Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barış mümkün mü?

💢 Paşinyan'ın önündeki zorluklar neler?
💢 Karabağ Klanı ve Ermeni Ordusu barış sürecini sabote mi ediyor?
💢 Bakü ile Erivan'ın kalıcı barışa ilişkin beklentileri örtüşüyor mu?

1. resim

9 Kasım 2021 tarihli Moskova Deklarasyonu, İkinci Karabağ Savaşı’nı sona erdirmişse de yürütülen müzakerelere rağmen taraflar arasında kalıcı barış anlaşması imzalanabilmiş değil. Bilakis müzakere sürecinin uzaması ateşkes ortamını da kırılganlaştırıyor. Buna rağmen Rusya-Ukrayna Savaşı’nın da etkisiyle gerek enerji boyutunda Güney Gaz Koridoru’nun öneminin artması gerekse de transit ve lojistik taşımacılık bağlamında Kuzey Koridor’un tıkanmasının ardından Orta Koridor’un ön plana çıkması, Kafkasya’nın istikrarını da her zamankinden daha önemli hale getirmekte.

Anlaşılacağı üzere, Orta Koridor’un artan önemi ve yaşanan enerji krizinde bir alternatif olarak Hazar Denizi ülkelerinin gündeme gelmesi, Batı’nın Azerbaycan ile Ermenistan arasında ateşkes anlaşması imzalanmasına dönük çabalarını arttırmıştır.

Bu kapsamda 1 Mayıs 2023 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in arabuluculuğunda Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ile Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan arasındaki görüşme oldukça mühim. Söz konusu görüşme, ABD’nin kalıcı barış noktasında taraflara baskı yaptığını göstermekte.

Nitekim 14 Mayıs 2023 tarihinde de AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Brüksel’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın bir araya gelmesini sağladı. Bu da barış arayışlarının hız kazanacağını göstermekte.

Esasen Karabağ Sorunu’yla tarihsel olarak en fazla ilgilenen ülke, son ateşkesin de mimarı olan Rusya. Nitekim Kremlin’in geleneksel stratejisi, donmuş çatışma bölgelerinde ateşkes ortamının korunması; lakin gerektiğinde bölgeye müdahale edebilecek alanın da korunması.

Yani kalıcı barışın imzalanmaması. Fakat Moskova yönetiminin Ukrayna’daki savaş nedeniyle ilgisini Güney Kafkasya’dan uzaklaştırması ve Batılı aktörlerin çabaları, kalıcı barış anlaşmasının imzalanabilmesi hususunda mühim bir fırsat. Zaten Mirzoyan’ın 19 Mayıs 2023 tarihinde Moskova’yı ziyaret etmesi ve 25 Mayıs 2023 tarihinde Aliyev ile Paşinyan’ın Rusya’nın arabuluculuğunda görüşeceğinin duyurulması da Kremlin’in yeni jeopolitik denklemi kabullenebileceğine ve bunu kabul ederken de her şeye rağmen bölgedeki etkisini koruma çabası içerisinde olduğuna işaret etmekte. Peki, kalıcı barış anlaşmasının imzalanması mümkün mü?

Bu noktada bir zorluktan bahsedilmesi elzem. Söz konusu zorluk ise tarafların meseleye olan yaklaşımlarındaki farklılıklar. Zira Bakü ve Erivan’ın beklentilerinde ciddi farklılıklar bulunmakta. Bu nedenle de aktörlerin yaklaşımına değinilmeli.

Ermenistan’ın Perspektifi

Aslında Paşinyan, Batı yanlısı bir siyasetçi olması hasebiyle Karabağ’daki işgal statükosunun uzun yıllar boyunca Ermeni halkını fakirleştirmekten başka bir işe yaramadığını düşünüyor. Bu anlamda Azerbaycan ve Türkiye’yle normalleşme süreçlerini tamamlamayan bir Ermenistan’ın Rusya ve İran’a olan bağımlılığını aşamayacağını ve Batı’ya açılamayacağını idrak etmiş durumda. Bu yüzden de Ermenistan Başbakanı, Bakü ve Erivan’ın birbirlerinin toprak bütünlüklerini tanıdıklarını dile getirdiği görülmekte. Lakin mesele bu kadar basit değil. Zaten öyle olsaydı, şimdiye kadar kalıcı barış anlaşması imzalanırdı. Dolayısıyla Paşinyan yönetiminin önünde birtakım zorluklar bulunmakta.

Bunların başında ise Ermenistan siyasetine uzun yıllar damga vuran Karabağ Klanı gelmekte. Karabağ doğumlu Robert Koçaryan ve Serj Sarjisyan gibi eski Cumhurbaşkanlarından oluşan bu klan, Erivan’ın başlıca dostunun Moskova olduğunu savunmakta, Batı’yla etkileşimin kuvvetlendirilmesi için bile Karabağ’da işgal yanlısı politikalardan uzaklaşılmasına itiraz etmekte. Uzun yıllar Ermenistan’ı bu kadroların yönettiği düşünüldüğünde, bürokrasinin Paşinyan yönetimine zorluk çıkardığını ifade etmek mümkün.

Dahası Karabağ Klanı, Ermeni toplumundaki radikal milliyetçi kesimleri de harekete geçirme kapasitesine sahip. Bunu İkinci Karabağ Savaşı sonrasında Ermenistan’da yaşanan protestolarda da görmek mümkün. Lakin bu noktada söz konusu protestoların ardından Paşinyan’ın erken seçim kararı almasının ardından sessiz yığınların desteğini aldığını gösterdiğini vurgulamak gerek. Dolayısıyla Ermeni toplumunun da işgal yorgunu olduğunu söylemek mümkün.

