East Asia Forum: İsrail'in uluslararası hukuku çiğnemesi İran gibi güçleri cesaretlendiriyor
İran; Pakistan, Irak, Suriye ve Ürdün'ü hedef alarak İsrail savaşı sırasında nüfuzunu genişletmeye çalışıyor. İsrail tarafından uluslararası hukukun çiğnenmesi, İran gibi güçleri cesaretlendiriyor.
Avustralya merkezli düşünce kuruluşu East Asia Forum'da, İran'ın son dönemdeki hamlelerinin ve İsrail'in uluslararası hukuku yok sayan adımlarının etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Analizde, İran'ın Arap Baharı sürecinde uyguladığı stratejiye yakın bir yaklaşımı yeniden sergileyerek bölgede nüfuzunu artırmaya çalıştığı ve İsrail'in uluslararası hukuku çiğneyen adımlarının İran gibi güçleri cesaretlendirdiği belirtildi.
Analizde ayrıca, irili ufaklı dünyadaki tüm güçlerin de ellerini taşın altına koyarak İsrail'in saldırılarını durdurması gerektiğine dikkat çekildi.
İşte East Asia Forum'da yayınlanan analiz:
İsrail'in Gazze'ye açtığı savaşın başlarında çatışmanın yayılabileceğine dair dile getirilen korkuların çoğu şimdi gerçekleşmiş durumda.
Özellikle İran, komşularına ve ötesine yönelik tekrarlanan saldırılar başlattı ve Tahran'ın nüfuzunu genişlettiği ve önemli ölçüde başarılı olduğu Arap Baharı günlerindeki stratejiyi yeniden izlemeye çalıştığına şahit oluyoruz.
Vekil güçlerine ve bağlı gruplarına güvenen İran, Pakistan, Irak, Suriye ve Ürdün dahil olmak üzere tekrarlanan saldırılar ve tehditler yoluyla etki alanını genişletiyor.
Bu saldırıların bazıları İsrail saldırılarına sınırlı ve doğrudan yanıtlar olarak görülebilirken, birçoğunun konuyla ilgisi yok.
Örneğin geçtiğimiz günlerde İran Devrim Muhafızları yaptığı bir açıklamada Irak'ın Kürt yoğunluklu bölgesindeki bir "Mossad karargahına" füze saldırısı düzenlediğini açıkladı. Ancak Bölgesel Kürt Yönetimi Güvenlik Konseyi bu iddiayı yalanladı. Konsey, Irak'ın Kürt bölgesel yönetiminin merkezi olan Erbil'de bir evin vurulması sonucu dört sivilin öldüğünü ve altı sivilin de yaralandığını açıkladı.
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin de İran'ın saldırılan hedefin Mossad bağlantılı olduğu iddiasını reddetti ve Tahran'ın İsrail'le doğrudan karşı karşıya gelemediği için Erbil'e saldırdığını belirtti.
Hüseyin, İran'ın Lübnan ve Suriye'de, İsrail sınırının hemen yanında bulunduğunu ve uzun menzilli füzeleriyle İran topraklarından da İsrail'e saldırabileceğini ancak bunun yerine Erbil'e saldırmayı tercih ettiğini söyledi.
Aynı gün İran Halep'e balistik füzeler fırlattı ve bir terörist grubu hedef aldığını iddia etti. Ancak hedefin niteliğine ilişkin bağımsız kaynaklardan doğrulama gelmedi.
Ürdün'de İran destekli olduğu düşünülen milisler ve onlara bağlı uyuşturucu kaçakçıları son haftalarda küstah silahlı saldırılar gerçekleştirmiş, bu da Ürdün'ün Suriye'de saklandıkları yerlere misilleme hava saldırıları düzenlemesine yol açmıştır.
İran bu gelişmelerin ardından, Pakistan'daki terörist hedeflere yönelik bir füze ve insansız hava aracı saldırısı düzenlediğini duyurdu. Ancak İslamabad da bu iddiayı reddederek Belucistan'daki küçük bir köyde iki çocuğun öldüğünü ve üç çocuğun da yaralandığını bildirdi.
Pakistan misilleme olarak İran'daki büyükelçisini geri çağırdı ve yine misilleme amaçlı askeri saldırılar düzenledi.
