America First Policy Institute: ABD ve dünya ikinci bir Trump dönemine mi hazırlanıyor?

Harris ve Trump, küresel rekabet ve dış politikada neler vadediyor? ABD ve dünya, ikinci bir Trump dönemine mi hazırlanıyor?

1. resim

ABD merkezli düşünce kuruluşlarından America First Policy Institute'de, yaklaşan ABD seçimleri öncesinde başkan adayları Harris ve Trump'ın dış politika yaklaşımlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Trump'ın Amerika'nın müttefiklerine hakaret etmek ve ittifakları zayıflatmakla suçlandığı ilk döneminin ardından, “güç yoluyla barış” stratejisinin ABD için yeniden aranan bir strateji haline geldiği belirtilen analizde, Harris'in ise ABD'nin caydırıcılığını kaybettiği Biden dönemindeki gibi bir dış politika stratejisi izleyeceği belirtildi.

Analizde ayrıca; ABD'nin küresel caydırıcılığı ve Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore'den oluşan eksen karşısında izleyeceği politikalara karşı öngörülerde bulunuldu.

İşte America First Policy Institute'de yayınlanan analiz:

Donald Trump'ı eleştirenler onu Amerika'nın müttefiklerine hakaret etmek ve ittifakları zayıflatmakla suçluyor. Hatta, ikinci bir Trump yönetimi altında Amerika'nın, ülke çıkarlarına ve dünya barışına zarar verecek şekilde izolasyonculuğa sürükleneceğini öngörüyorlar ve Biden-Harris yönetiminin müttefiklerle ilişkiler açısından daha iyi olduğunu ve olacağını iddia ediyorlar.

Peki yanılıyorlar mı?

Trump, ABD'nin Avrupalı NATO müttefiklerinin GSYH'lerinin yüzde 2'sini kendi savunmaları için harcama taahhütlerini yerine getirmeleri için çok zorladı. Ayrıca Japonya ve Güney Kore'den ABD askerlerinin Asya'da kalmasının maliyetine daha fazla katkıda bulunmalarını istedi.

Bu yaklaşım alışılagelmişin dışındaydı ancak pek çok ülke kendi savunmaları için daha fazla ödeme yaptı ve Asya'daki ittifaklar gelişti.

Biden-Haris yönetiminin politikaları ABD'nin ittifaklarını daha güçlü hale getirmedi. Hatta bu dönemdeki başarısızlık, küresel güvenlik ortamının on yıllardır olmadığı kadar tehlikeli bir hale getirdi.

Biden-Harris yönetimi, birlikte “Yayılmacılar Ekseni ”ni oluşturan Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore'den gelen birleşik tehditlerin Amerika'nın temel ulusal güvenlik sorunu olduğunu kabul etmekte başarısız oldu. Bunun yerine, sadece rekabeti “sorumlu bir şekilde” yönetmek gibi sönük bir vizyon izlediler.

İkinci bir Trump yönetimi, ABD'nin müttefikleri ile ortak çıkarlarını savunmaya daha fazla katılmalarını isteyen “güç yoluyla barış” dış politikasına geri dönerek Amerikan halkını daha güvenli hale getirebilir.

ABD karşıtı eksen

Rusya, egemen varlığına son vermek amacıyla Ukrayna'yı ikinci kez işgal ettti ve ABD'nin, kilit bir stratejik ortağı olan Avrupa'nın barış ve refahına büyük darbe vurdu.

İran, vekilleri Hizbullah, Hamas ve Husiler aracılığıyla İsrail'e karşı risk oluşturmaya devam ederken, petrol ihracatı ve ticaret yolları dünya ekonomisi büyük risk altında.

Çin ise, stratejik bir bölgede Amerika Birleşik Devletleri'nin ekonomik ve askeri ortağı olan Tayvan'ı işgal etmekle tehdit ediyor. Çin ayrıca ABD'nin anlaşmalı müttefiki olan Filipinler'e karşı deniz provokasyonlarını sürdürüyor.

Son olarak Kuzey Kore, Güney Kore ile barışçıl bir şekilde yeniden birleşme zamanının sona erdiğini ve ABD'nin bir başka müttefiki olan Güney Kore'yi yok etme hakkına sahip olduğunu ilan ediyor.

Tüm bu güçler, askeri kapasitelerini hızla ve önemli ölçüde arttırıyor ve daha önemlisi nükleer güçler olarak ortaya çıkıyor.

Rusya ve Çin'in savunma harcamaları 2000 yılından bu yana sırasıyla yüzde 227 ve yüzde 556 oranında artmıştır. İran'ın savunma harcamaları Biden-Harris yönetiminin Trump dönemindeki ekonomik yaptırımları uygulamayı bırakmasından bu yana yine önemli bir artış göstermiştir. Kuzey Kore ise nükleer kapasitesini arttırmaya devam etmektedir.

