Al Jazeera: Biden yönetiminin değişen 'ateşkes' dilinin arkasında ne var?
İsrail'in saldırılarının öngörülmezliği dünya siyasetindeki bölünmüşlüğü giderek artırıyor. Biden'ın değişen dili, ABD'nin küresel ve yerel baskının sıcaklığını fazlasıyla hissettiğini gösteriyor.
Katar merkezli yayın organlarından Al Jazeera'de, İsrail'in soykırım savaşının dünya üzerindeki etkilerinin ve ABD'nin sürece dair izlediği politikasının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
İsrail'in saldırılarının öngörülmezliğinin dünya siyasetindeki bölünmüşlüğü giderek artırdığı belirtilen analizde, Biden'ın değişen dilinin ise, ABD'nin küresel ve yerel baskıların sıcaklığını fazlasıyla hissettiğini gösterdiği tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca, Biden yönetiminin dilinin değişmiş olmasına rağmen, politikalarında bir değişim olmadığına da dikkat çekildi.
İşte Al Jazeera'de yayınlanan analiz:
ABD Başkanı Joe Biden, uzun süredir Gazze'de bir "ateşkes" anlaşmasının yakın olduğunu ve bu konuda ABD'nin büyük bir çaba sarfettiğini belirtiyor.
Ancak sonuç olarak ateşkes olsun ya da olmasın, görülmesi gereken şey Biden'ın savaş başladığından yana gerçek pozisyonu hiç bu kadar ılımlı değildi.
Biden yönetiminin bir tür geçici ateşkes arayışında zafer ilan etme hevesi, acil ateşkes, İsrail soykırımına son verilmesi, mültecilerle dolu Refah'a yönelik yeni bir tırmanış tehdidine son verilmesi, Gazze kuşatmasının sona erdirilmesi ve derhal engelsiz bir şekilde büyük miktarda insani yardım sağlanması talep eden artan küresel ve yerel baskının sıcaklığını ne kadar hissettiğini gösteriyor.
Ayrıca uluslararası basında yer alan haberlere göre Biden, Katarlı ve Mısırlı liderlere ateşkesi ve esir takasını kabul etmesi için İsrail'e baskı yaptığını söylüyor.
Ancak Biden'ın İsrail'e baskı yaptığı iddiası, ABD'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde ateşkes kararlarını veto etmeye devam etmesi (en son 20 Şubat'ta) ve ABD'nin İsrail'e saldırılarını kolaylaştırmak için silah ve para akışını sürdürmesi nedeniyle zayıflıyor.
Son olarak Arap Grubu adına Cezayir tarafından sunulan ve ABD tarafından veto edilen karar tasarısı, acil insani ateşkes talep ediyor ve sivillere yönelik tüm saldırıları kınıyordu.
Özellikle "kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere Filistinli sivil nüfusun zorla yerinden edilmesini" reddediyor ve Gazze'ye koşulsuz olarak engelsiz insani erişim ve "acil, sürekli ve yeterli ölçekte insani yardım sağlanması" çağrısında bulunuyordu.
Metinde, Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) Ocak ayında aldığı ve İsrail'in Gazze'de soykırım yaptığına ya da yapmaya hazırlandığına hükmeden kararına atıfta bulunulması ve İsrail'in uygulamalarına son vermesini gerektiren bir dizi geçici tedbirin dayatılması dikkat çekiciydi.
Biden'ın BM Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield, Cezayir kararına karşı tek veto hakkını kullandı ve bunun yerine ateşkesi de desteklediğini iddia eden alternatif bir ABD metni sundu.
Ancak ABD'nin önerdiği dil, acil ya da kalıcı bir ateşkes ya da İsrail soykırımının sona erdirilmesi çağrısında bulunmuyor. Refah'a yönelik bir saldırıyı engellemiyor ya da İsrail kuşatmasını sona erdirmiyor.
Aksine, ABD karar tasarısının hükümleri Biden yönetiminin İsrail'e devam eden desteği karşısındaki gerçek niyetini yansıtmakta ve düzenlemeye çalıştığı ateşkesin sınırlarını ortaya koymaktadır.
ABD karar tasarısı, Beyaz Saray'da aylardır yasak olan "ateşkes" kelimesini kullanırken, bombardımanın derhal durdurulması çağrısında bulunmuyor. Sadece "mümkün olan en kısa sürede" diyor ve bunun ne zaman olabileceğine dair bir işaret vermiyor. Kalıcı bir ateşkes çağrısında da bulunmuyor ve İsrail'i soykırım bombardımanına devam etmekte serbest bırakıyor.
Gazze'de "geniş çaplı insani yardım sağlanmasının önündeki tüm engellerin kaldırılması" talebi kesinlikle kulağa uygun bir şekilde güçlü geliyor. Ancak bu, metnin yardımların girişinin önündeki başlıca engel olan İsrail'in bombardımanına karşı çıkmaması ve hatta adını bile koymamasının, bunun İsrail'in ölümcül kuşatmasını sona erdirmeye yönelik ciddi bir plan olmadığı anlamına geldiğini fark edene kadar geçerli.
Politico'nun haberine göre, Filistinlilerin güvenliğini sağlamak için inandırıcı bir plan istediğini iddia etmesine rağmen "Biden yönetiminin, sivillerin güvenliğini sağlamadan Refah'a askeri harekat başlatması halinde İsrail'i cezalandırmayı planlamaması" kimseyi şaşırtmamalıdır.
Biden yönetiminden hiç kimse, İsrail'in bu yavan itidal çağrılarını sürekli reddetmesi karşısında, yardımları insan hakları standartlarına bağlamak ya da ABD askeri yardımlarını tamamen kesmek gibi sonuçlar doğuracak yaptırımları ima bile etmedi. İşte gerçek baskı böyle bir şey olurdu.
Washington'un İsrail'in Gazze'ye karşı yürüttüğü savaşa yaklaşımına dair daha doğru bir resim, ABD'nin İsrail'in Gazze'ye yönelik ölümcül saldırısını daha etkili, daha verimli ve daha ölümcül kılmak için silah sevkiyatına devam etmesidir.
Washington'un önerdiği BM Güvenlik Konseyi kararının ve muhtemelen olası geçici ateşkes anlaşmasının dili ne olursa olsun, Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John Kirby'nin geçtiğimiz haftalarda kulllandığı sözleri Biden yönetiminin politikasını yansıtmaya devam ediyor.
"İsrail'i desteklemeye devam edeceğiz ve bunu yapabilmeleri için gerekli araç ve kabiliyetlere sahip olduklarından emin olmaya devam edeceğiz."