İran, Pakistan ile 900 km'lik bir sınırı paylaşıyor ve normal ilişkilere sahip. Pakistanlı köylülere evlerinde saldırmak yerine endişelerini dile getirmek için diplomatik kanalları kullanabilirdi. İran'ın gerilimi tırmandırmasının Pakistan'da ciddi endişelere yol açtığı anlaşılıyor. İslamabad tarafından alınan askeri ve diplomatik önlemlere ek olarak, Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'na katılan geçici Başbakan Anwaar-ul-Haq Kakar ve Uganda'yı ziyaret eden geçici Dışişleri Bakanı Jalil Abbas Jilani seyahatlerini kısa keserek ülkelerine döndü.
Bu arada ABD, Kızıldeniz'de ticari gemilere karşı devam eden operasyonların planlanmasında İran'ın "derin bir dahli" olduğuna inandığını açıkladı. ABD ve bölgede faaliyet gösteren diğer uluslararası güçler, Husilere giden İran kaynaklı silahları defalarca durdurduğunu açıkladı.
Ekim ayında Husiler, Gazze'deki savşa karşılık olarak İsrail'e füze ve insansız hava aracı saldırıları başlatmış, ancak daha sonra Kızıldeniz'de İsrail'e ait olduğuna inandıkları gemileri hedef almaya başlamıştı.
Husilerin amacı Gazze'deki savaşı durdurmak olarak açıklanmış olsa da Husilerin adımlarının Gazze'deki meseleleri etkilediğine dair çok az kanıt var. Ve en azından 19 Kasım'dan bu yana milisler hedeflerini İsrail'le bağlantısı olmayan başka gemileri de kapsayacak şekilde genişletti.
İran medyasında yer alan haberlere göre bir Devrim Muhafızları komutanı Aralık ayı sonunda Akdeniz'in "kapatılabileceğini" söyledi ancak İran'ın Akdeniz'e doğrudan erişimi olmadığı için bunun nasıl olacağını açıklamadı.
İran'ın yarı resmi Tasnim haber ajansı Devrim Muhafızları'nın "koordinatör komutanı" Tuğgeneral Muhammed Rıza Nakdi'nin "Yakında Akdeniz'in, Cebelitarık Boğazı'nın ve diğer su yollarının kapatılmasını izleyecekler" dediğini aktardı. O dönemde Yemen'deki İran yanlısı Husi grubu Kızıldeniz'de seyreden ticari gemilere saldırılar düzenlemeye başlamış, bu da bazı nakliye şirketlerinin rotalarını değiştirmesine yol açmıştı.
Bu saldırı ve tehditlerin birçoğu, Gazze'de dördüncü ayını dolduran ve resmi ölü sayısının 24,000'i aştığı, yaşanan acı ve yıkımın ise bu bölgenin daha önce tanık olduğu her şeyi aştığı yıkıcı savaştan faydalanıyor.
Şüphesiz bu durum ile ilgili; BM Güvenlik Konseyi'nin uluslararası hukuku uygulama, savaşı durdurma ve yeterli insani yardım sağlama konusundaki başarısızlığı da buna katkıda bulunan önemli bir faktör olmuştur.
İsrail'in ABD, İngiltere ve Almanya gibi büyük güçlerin desteği ya da rızasıyla uluslararası hukuk kurallarını cezasız bir şekilde çiğnemesine izin verildiğinde, diğer ülkeler de bu kuralları test etmeye ve aynı şeyi yapmaya çalışacaktır.
Sonuç olarak, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığı ne kadar uzun sürerse, diğer ülkelerin ve silahlı grupların da nüfuzlarını genişletmek ve hesaplaşmak için hukuku kendi ellerine alma ve bu süreçte bölgeyi daha da istikrarsızlaştırma olasılıkları o kadar artacaktır.
Benzer şekilde, 2015 tarihli 2216 sayılı BMGK Kararı ile Husilere uygulanan silah ambargosunun gevşek bir şekilde uygulanması, Husilerin saldırı kabiliyetlerini bugün gördüğümüz seviyeye çıkarmalarına ve seyrüsefer özgürlüğünü ihlal etmelerine olanak sağlamıştır.
Bu nedenle küresel davranış kurallarına ve uluslararası hukukun uygulanmasına olan inanç ve saygının yeniden tesis edilmesine şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır.
ABD, özellikle de seçim dönemlerinde İsrail'i desteklemek gibi eski bir politikanın esiri olmuş gibi görünse de, irili ufaklı diğer güçlerin de ellerini taşın altına koymaları gerekmektedir.