıl yönlendirdiğini anlamaya çalışıyor. Balonların Çin anakarası yerine uydulardan ya da ABD’de yerleşik Çin diplomatik misyonları aracılığıyla kontrol edildiğine dair suçlamaları da yakın gelecekte okuyabiliriz.

ABD yönetimi bu balon vakası nedeniyle ortalığı yangın yerine çevirmiş, Çin Halk Cumhuriyeti’ne uluslararası toplum önünde sert suçlar yöneltmiş olsa da aslında balonlarla istihbarat faaliyetleri yürütmek Washington yönetiminin yabancısı olduğu bir konu değil. Hatta balonu istihbarat ve askeri amaçlı kullanan tarihteki ilk ülkelerden biri Amerika Birleşik Devletleri.

Balonların savaşta kullanılmasının geçmişi 19’uncu yüzyıla kadar dayanıyor. 1859’da İtalyan’ın bağımsızlığının yolunu açacak savaşta Fransız ordusu ilk kez Avusturya ordusuna karşı balondan faydalandı. Fransız ordusu, balonu Avusturya ordusunun manevralarını tespit etmek amacıyla kullandı ve bu keşif harekatındaki başarı Fransızlara zaferi getirdi.

Balonu savaş alanında kullanan ikinci ülke ise Amerika Birleşik Devletleri’ydi. 1861-1865 yılları arasındaki Amerikan İç Savaşı sırasında hem Konfederasyon ( Güney ) hem de Birlik ( Kuzey ) orduları tarafından balonlar keşif amaçlı kullanıldı. Bu alana öncülük eden Güneyliler 7 balondan oluşan organize bir hava gücü dahi kurdular. Balonlardan gözlem yoluyla elde edilen bilgiler, piyade ve süvari hücumlarının yönlendirilmesinde olduğu kadar, topçu ateşinin isabet oranının artırılmasında önemli rol oynuyordu.

Amerikan İç Savaşı’ndan yaklaşık bir asır sonra, Birinci Soğuk Savaş’ın başlamasıyla balonlar Washington için yeniden gündeme geldi. Üstelik bugün tam da Çin Halk Cumhuriyeti’ni suçladıkları bir amaç ve içerikle: Casusluk!

Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, Sovyetler Birliği’nin casusluk yoluyla elde ettiği bilgilerle imal ettiği ilk atom bombasının denemesini 29 Ağustos 1949 günü yaptığını ancak tesadüfen öğrenebildiler. Sovyetler Birliği atom bombasını bugünkü Kazakistan’ın kuzeydoğusunda yerel saatle sabah 7’de patlattılar. Amerikalılar bu denemenin yapıldığını ve Sovyetler’in de artık bir nükleer silahı olduğunu ancak 3 Eylül günü yani bomba patladıktan 6 gün sonra anlayabildiler

ABD Hava Kuvvetleri bünyesindeki “Hava Kuvvetleri Atom Enerjisi Bürosu”na bağlı, atmosferdeki radyoaktif atıkları toplayacak ekipmanla donatılmış bir B-29 uçağı Japonya’daki Misawa Hava Üssü’nden havalanmış Alaska’daki Eielson Üssü’ne gitmekteydi. Bu yolculuk sırasında toplanan partiküller incelendiğinde Sovyet atom bombasından atmosfere yayılmış olan radyoaktif atıklara rastlandı.

Araştırma derinleştirildiğinde SSCB’nin bir nükleer silah denemesi yaptığı kesinleşti. Bu gelişme üzerine ABD ve dolayısıyla akabinde NATO, Sovyet toprakları üzerinde hem füze tesislerini hem de nükleer çalışmaları izleyecek teknolojilere ihtiyaç duydu.

U-2 casus uçakları yüksek irtifadan Sovyet tesislerini görüntülemek için harekete geçirilirken, Amerikalılar balon teknolojisinden de faydalanmak istediler. Yani bugün Çin Halk Cumhuriyeti’ni balon kullanmakla suçlayan ABD, 67 yıl önce balon kullanarak Sovyet topraklarını incelemek için harekete geçmişti. Meteoroloji balonu kisvesi altında tasarlanan balonların havalanması için ideal coğrafi konum da bulunmuştu: Türkiye

Şimdi hep beraber Egemen Bezci’nin ABD ve İngiltere’de gizliliği kaldırılan arşiv belgelerinin izini özenle sürerek hazırladığı ve bu yıl piyasaya çıkan “Türk İstihbaratı ve Soğuk Savaş – ABD ve İngiltere Arasında Türk Gizli Servisi” adlı eserin ABD casus balonlarından bahsedilen kısımlarına bakalım.

