gdh'de ara...

Batı'ya ilham veren Sivas Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası

Gotik ve barok mimari tarzı her ne kadar Avrupa ile özleşse de bu sanatın ilk örnekleri Batı’dan yıllar önce Sivas’taki Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası’nın kapılarında görülüyor. Prof. Dr. Yunus Berkli, Haçlı seferleri ile bu mimarinin Batı’ya taşındığını dile getirdi.

1. resim

Sivas’ın Divriği ilçesinde bulunan, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) “Dünya Kültür Mirası Listesi”nde yer alan Divriği Ulu Camii mimari yapısıyla dikkat çekiyor.

Anadolu beyliklerinden Mengücekoğulları döneminde 1228 yılında inşa edilen yapı, inanç ve tarih turizmi açısından önemli bir eser olarak gösteriliyor. Özgün mimarisi, estetik, kültürel ve evrensel değeriyle Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, “Görmeden Ölmeyin” sloganı ile tanıtıldı.

Anadolu erken dönem mimarisinin seçkin örneklerinden Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, taş bezemeleri, 3 boyutlu geometrik stilleri, mimari özellikleri ve manevi havasıyla "şaheser" olarak nitelendiriliyor.

Yapımı 15 yıl sürdü

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın Süleyman Şah'ın oğlu Ahmet Şah tarafından cami kısmı, eşi Melike Turan Melek tarafından ise Darüşşifa kısmı yaptırıldı.

4 kapısı olan eserin kapılarında; gotik, barok, tekstil ve Selçuklu mimarisi izleri görülüyor.

Yapımı 15 yıl süren eserin mimarı Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah'tır.

Barok ve gotik tasarım bir Türk İslam Sanatı mı?

Eserin gotik, barok üsluplarını kapılarında barındırıyor oluşu Avrupa’daki örneklerinden yıllar önce Divriği Ulu Camii’de görülmesi akla bu tarzın bir Türk İslam Sanatı mı olduğu sorusunu getiriyor.

Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı ve Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Berkli, Batı'nın Anadolu'dan ilham almış olabileceğine vurgu yaptı.

“Avrupa’daki örneklerinden önce görülmesi tesadüfi değil”

Prof. Dr. Berkli, Divriği Ulu Camii'nin bir devrin veya bir dönemin eseri olmadığını, Mengücekli beyliği döneminde yapılan eserin geçmişinin daha eskilere dayandığını anlattı:

Eserin Orta Asya’dan başlayarak Anadolu’ya kadar Türk sanatının Avrasya üslubu dediğimiz üslup özelliklerini geçtiği bütün bölgelerdeki daha önceki üsluplarla da zenginleştirerek Anadolu’da böyle bir şaheser oluşturuyor. Buradaki eserin Avrupa’daki sanat üsluplarından önce görülmesi tesadüfi değil. Türk sanatının köklü ve sürekliliğinin yanı sıra kendini yenileyen bir sanat olmasıyla da izah ediyoruz bunu. Avrupa sanatında bir gotik, barok tasarımdan önce görülmesi Türklerden alınmış olmasından ziyade bir etkileşim diyebiliriz”

“Klasik gotik tasarımdan yaklaşık 50 yıl önce görülüyor”

Divriği Ulu Camii'ndeki barok ve gotik mimarisinin özelliklerini Batı’daki örneklerinden yıllar öncesinde bu eserde görüldüğüne dikkat çeken Berkli, “Özellikle Darüşşifa kapısında gördüğümüz gotik tasarım Avrupa’da karşımıza çıkan klasik gotik tasarımdan yaklaşık 50 yıl önce görülüyor. Daha önce gotik örnekler var ama klasik tasarım, zirve yapmış kendi içerisinde olgunlaşmış bir gotik tasarım 1250’den sonra Avrupa da karşımıza çıkacak bu 1228 yapısı” dedi.