ABD için daha da kötüsü ise bu ülkelerin birbirlerini açıkça destekliyor olmasıdır.

Çin, Rusya'ya hem sivil hem de askeri sanayide kullanılabilecek unsurlar ve yarı iletkenler satıyor. Çin, Rusya'nın en büyük ticaret ortağı ve iki lider kırktan fazla kez bir araya geldi.

Çin 2021 yılında İran ile yirmi beş yıllık stratejik bir anlaşma imzaladı ve İran'ın petrol ihracatı için ana alıcı konumunda.

Diğer yandan Çin, Rusya ve İran 2024 yılında Umman Körfezi'nde beşinci ortak askeri tatbikatlarını gerçekleştirdiler. İran ayrıca Rusya'ya askeri teçhizat satıyor. Kuzey Kore Rusya'ya mühimmat gönderiyor ve yakın zamanda Ukrayna'ya karşı savaşmak üzere Rusya'ya asker gönderdi.

Rusya ise bunun karşılığında Çin, İran ve Kuzey Kore'ye ileri askeri teknoloji transfer ediyor. Üstelik bu gelişmeler sadece kısmi bir liste.

Biden-Harris yönetimi ittifakları güçlendirmede başarısız oldu

Biden-Harris yönetimi en başından itibaren kendisine küreselci bir dış politika hedefi belirledi.

Demokrasinin teşvik edilmesine yönelik bu hatalı odaklanmanın bir sonucu olarak Biden-Harris yönetimi, tehlikeli stratejik ortamda ABD'nin gerektiği kadar caydırıcı olmasını sağlayamadı.

Biden-Harris yönetimi özellikle Asya'daki ittifak başarılarıyla övünüyor. Ancak bunlar yönetimin eylemlerinden ziyade elverişli koşullardan kaynaklanıyordu.

Avustralya'nın Fransa yerine ABD ve İngiltere ile denizaltı teknolojisi ve donanma Ar-Ge'si geliştirme kararı sayesinde AUKUS'un kurulması büyük bir gelişme oldu. Camp David'deki ABD-Japonya-Kore zirvesi, birkaç yönetim boyunca süren diplomasinin doruk noktasıydı ve Asya'da kötüleşen güvenlik ortamı ile katalize edildi.

İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılma kararı almasının ardından Avrupa NATO'su kesinlikle daha da güçlendi. Ancak bunu tetikleyen de Biden-Harris yönetiminin politikaları değil, Putin'in Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı oldu.

Bu arada Biden-Harris yönetimi Avrupalı NATO üyelerine 2014 yılında verdikleri GSYİH'lerinin yüzde 2'sini savunmaya harcama taahhüdünü yerine getirmeleri için baskı yapmaktan vazgeçti. Utuz iki NATO üyesinden sadece yirmi üçü bu taahhüde uydu.

Orta Doğu'da Biden-Harris yönetimi Suudi Arabistan'la kamuoyu önünde tartışarak başladı.Trump yönetiminin 1972'de Çin'e açılımından bu yana Amerikan diplomasisinin en büyük başarısı olan 2020 Abraham Anlaşmaları, İsrail'in Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas ile ilişkilerini normalleştirdi.

Anlaşma, İran yayılmacılığını caydırmak ve bölgede artan Çin etkisini kontrol etmek için Körfez Arap ülkelerini İsrail ile bir araya getirdi. Suudi Arabistan'ın eklenmesi bir sonraki büyük kazanım olabilirdi.

Yine de aday Biden 2019'da Suudi Arabistan'ı insan hakları sicili nedeniyle uluslar arasında bir “parya” haline getirmek istediğini açıkladı.

Daha sonra çark etti ve 2022'de ülkeyi ziyaret etti. Yine de ilişkiler gergin kalmaya devam etti ve İsrail-Suudi Arabistan normalleşme süreci mevcut Orta Doğu savaşının patlak vermesiyle ertelendi.

Barış yoluyla güç politikası

Bu yılın başlarında Başkan Biden ile yaptığı bir ziyaret sırasında Polonya Cumhurbaşkanı Duda, Avrupa savunma harcamalarının yüzde 2'den yüzde 3'e çıkarılmasını teklif etti. Ancak bu teklif, Biden-Harris yönetimi tarafından geri çevrildi.

Bu şaşırtıcı gelişme büyük olasılıkla Biden-Harris yönetiminin ABD savunma harcamalarının yüzde 3'ün altına düşmesini ve 2034 yılına kadar yüzde 2.6'ya ulaşmasını öngören planından kaynaklanıyor.

Bütün bu gelişmelerin ardından ve tarihin belki de en tehlikeli anında, Amerikan halkı stratejik netlik ve sert ulusal güvenlik liderliği talep ediyor gibi görünüyor.

Trump'ın netliği ortada. Ancak Harris yüksek olasılıkla bu politikaları sürdürerek ABD'yi daha da zayıf bir hale getirecek.

Tartışma