Asia Pacific Report: İsrail-Hamas çatışması bölge için bir dönüm noktası mı?

Her adımı için “güvenlik” kartını kullanan İsrail, Filistinlilerin güvenliğini ise hiçe sayıyor. Gazze'de bombalanan hastane, gerek savaş gerekse de bölge için bir dönüm noktası olabilir.

1. resim

Pakistan merkezli düşünce kuruluşu Asia Pacific Report'da, İsrail'in Filistin üzerinde izlediği politikaların ve son gelişmelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İsrail'in sözde “güvenlik” kaygıları ile Filistin'e uyguladığı abluka ve zulümlere dair detaylara yer verilen analizde, ancak İgüvenlik diyen İsrail'in hukuksuz bir şekilde topraklarını genişletmeye çalıştığı belirtildi.

Analizde ayrıca, Hamas'ın saldırılarının İsrail'in 'yenilmezlik' efsanesini ilk kez paramparça ettiği, bombalanan hastanenin ise gerek savaş gerekse de bölge için bir dönüm noktası olacağı değerlendirildi.

İşte Asia Pacific Report'da yayınlanan analiz:

İsrail'in Gazze'deki Baptist hastanesini bombalayarak yüzlerce masum Filistinlinin ölümüne neden olması Gazze'ye yönelik savaşta bir dönüm noktası olabilir.

17 Ekim saldırısı Filistin ve Orta Doğu'da kitlesel protestolara yol açmış ve Mısır, Ürdün ve Filistin liderlerini ertesi gün ABD Başkanı Biden ile yapacakları zirve toplantısını iptal etmeye zorlamıştır.

Hastanenin ölümcül bir şekilde bombalanmasından önce aynı gün BM tarafından işletilen bir okul bombalanmış ve en az altı kişi hayatını kaybetmişti.

Bu trajediler, İsrail'in "meşru müdafaa" bahanesiyle Gazze'ye karşı yürüttüğü soykırım savaşının insani sonuçlarının altını çizmiştir. Bu da İsrail'in orantısız ve ayrım gözetmeyen askeri güç kullanımı yoluyla Filistinlilerin hayatları pahasına azami güvenlik sağlama konusundaki uzun geçmişini yansıtmaktadır.

İsrail, El Cezire gazetecisi Shireen Abu Akleh'in öldürülmesinden sonra yaptığı gibi, hastane bombalamasından Filistinlileri sorumlu tutarak suları bulandırmaya çalıştı.

Ana çelişki

Bu nedenle, bu kaotik zamanlarda, çatışmayı yönlendiren ve alevlendiren ana çelişkiye, yani İsrail'in "güvenlik" dürtüsü olduğunu iddia ettiği şey ile Filistinlilerin uluslararası hukuk kapsamındaki hakları olarak talep ettikleri şey arasındaki çatışmaya odaklanmak çok önemlidir.

Bu temel çelişki, İsrail'in Filistinliler için adalet pahasına azami "güvenlik" peşinde koşmasıyla yıllar içinde sıfır toplamlı bir çatışmaya dönüşmüştür.

İsrail, kuruluşundan bu yana güvenliğini, Filistinlilerin temel hak ve özgürlüklerini baltalayan askeri ve askeri olmayan terimlerle çok geniş bir şekilde tanımlamıştır.

Terör ve şiddet yoluyla kurulduktan sonra, küçük sömürgeci varlık, alaycı bir dünyadan, düşmanca bir bölgeden ve meydan okuyan bir yerli nüfustan gelen yüksek tehdit algısına uyan zorlu bir güvenlik doktrini geliştirdi.

İsrail en başından beri savaş için durmaksızın hazırlık yapmaya ve savaşın peşinden gitmeye odaklandı.

Her şeyden önce İsrail, stratejik derinliğini ve küçük nüfusunu telafi etmek ve ülkenin tek bir savaşı bile kaybetmemesini sağlamak için askeri üstünlük, stratejik ön alma ve nükleer caydırıcılık peşinde koştu. Böyle bir kaybın tamamen yok olma anlamına geleceğine inanıyordu.

Saldırgan bir askeri doktrinle donanmış olan İsrail, 1948, 1956 ve 1967'de üç savaş kazanarak, güvenliğini koruma bahanesiyle milyonlarca Filistinlinin sürekli askeri işgali de dahil olmak üzere tarihi Filistin'in tamamını kalıcı olarak kontrol altına aldı.

İsrail adaletsizlikleri sürdürdü

İsrail, uluslararası hukuku sürekli ihlal ederek Filistinlilere karşı adaletsizliklerini sürdürmüştür.