Berkli klasik gotik üslubun temel özellikleri ile ilgili şu bilgileri verdi:

Çift kademeli sivri kemerli ve kademeler kendi içerisinde biçimlenmiş değerlenmiş bir özellik göstermekte. Bu sivri kemer geleneğinin ki gotik tasarımın vazgeçilmez giriş kapılarındaki özelliğidir. Gotiğin zaten uslüp özelliği aşırı sivri kuleler, uçan payandalar ağırlığın yanlara doğru taşınması ve özellikle de giriş kapısındaki kademeli, sivri kemerli giriş kapısı gotiğin ana biçimi.”

- Prof. Dr. Yunus Berkli

“Haçlı seferleriyle de Avrupa’ya taşındı”

Bu sivri kemerli derin nişleri önce Orta Asya’da Karahanlı döneminde gördüğümüze dikkat çeken Berkli, “Özellikle Rıbat-ı Melik Kervan Sarayı’nda; gofralı cephenin üst kısmında kademeli, sivri kemerli nişler bu tasarımın ilk öncüsü olarak Orta Asya’da karşımıza çıkıyor. Daha sonra Büyük Selçuklularla Anadolu’ya aktarılacak ve Anadolu’da gerek Artuklu dünyasında gerek Mengücekli dünyasında bu sivri kemer tasarımlar zengin örneklerini vermeye başlayacak ve bu sivri kemerler haçlı seferleriyle de Avrupaya taşınacak” diye konuştu.

“İlk yabancı araştırmacılar fark etti”

Bunu yerli araştırmacılardan önce batılı araştırmacıların ilk fark ettiği bir özellik olduğuna vurgu yapan Berkli, “Ünlü Alman Arkeolog ve Araştırmacı Josef Strzygowski bunu ilk fark eden kişi. Merhum Ekrem Akurgalı hocamız da bunu bir makalede belirtmişti. Bu tasarımlar, bu sivri kemerler Avrupa’ya hem Haçlı seferleriyle, hem Kuzey Afrika üzerinden, İspanya üzerinden taşınarak orada kendi içlerindeki daha olgun örneklerini verdiler” dedi.

"Batı’daki barok tasarımdan yaklaşık 3 asır önce görülüyor"

Eserin kapısının barok tasarımın özelliklerinin de Batı'daki örneklerinden 3 asır önce taşıdığına dikkat çeken Berkli şöyle sonlandırdı:

Yapıda 4 tane taç kapısı var, her kapısında farklı üslup özelliğinde süslemeler görülmekte. Barok kapı diye batılı araştırmacılar tarafından isimlendirilen Kuzey, Cennet Kapısı aşırı plastike süslemeleri ile yine Batı'daki barok süslemelerin aksine metafiziksel mesajlar verir izleyene. Süslemenin nereden başladığı ve nerede bittiği çok belli olmaz. Süslemeler o denli iç içe geçmiştir çünkü. Burada ise her süslemenin verdiği farklı bir mesaj izleyeni alır derinlere götürür. Mesela tekstil kapıda ikindi vakti güneş vurduğu zaman ayakta (kıyamda) namaz için ellerini önüne bağlamış bir insan silüeti kendini belli eder. Bunu sanatçının bilerek ve isteyerek yaptığı bilinmez ama burada dünyevi uhrevi hayatın dengesi söz konusudur. Bu tür tasarımı batı barok sanatında görmeniz mümkün değildir.

- Prof. Dr. Yunus Berkli

“Çifte çan kulelerin ilham kaynağı da Doğu'dur”

Berkli sözlerine şöyle devam etti:

 Zaten gotik sanatın ortaya çıkmasında Haçlı Seferleri ile doğudan özellikle Türk İslam medeniyetinden büyük etkiler söz konusu. Mesela gotik mimari de ön cephelere yerleştirilen çifte çan kulelerin ilham kaynağı Doğu'dur. Özellikle Karahanlılarda başlayan yapı cephesine yerleştirilen ve ilk kez bir Karahanlı mezar yapısında (Ayşe Bibi Kümbeti) görülen cepheye çifte iki kule veya minare koyma geleneği Büyük Selçuklular yolu ile Anadolu’ya aktarılacak ve Haçlı Seferleri ile Anadolu Selçukluları’ndan etkilenilerek Batı'ya götürülecek ve gotik katedrallerin ön cephesine uyarlanacaktır.

- Prof. Dr. Yunus Berkli
Kaynaklar

Tartışma