Biden Yönetiminin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi: Nasıl bir Amerikan Dış Politikası?
💢 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi ABD dış politikasının nasıl şekilleneceğine dair neler söylüyor?
💢 ABD'nin dış politika hedefleri neler?
💢 ABD yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi ile dikkatini ve enerjisini nereye yöneltecek?
12 Ekim 2022 tarihinde ABD Başkanı Joe Biden’ın imzaladığı yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, Beyaz Saray tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Böylelikle Amerikan dış politikasının geleceğinin nasıl şekilleneceği sorusuna yanıt vermek de kolaylaşmıştır. Kırk sekiz sayfalık belgeye bakıldığında ABD’nin küresel liderliğini sürdürme hedefini koruduğu görülmekte.
Bununla birlikte Washington yönetimi, küresel liderliğini ittifaklara borçlu olduğunu da itiraf etmekte. Bu noktada ABD’nin küresel hegemonyasının iki temel sac ayağının bulunduğunu ifade etmek mümkün. Bunlar; Avrupa ve Hint-Pasifik. Belgede de doğru “öteki” tanımlamaları üzerinden her iki coğrafyada ittifaklar aracılığıyla liderliğini sürdürmek isteyeceğini ortaya koyan bir ABD söz konusu.
Öncelikle ABD’nin öteki tanımlamalarının merkezine Rusya ve Çin’i yerleştirdiğini belirtmekte yarar var. Dolayısıyla Washington yönetimi, geleneksel ötekisi ile liderliğine meydan okuyan yükselen güce odaklanmakta. Esasen bu durum, Rus tehdidine yönelik algılama üzerinden Kıta Avrupası’nın; Çin’in istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri hasebiyle de Hint-Pasifik ülkelerinin Amerikan liderliğindeki ittifaklar etrafında kümelenmesine imkan yaratmakta.
Rus tehdidi bağlamında Washington yönetiminin NATO’yu kullanmaya devam edeceği anlaşılmakta. Rusya’nın emperyalist politikalarının Kıta Avrupası’nın güvenliğini tehdit ettiğini belirten belgede ABD, NATO’nun hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu belirtmekte ve NATO’nun İsveç ve Finlandiya’yı üye olarak kabul etmek suretiyle genişlemesi gerektiğini savunmakta. Bu da ABD’nin Rusya’ya yönelik sınırlandırma hedefini, çevreleme stratejisini Baltık Denizi’ni de içerecek şekilde genişletmeye istekli olduğunu göstermekte.
Bu noktada Biden’ın NATO’nun hiç olmadığı kadar güçlü olduğu ve Avrupa’yla ilişkilerin derinleştirildiği vurgusuna değinilmeli. Zira ABD Başkanı’nın seçim sırasındaki en önemli vaadinin Trans-Atlantik ilişkilerdeki hasarın onarılması olduğu bilinmekte. Dolayısıyla özellikle de Rusya-Ukrayna Savaşı, Biden’ın söz konusu vaadini yerine getirmesine olanak yaratmış gözükmekte.
Ayrıca belge, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının sonlandırılmasının ehemmiyetine dikkat çekmekte, alternatif enerji tedarikçilerinin ve yenilenebilir enerjinin önemine dikkat çekmekte. Bu kapsamda Biden yönetiminin, enerji politikaları bağlamında yeni ve somut adımlar atacağını öngörmek mümkün. Ayrıca belge, Rusya’ya karşı yekpare bir Batı’nın oluşması için değerlere vurgu yaparak Rusya’yı otokrasiler sınıfında nitelendirmekte. Buna ek olarak ABD’nin iklim değişikliğiyle mücadele gibi konuları da Kıta Avrupası’yla olan işbirliklerinin derinleştirilmesi maksadıyla kullanacağı aşikar.
Diğer taraftan ABD’nin yalnızca Rusya’yı değil; Çin’i de sınırlandırmak istediğini gösteren metin, Washington yönetiminin QUAD ve AUKUS gibi ittifaklara atfettiği önemi gözler önüne sermekte. Ayrıca ABD, yalnızca Hint-Pasifik ülkeleri üzerinden Çin’i kuşatmak istememekte; aynı zamanda Avrupa’nın da Çin’le mücadelede yanında yer almasını istemekte. Fakat Avrupalı devletler ile Çin arasındaki ekonomik ilişkiler ve buna bağlı olarak meydana gelen karşılıklı bağımlılık sebebiyle Washington yönetiminin beklentilerinin karşılanması kolay değil. Lakin belge, Çin konusunda ABD’nin Avrupa’yı tercihe zorlayacağının habercisi.