Öte yandan Paşinyan’ın önündeki bir diğer zorluk ise yine İkinci Karabağ Savaşı sonrasında yaşanan darbe tartışmalarında görüldüğü üzere, askerin tutumu. Bilindiği gibi Ermeni Ordusu’nun üst düzey generalleri, Sovyetler Birliği döneminde eğitim almış komutanlardan oluşmakta. Haliyle bu kişilerin Rus etkisi açık olduğu aşikar. Bu yüzden de genellikle Paşinyan ile Aliyev’in bir araya geleceği zirvelerden önce sınır çatışmaları yaşanmakta. Bu provokasyonun-sabotajın nedeni ise ordu içerisindeki işgal yanlısı kesimlerin Aliyev-Paşinyan görüşmeleri öncesinde tansiyonu yükselterek Ermenistan Başbakanı’nın taviz alanını daraltmak istemesi.

Gelinen nokta itibarıyla Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıdığını dile getiren bir Ermenistan Başbakanı var. Fakat müzakerelerin iki konuda tıkandığı da ortada. Bunlar ise Karabağ’da yaşayan Ermenilerin durumu ve Zengezur Koridoru mevzusu. Çünkü Paşinyan yönetimi, Karabağ Ermenilerinin durumunu tartışmaya açarken; Bakü yönetimi ise bunun Azerbaycan’ın iç meselesi olduğunu vurgulamakta.

Zengezur Koridoru’nun açılmasına ise Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki kesintisiz kara bağlantısının sağlanmasını istemeyen Rusya ve İran karşı çıkmakta. Zaten İran’ın son dönemde artan Azerbaycan karşıtı politikaları da bundan kaynaklanıyor. Oysa söz konusu koridor, Güney Gaz Koridoru ve Orta Koridor’un istikrarını sağlayarak Ermenistan’ın da jeostratejik ve jeoekonomik önemini arttırabilir.

Diğer taraftan Paşinyan yönetimi üzerinde baskı kuran etkenlerden biri de diaspora faktörüdür. Ermeni Sorunu’nu endüstrileştirmiş ve dolayısıyla bundan beslenen Ermeni diasporaları, Paşinyan yönetiminin taviz vermesini istememekte. Tüm bu nedenlerden ötürü de Paşinyan, sahadaki kaybı asgari düzeye indirgeyecek bir anlaşma arayışı içerisinde.

Azerbaycan’ın Perspektifi

Azerbaycan, BM kararlarına uygun bir biçimde Karabağ’daki işgalin sona ermesinden memnuniyet duymakta ve haklı olarak sahada elde ettiği kazanımları masada tescil ettirmek istemektedir. Bu anlamda Bakü yönetiminin özellikle de AB’yle imzaladığı enerji anlaşmasının ardından uluslararası konjonktür bakımından da elinin kuvvetli olduğunu ifade etmek mümkün.

Azerbaycan toplumu da İkinci Karabağ Savaşı’nın sonuçlarına uygun bir anlaşmanın imzalanmasına dönük beklenti içerisinde. Dolayısıyla Aliyev yönetiminin önünde Paşinyan gibi zorluklar bulunmamakta. Bu nedenle müzakerelerde de Azerbaycan’ın son derece yapıcı bir tavır takındığı görülmekte.

Buna rağmen yukarıda da belirtildiği üzere, Azerbaycan, Karabağ Ermenileri mevzusunda taviz vermek istememektedir. Zira Bakü’ye göre, bu konunun Azerbaycan’ın iç meselesi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Esasen Bakü yönetimi, Şuşa’da gerçekleştirdiği yeniden inşa-restorasyon süreciyle Karabağ Ermenilerine gereken mesajı da vermiştir. Ya Azerbaycan vatandaşı olarak insan onuruna yaraşır müreffeh bir hayat yaşayacaksınız ya da bölgedeki sözde devlet yapısı üzerinden terörizme savrulacaksınız. Burada karar vermesi gereken Karabağ Ermenileri ve Erivan yönetimidir.

Zengezur Koridoru boyutunda ise Moskova Deklarasyonu’nun dokuzuncu maddesi çerçevesinde bir koridorun açılacağının Erivan tarafından kabul edildiğini bilen Bakü yönetimi, Ermenistan’ın bu ateşkes deklarasyonundaki taahhüdünü yerine getirmesini beklemektedir.

Sonuç olarak Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barış anlaşmasının imzalanmasına dönük çabalar artmıştır. Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Moskova’nın ilgisinin bu coğrafyadan uzaklaşması ve yaşanan enerji krizi ile Kuzey Koridor’un tıkanması, Batı’nın barış anlaşmasına ilişkin beklentilerini arttırmıştır. Yani kalıcı barış anlaşmasının imzalanabilmesi noktasında uluslararası konjonktürün müsait olduğunu ifade etmek mümkündür. Bakü de İkinci Karabağ Savaşı’nın neticelerine uygun bir anlaşma beklentisi içerisindedir. Paşinyan yönetimi ise her ne kadar Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıdığını belirtse de Karabağ Ermenilerinin durumu ve Zengezur Koridoru konusunda taviz vermek istememektedir. Açıkçası bu konularda Paşinyan yönetiminin Karabağ Klanı, Ermenistan toplumunun radikal kesimleri, Ermeni Ordusu’ndaki milliyetçi gruplar ve diasporanın baskısıyla yüzleşmek durumunda olduğu da ifade edilmelidir.

Tartışma