gdh'de ara...

Bölgenin geleceğine yön verecek bir terörle mücadele operasyonu: Pençe-Kılıç

💢 Türkiye’nin 2019 yılında başlattığı sürecin “Pençe Kılıç Hava Harekatı”na evrilmesi, terörle mücadelede uzun soluklu dinamik bir sürece işaret ediyor. 

💢 Operasyon, diplomasi sahasında da yeni sonuçlar doğuracak gelişmelere gebe.

1. resim

Türk Silahlı Kuvvetleri, 19 Kasım Cumartesi gecesi güney sınırlarında terör örgütünün omuzlarında yükseltilmeye çalışılan sözde devlet oluşumuna karşı literatüre geçecek bir operasyon düzenledi. Suriye’nin Tel Afer bölgesinden Irak’ın İran sınırındaki Asos kasabasına kadar uzanan doğu-batı ekseninde 1000 kilometrelik hat üzerinde bulunan 89 terör hedefini hava unsurları ve topçuları ile vurdu.

“Pence Kılıç Hava Harekatı”da, vurulan hedeflerin ötesinde en önemli sonucu, kendisini alfabenin çeşitli harf kombinasyonlarının arkasına saklayan, PKK’nın uzantısı terör yapılanmalarının hamileri tarafından korunacak durumda olmadığının açığa çıkmasıydı. Fırat’ın batısında Rusya’ya, doğusunda ABD’ye, Halep ve Kamışlı çevresinde Esad rejimi ile vardığı uzlaşmalara güvenen teröristler, sahip olduklarını sandıkları koruma şemsiyesinin hayal dünyalarında var olduğu gerçeğiyle yüzleştiler.

Pençe-Kılıç Hava Harekatı Bölgeleri
Pençe-Kılıç Hava Harekatı Bölgeleri

ABD’nin Irak’taki diplomatik misyonlarının 18 Kasım günü yaptığı uyarı da, ABD Merkez Komutanlığı CENTCOM’un partner olarak tercih ettiği PKK/YPG-PYD teröristlerini kaçınılmaz sondan kurtarmak için yeterli olmadı. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da 21 Kasım günü işaret etmiş olduğu üzere Türkiye, bu operasyonla ilgili olarak ne Rusya Devlet Başkanı Putin’e ne de ABD Başkanı Biden’a ekstra bir bilgi vermeye gerek duymuştu. Türkiye topraklarına yönelik saldırılar için üs olarak kullanılan ya da 13 Kasım’da İstanbul İstiklal Caddesi’nde 6 can kaybı ile sonuçlanan terör eyleminin emrinin verildiği bu bölgelere operasyon yapmak Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51’inci maddesi gereğince Ankara’nın inisiyatifindeydi. “Pençe Kılıç Hava Harekatı” ile Türkiye’nin sınır ötesi terör operasyonları için uluslararası güç odaklarından yeşil ışık bekleme dönemi de kapanmış oldu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 19-20 Kasım tarihlerindeki operasyonunun çapını ve önemini kavramak için tarihte mukayese edilebilecek yalnızca iki başka örnek bulunuyor. Bunlardan ilki, karmaşık bir hava harekatının başarıyla icrası diğeri ise yürütüldüğü coğrafyanın genişliği bakımından “Pençe Kılıç Hava Harekatı” ile mukayese edilebilir.

İlk örneğimiz 1982’da İsrail Hava Kuvvetleri’nin Lübnan’a düzenlediği “Operation Mole Cricket 19”. Bu operasyonda hedef Lübnan toprakları, hedef alınan askeri güç ise Suriye ordusuydu. İsrail ordusu 6 Haziran 1982’de Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Lübnan’daki varlığına son vermek için karadan harekete geçmişti. Ancak, farklı milletlerden teröristlere yataklık eden Bekaa Vadisi ve bu vadiye konuşlandırılmış olan Suriye ordusunun hava savunma füzeleri İsrail kara ordusunun, yakın hava desteği ile ilerlemesi önündeki en büyük engeldi.

9 Haziran günü yerel saatle öğlen saat 14’te İsrail Hava Kuvvetleri harekete geçti. Teknoloji ile desteklenen yenilikçi taktikler operasyonun gidişatında önemli rol oynadı. İsrail’in elektronik harp sistemleri ve insansız hava araçları ile kurulan tuzaklar yalnızca Bekaa Vadisi’ndeki hava savunma sistemlerini imha etmekle kalmadı, Suriye Hava Kuvvetleri’ni de eritti. Suriye ordusu tamamı Sovyet yapımı 80’den fazla uçağı ile 20’den fazla füze bataryasını yitirdi. Ertesi gün İsrail ordusunun karşısına çıkmak için Güney Lübnan sınırına yönelen Suriye ordusunun 47’inci Zırhlı Tugayı da operasyona katılan İsrail hava unsurları tarafından yok edildi. “Operation Mole Cricket 19”un öncemli sonuçlarından biri Sovyetlerin savunma teknolojileri konusunda ne kadar geri kaldıkları gerçeğiyle yüzleşmeleri oldu.