“1950’lerin başında ABD Atom Enerjisi Tespit Sistemi altında faaliyet gösteren ABD Hava Kuvvetleri Teknik Uygulamalar Merkezi (AFTAC) akustik ve sismik yöntemlerle SSCB’nin nükleer faaliyetleri hakkında veri toplamaya başladı. Bu toplama işlemi yerden ve atmosferden parçacık ölçümleme gibi teknikleri içeriyordu.

Ankara’daki 301 numaralı “Slipstream” koduyla anılan üs, Sovyet üssü Kapustin Yar’dan çıkan radyoaktif parçacıkların incelenmesinde önemli bir görev üstlenmişti. Ancak, Türkiye Ankara’daki bu üssün elde ettiği tüm bulgulardan haberdar edilmiyordu. Hatta bu üsteki bazı ekipmanlar envanterde dahi gösterilmemişti.”

Bezci’ye göre ABD’nin Türkiye ile istihbarat paylaşmakta cimri davranmasının başlıca sebebi, Ankara’dan kaynaklanabilecek bilgi sızıntısıydı. Diğer sebep ise dünya dışı teknolojilermiş gibi görünen teknik istihbarat ekipmanlarının Türk yetkilileri ürkütmesi ihtimaliydi.

Bezci’nin eserinden devam edelim. Bakınız Türkiye toprakları kullanılarak ABD balonlarının casusluk için kullanıldığı operasyonların Amerikalı sorumlularından biri neler anlatıyor:

1955-1959 ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Wilbur Chase:

"1956’dan itibaren bulutların incelenmesi ile ilgilenmeye başladık ve balonlar uçurmaya başladık. Üzerinde türlü kamera ve teçhizat bulunan balonları Sovyet hava sahasına gönderiyorduk. Bunların Filipinler ya da Çin’e düşmesini, burada topladıkları bilgileri almayı umuyorduk. Türkiye topraklarından bıraktığımız balonların bir kaçını geri alabildik. Ancak beklentimizin aksine Sovyet sınırını geçemediler. Balonları Ankara’daki Büyükelçiliğimizin otoparkına koyduk. Yanlarına yaklaştığınızda üzerlerindeki lensler ve kameralar görülebiliyordu. Casusluk amaçlı oldukları çok açıktı."

Samimi bir diplomat olduğu anlaşılan Wilbur Chase anılarında Türk yetkililerin bu operasyonlardan nasıl haberdar olduğunu da anlatmadan edememiş. Onun ifadesiyle “başlarını derde sokan süreç” şöyle yaşanmış. Washington yönetimi beklenmedik bir şekilde durup dururken bu balonlar nedeniyle Sovyetler Birliği’nden özür diliyor ve balon vakalarının tekrarlanmayacağı mesajını veriyor. Bu gelişmenin yaşanması üzerine Amerikalı yetkililer bu kez Türkiye’ye bu özürün sebebini anlatmak zorunda kalıyorlar ve Ankara yönetimi topraklarından havalanan balonların sırrını öğrenebiliyor.

Görüldüğü üzere “talkını ele verip, salkımı kendisi yutan” ABD istihbaratı ve diplomasisi günümüzde bir nevi demans yaşıyor olmalı. Birinci Soğuk Savaş’ın bu “eğlenceli” deneysel istihbarat girişimlerini unutan Washington’un bugün Çin Halk Cumhuriyeti’ni; doğru olsa dahi; balonla casusluk yapmakla suçlaması hayli ironik.

Artemis Projesi ile Ay’a üs kurarak dünyayı oradan gözlemeye hazırlanan, Starlink gibi alçak irtifa uydularından katarlar oluşturarak gerçek zamanlı istihbarat şebekesi kuran bir ülkenin balonlardan şikayet etmesi de konunun bir başka mizahi boyutu.

Mehmet Kancı

Tartışma