ABD’nin hem Rusya’yı hem de Çin’i sınırlandırmak maksadıyla Orta Asya’daki etkinliğini arttırmaya dönük adımlar atacağı da öngörülebilir. Bu kapsamda ABD’nin beş Orta Asya ülkesiyle geliştirdiği diyalog platformunu önemsediğini öne sürmek mümkün. Zira belgede C5+1 olarak bilinen bu platforma yapılan vurgu çok net. Bu da ABD’nin Orta Asya’daki hedefinin bölge devletlerindeki liberalleşme ve Batılılaşma süreçlerini desteklemek ve böylelikle Avrasya jeopolitiğinin kalbinde Rusya ve Çin’in etkisini kırmak olduğu ifade edilebilir.
Öte yandan Washington yönetiminin Rusya ve Çin’in yanı sıra İran’la mücadeleyi de sürdüreceği anlaşılmakta. Zira belge, İran’ı bölgeyi istikrarsızlaştıran bir aktör olarak konumlandırmak ve Tahran yönetiminin gerek nükleer silah programıyla gerek balistik füze programıyla gerekse de vekil aktörler aracılığıyla yürüttüğü faaliyetlerin bölgesel ve küresel istikrara zarar verdiğini vurgulamakta. Bu da ABD’nin İran politikasında beklenen normalleşme süreçlerinin yaşanmayacağına işaret etmekte.
Tüm bunlara ek olarak uluslararası politikanın önemli gündem maddelerinden birinin de Afganistan olduğu görülmekte. Afgan Sorunu’na ilişkin geçmiş Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri’nde yer alan “İslami Terör” ve “Cihatçı Gruplar” gibi vurguların bu metinde yer almaması dikkat çekici. Zira İslam dini ile terör arasında bağlantı kurmayı amaçlayan İslamfobik ve esasen ırkçı yaklaşımdan uzaklaşma yaşanmakta. Elbette bu çok önemli. Bununla birlikte ABD, Afganistan’dan bahsederken dünyanın her yerindeki operasyon kapasitesini sürdürme arzusundan bahsederek terörle mücadelenin devam edeceğini belirtmekte. Burada El Kaide ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin ismini zikreden Washington yönetimi, Afganistan’daki hava operasyonlarının devam edeceği mesajını vermekte. ABD’nin söz konusu operasyonlar sırasında Pakistan hava sahasını kullandığı düşünüldüğünde ise Washington-İslamabad hattındaki yakınlaşmanın devam edeceği öne sürülebilir.
Afganistan bağlamında dikkat çekici bir diğer husus ise Taliban’dan 29 Şubat 2020 tarihli Doha Antlaşması’ndaki taahhütlerini yerine getirmesinin beklendiğinin ifade edilmesi ve Taliban’a yönelik suçlayıcı bir cümlenin kurulmaması. Bahse konu olan durum, Washington yönetiminin Taliban’a iletişim konusunda kapıları kapatmadığını göstermekte. Nitekim belgenin yayınlanmasından birkaç gün önce Amerikan heyeti ile Taliban temsilcilerinin Doha’da bir araya geldiği de düşünüldüğünde, ABD’nin Taliban’la iletişimi ilerletmesi ihtimal dahilinde.
Esasen Ortadoğu, Afganistan vb. coğrafyalara çok fazla dikkat çekmeyen ABD’nin temel hedefini Rusya ve Çin olarak belirlediği söylenebilir. Bu nedenle de enerjisini diğer coğrafyalarda dağıtmak istemeyen ve asıl hedefe odaklanan bir ABD görülmekte. Bu realite, Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ne de yansımış durumda. Bu çerçevede ABD’nin Rusya ve Çin karşıtı hamlelerini arttıracağı ve özellikle de var olan ittifaklarını güçlendirecek hamleler yapacağı öngörülebilir. Zira belgede de ABD Başkanı tarafından vurgulandığı üzere, gücünü müttefiklerine borçlu olan ve ittifaklar olmadan ayakta duramayacağı gün gibi ortada olan bir Amerikan hegemonyası var.