“Pençe Kılıç Hava Harekatı” ile mukayese edilebilecek diğer örnek ise ABD ordusu tarafından 1998 yılında gerçekleştirilen “Operation Infinite Reach”. Bu operasyon ile ABD devlet dışı bir aktöre, bir terör grubuna karşı ilk defa iki ayrı kıtada, bu denli geniş bir alanda cezalandırmaya girişti. Operasyonun sebebi henüz 11 Eylül saldırıları ile tüm dünyaya adını duyurmamış olan el Kaide terör örgütünün ABD’nin Tanzanya ve Kenya’daki büyükelçiliklerine yönelik bombalı araçlarla düzenlediği saldırılardı. 7 Ağustos 1998’deki saldırılarda 224 kişi yaşamını yitirmiş 4 binden fazla kişi yaralanmıştı. Ancak ölenlerden yalnızca 12’sinin ABD vatandaşı, diğerlerinin Afrikalı olması yaşanan dramın uluslararası kamuoyu tarafından yeterince önemsenmemesine yol açtı. Beyaz Saray ise büyükelçiliklerine yapılan saldırıların yol açabileceği yeni tehditlerin farkındaydı. Dönemin ABD Başkanı Clinton’ın emriyle 20 Ağustos’ta Kızıldeniz ve Arap Denizi’ndeki Amerikan donanma unsurlarından, 6 savaş gemisi ve 1 denizaltı, Sudan ve Afganistan istikametine füzeler havalandı. Ancak elde edilen sonuçlara bakıldığında “Operation Infinite Reach”in hayalkırıklığının ötesinde bir skandal olduğunu söylemek mümkün. Afganistan’daki kamplarda etkisiz hale getirilebilen terörist sayısı, dişe dokunur bir düzeyde olmadığı gibi, Sudan’da el Kaide için kimyasal silah ürettiği iddia edilen ilaç fabrikasının vurulması da yanlış bir istihbarata dayanıyordu.

Bu örneklerle karşılaştırıldığında Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde Pençe Operasyonları ile 2019 yılında başlattığı sürecin, 3 yıl sonra Suriye’yi de kapsayacak şekilde “Pençe Kılıç Hava Harekatı”na evrilmesi, terörle mücadelede uzun soluklu dinamik bir sürecin yürütüldüğüne ve yürütüleceğine işaret ediyor. Bu yeni süreç, Türkiye’nin Ukrayna-Rusya savaşında uluslararası ilişkilerde yükselen profili ile beraber diplomasi sahasında da yeni sonuçlar doğuracak gelişmelere gebe.

Terör örgütünün farklı harf kombinasyonlarının arkasına gizlenen uzantılarının, operasyon sonrasında uluslararası toplumdan beklediği ilgi ve desteği görememenin yarattığı depresyonla sivilleri hedef alacak şekilde başlattığı saldırı dalgası da, “PKK” çevresinde örgütlenen romantik akımların daha görünür hale gelmeleri açısından bir fırsat sunuyor.

Gözler şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgede kara harekatı başlatıp başlatmayacağına çevrilmiş durumda. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşta hava savunma sistemlerinin yanısıra askeri gücünün bir kısmını Suriye’den çektiği ve bunun bir boşluk doğurduğu muhakkak. Ankara ile Moskova arasında yürütülen görüşmeler neticesinde Tel Rıfat’ın Türkiye’ye bırakılması yönünde ilerleme sağlandığı da aşikar. Ancak Türkiye’nin bugün savunma sanayinde ulaştığı seviye ve Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı harekatları ile terör koridorunu akamete uğratmış olması mücadeleyi farklı bir düzeyde yürütme imkanı tanıyor. Türkiye bugün sınırlarının 600 kilometre ötesinde insansız hava araçları ile operasyon yürüterek terör hedeflerini imha etme yeteneğine sahip olduğunu ispatladı. Uçak bombalarının güdüm kitleri, Suriye sınırını geçmeye gerek kalmadan 100 kilometre menzilleri ile terör hedeflerini vurmayı mümkün kılıyor. Dolayısıyla kara harekatı, “Pençe Kılıç Hava Harekatı”nı izleyecek süreçte diplomasinin alacağı sonuçlara bağlı olarak seçenekler arasındaki yerini koruyacak.

Tartışma