1948'deki Nakba'dan sonra İsrail'in "güvenliği", BM'nin 194 sayılı kararına aykırı olarak milyonlarca Filistinli mültecinin ve onların soyundan gelenlerin evlerine ve yurtlarına dönmelerini engellemek anlamına gelmiştir.

Aynı zamanda yeni Yahudi göçmenleri yerleştirmek ve Yahudilerin demografik çoğunluğunu sağlamak için topraklarına el konulmasına yol açmıştır.Benzer şekilde, 1967 savaşından ve ardından gelen işgalden sonra İsrail, yüz binlerce Yahudi yerleşimciyi yerleştirmek için Filistinlilerin topraklarına el koymuş, bu yerleşimcilerin yasadışı varlığı İsrail ordusunun daha büyük ve daha baskıcı bir şekilde konuşlanmasına gerekçe olmuş ve İsrail'in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda geri çekilmesini daha da imkansız hale getirmiştir.

İsrail 1993 yılında Filistinlilerle "tarihi barış anlaşmalarına" vardıktan sonra bile, işgal altındaki Filistin topraklarına Yahudi göçmenleri yerleştirmeye devam etti ve bugün yasadışı Yahudi yerleşimcilerin nüfusu 700.000'e ulaştı.

Ulusal güvenlik hükümlerini bu yerleşimlerin güvenliğini de kapsayacak şekilde büyük ölçüde genişletmek zorunda kalmıştır.

Elbette bu, Filistinlilerin yaşamı, toprağı, onuru ve refahı pahasına yapıldı. İsrail, yasadışı yerleşimlerini korumak için Filistin topraklarını 202 ayrı kantona bölüp parçalayarak bir apartheid sistemi kurdu ve Filistinlilerin istihdam, sağlık ve eğitime erişimini azalttı.

Diğer yerleşimci sömürgeci güçler gibi İsrail'in de güvenlik konusundaki ideolojik yaklaşımı, askeri doktrinindeki stratejik yaklaşımından daha az tehlikeli olmamıştır.

Sihirli kelime güvenlik

Güvenlik, diğerlerini gölgede bırakan sihirli bir sözcük haline geldi. Bu her şeyi açıklıyor ve her şeyi haklı çıkarıyor. Bu kelimeden bahsedilmesi her türlü eleştiri ya da muhalefeti susturur.

İsrail her sorunun cevabı için “güvenlik” kelimesini kullanıyor. Peki meseke güvenlik ise; neden Yahudi yerleşimleri hukuksuzca genişletiliyor.

İsrail için bu güvenlik; polis, ordu, istihbarat ve gözetlemenin ötesine geçerek demografi, göç, yerleşim, toprak müsaderesi, teoloji, arkeoloji, endoktrinasyon ve propagandayı da kapsayan hegemonik, hatta ırkçı bir kavrama dönüşmüştür.

Bunlar İsrail'in askeri gücünün, caydırıcılığının, önleme ve engellemenin temel ve tamamlayıcı bileşenleri haline geldi.

Ancak İsrail'in Filistinlilerin özgürlük mücadelesine verdiği karşılıktaki orantısızlık, Filistin direnişini caydırmakta her zaman başarısız olmuştur. Filistin halkının çektiği acılar daha büyük bir hayal kırıklığı ve öfke yaratarak, bu ay Gazze'de gördüğümüz gibi misilleme döngülerine yol açtı.

İsrail, 2005 yılında birkaç bin yasadışı yerleşimcisini geri çektiğinden ve güçlerini Gazze'nin dışına yeniden konuşlandırdığından beri, yoğun nüfuslu şeride haksız ve insanlık dışı bir abluka uygulayarak, çoğu bugünkü İsrail'in güney kesiminden gelen mülteciler olan 2,3 milyondan fazla Filistinli için hayatı daha da çekilmez hale getirdi.

Toprak işgaline hazırlanıyor

On sekiz yıl, beş savaş ve on binlerce kayıptan sonra İsrail, Hamas'ın 7 Ekim'de askerlerine ve sivillere yönelik saldırısına misilleme olarak Filistin topraklarını bombalamaya geri döndü ve Gazze sakinlerine hesaplanamaz bir maliyet getirecek tam bir kara işgaline hazırlanıyor.

İsrail kendi güvenliğini bu kadar genişletirken, askeri işgal ve kuşatma altındaki Filistinlilerin kendi sivillerini koruma hakkını ise reddediyor.

Hamas'ın saldırıları ile İsrail'in güvenliği ve yenilmezliği efsanesi ilk kez paramparça oldu ve bombalanan hastane gerek savaş gerekse de bölge için bir dönüm noktası olacak.

Tartışma