BRICS genişlemesi: Dağ fare mi doğurdu?
💢 BRICS, çok kutupluluğa geçişte bir çekim merkezi olabilir mi?
💢 BRICS'in sınırlılıkları neler?
Neredeyse tüm dünyanın yakından takip ettiği 22-24 Ağustos 2023 tarihli BRICS Liderler Zirvesi, Güney Afrika’nın ev sahipliğinde Johannesburg’da toplandı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) tutuklama kararı nedeniyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in çevrimiçi formatta katıldığı zirvede son derece önemli mesajlar verildi. Kuşkusuz bu mesajların temelinde BRICS’i bir çekim merkezi haline getiren çok kutupluluk arayışlarına yapılan vurgu var. Peki bu iddialı açıklamaların somut bir karşılığı var mı?
Unutmamak gerekir ki; BRICS, dünya nüfusunun %41’ini, küresel gayrısafi yurtiçi hasılanın %31’ini ve küresel ticaretin %18’ini temsil ediyor. Dolayısıyla BRICS’in çok kutupluluk arayışlarının merkez haline gelmesi şaşırtıcı değil. Yani ortada potansiyeli yüksek bir güç merkezi var. Bu yüzden de doların hegemonyasına yükselen itiraz bağlamında ulusal para birimlerinin teşvik edilmesi de Avro bölgesi benzeri bir ortak para biriminin tartışmaya açılması da “Yeni Kalkınma Bankası” adını alan BRICS Kalkınma Bankası’nın IMF’ye alternatif haline getirilmek isetnmesi de oldukça normal.
Realist açıdan bakmak gerekirse, tüm belirtilen hususlara rağmen çok kutupluluğa hızlı bir geçiş beklenmemeli. Lakin BRICS üyesi ülkelerin liderlerinin mesajları bu yönde. Örneğin insanlığın kritik bir döneme girdiğini söyleyen Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, dünya ekonomisindeki büyümeye katkı sağlayacak bir güç merkezi oluşturulmasına dönük ihtiyaca dikkat çekti. Bu, Çin’in BRICS’i G20’ye alternatif olarak konumlandırma çabasının çıktısı olsa da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de BRICS ülkelerinin ekonomilerinin G7’yi geride bıraktığını belirterek doların hegemonyasının sonlandırılmasını istedi. Bağlantısızlar Hareketi’nin mirasını koruyan Hindistan’ın Başbakanı Narendra Modi de BRICS’in kurulduğu günden itibaren küresel ekonomi için umut kaynağı olduğunu dile getirdi.
Gündemdeki açıklamalara bakıldığında, çok kutupluluğun uzak olmadığı sanısına kapılmak mümkün. Lakin kazın ayağı öyle değil. Dünya, daha ziyade bir doğum sancısında. Hatırlanacağı gibi, bundan on yıllar önce İtalya’daki hegemonik ilişkileri inceleyen Antonio Gramsci, hegemonik dönüşüm süreçlerini “doğum sancısı” tabiriyle ifade etmişti. Mevcut durumda uluslararası sistemin yapısı da bundan farklı değil. Yani güçten düşen ve ciddi sınamalarla karşı karşıya kalan bir Amerikan hegemonyası var. Fakat potansiyel hegemon olarak yorumlanan aktörler, henüz bu konuma hazır değil.
Üzerinde durulması gereken nokta da tam olarak bu. Çünkü Amerikan hegemonyasına karşı çok kutupluluğu savunan iki kilit aktörün Çin ve Rusya olduğu aşikar. Ancak Çin, özellikle de Ağustos 2022’de dönemin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyaretine gösterdiği tepkilerdeki söylem-eylem uyumsuzluğuyla ciddi bir prestij kaybına uğradı. Rusya ise Ukrayna’daki hedeflerine ulaşamamış ve bir yıpratma savaşının içine çekilmiş durumda. Rusya ve Çin’in çok kutupluluğu örgütlemek için başvurduğu iki araç ise Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS. ŞİÖ’nün bölgesel bir örgüt olduğu düşünüldüğünde, küresel siyasetteki dönüşümün itici aktörünün BRICS olması beklenebilir.
Nitekim BRICS’e 22 ülkenin üyelik başvurusu yapması da bunun göstergesi olarak değerlendirilmişti. Zira başvurular, BRICS’in bir cazibe merkezi haline geldiğin gözler önüne serdi. Fakat BRICS, bir anlamda böylesi kapsamlı bir dönüşüme öncülük yapamayacağını itiraf edercesine sadece 6 ülkeyi üye olarak kabul etti.
Açıkçası BRICS’in üye olarak kabul ettiği devletler, söz konusu dönüşümün beklenildiği kadar hızlı gerçekleşmeyeceğini de teyit ediyor. Zira 24 Ağustos’ta yapılan açıklamaya göre Suudi Arabistan, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Etiyopya, İran ve Mısır, BRICS’in yeni üyeleri oldu. Bu üyelerden Suudi Arabistan ve Mısır’ın ŞİÖ’de diyalog ortağı, İran’ın ise tam üye sıfatıyla yer aldığı düşünüldüğünde, BRICS genişlemesinin büyük ölçüde Çin ve Rusya’yla müttefik olan aktörleri içerdiği yorumu yapılabilir. Aynı zamanda bu ülkelere BAE dahil edildiğinde, BRICS’in genel odağının Çin’in enerji güvenliği doğrultusunda hayata geçirdiği Ortadoğu politikasından etkilendiği öne sürülebilir.
Yalnızca BRICS genişlemesinin sınırlılığı değil; üye ülkelerin istikrarı da “Dağ fare mi doğurdu?” sorusunu tartışmaya açacak mahiyette. Zira platformun başat aktörlerinden Rusya ile Çin’in Orta Asya’daki jeopolitik mücadelede rakip oldukları, Çin ile Hindistan arasındaki sınır problemlerinin devam ettiği, yeni üyelerden Arjantin ile eski üye Brezilya’nın rekabetinin sürdüğü, yeni üyelerden BAE ile Suudi Arabistan arasında ihtilaflar bulunduğu ve yine yeni üyelerden İran’ın gerek Batı’yla gerekse de BAE-Suudi Arabistan ikilisiyle çeşitli normalleşme çabalarına rağmen yapısal sorunlar yaşadığı biliniyor. Çiçeği burnunda üye Etiyopya ise doğrudan ülke içindeki çatışmalarla uğraşıyor. Böylesi bir ortamda kendi üyeleri arasındaki sorunların giderilmesinde dahi başarılı olamayan ve henüz hukuken uluslararası örgüt staütüsü bulunmayan BRICS’in çok kutuplu dünya için bir umut ışığı olarak değerlendirilmesi fazlasıyla iyimser gözüküyor. Şayet bir gün bu olacaksa bile, henüz çok erken.