Failler Hakurk'un da Zap - Metina'nın da ötesinde

22 - 23 Aralık tarihlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan saldırıların kaynağını ve faillerini bulmak için yalnızca etrafımıza değil, ufuk çizgisine doğru bakmamız gerekiyor.

1. resim

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın silahlı insansız hava araçları ve sınırın Irak tarafında kurduğu karakollar ile üs bölgeleri uzun bir süredir PKK terör örgütünü hareketsiz hale getirmişti.

27 Mayıs 2019’da başlayan Pençe Operasyonları serisi Hakurk ve Sinat-Haftanin bölgelerinden teröristleri temizlemiş, Pençe- Kartal, Pençe-Kaplan ve Pençe-Kartal 2 operasyonlarıyla teröristler Türkiye sınırına yaklaşamaz hale getirilmişlerdi. Bunları 24 Nisan 2021’de Metina ile Avaşin-Basyan bölgelerini hedef alan eş zamanlı Pençe Yıldırım ve Pençe Şimşek Operasyonları takip etti. 18 Nisan 2022’deki Pençe-Kilit Operasyonu ise 429 teröristin etkisiz hale getirilmesiyle, Türkiye’nin terörle mücadele tarihindeki en etkili adımlardan biri oldu.

Tabi Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde yürüttüğü bu mücadeleyi, yine 2016 yılından itibaren Suriye’de ABD’nin desteğiyle PKK/PYD/YPG terör örgütü tarafından oluşturulmak istenen terör koridoruna karşı icra edilen “Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı” ve “Barış Pınarı” harekatlarından ayrı düşünmek mümkün değil. Türkiye topraklarındaki etkinliğini neredeyse tamamen yitiren, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyindeki hedeflerinden de uzaklaşan PKK/PYD/YPG terör örgütlenmesi, Türkiye’nin mücadeleyi kendi toprakları dışına taşıması karşısında yitirdiği halk desteğine de bağlı olarak 2021 yılının Ekim ayından itibaren taktiklerinde köklü bir değişikliğe gittiği görüldü.

27 Temmuz 2022 tarihinde kaleme aldığım makalede, bu değişikle PKK/YPG/PYD’nin 1970’lerden itibaren uyguladığı klasik terör taktiklerini bir kenara koyarak, Türkiye’nin güney sınırı boyunca bir “Yıpratma Savaşı”na giriştiğini ifade etmiştim. 2021 yılının Ekim ayında “Fırat Kalkanı” harekat bölgesinde bir zırhlı aracın güdümlü füze ile hedef alınmasıyla 2 Özel Harekat Polisimizin şehit olması, bu “Yıpratma Savaşı”na geçişin ilk adımıydı.

Aynı tarihlerde ABD ordusu da Suriye’deki üs bölgelerinde PKK/YPG/PYD’li teröristlere Javelin anti-tank füzesi, Bradley zırhlı araç, otomatik top, 60 milimetrelik havan topu, zırhlı araca monteli anti-tank füzesi eğitimleri vermeye başladı. ABD’nin PKK’nın imkan ve kabiliyetlerini artırmaya yönelik girişimlerinin geçmişi yeni değil.

1991’deki Birinci Körfez Savaşı’nı takiben, 36’ıncı paralelin kuzeyinde uçuşa yasak bölge ilan eden ABD, önce Irak’ın kuzeyinden büyük bir göçün Türkiye’ye yönelmesine göz yummuş, bu esnada çok sayıda PKK’lı terörist gözden kaçarak Türkiye topraklarına girme imkanı bulmuştu.

Ardından ABD’nin PKK’ya Irak’ın kuzeyinde silah temin ettiği ve yaralı teröristlere tıbbi yardım sağladığı, 1993’te şüpheli bir uçak kazasında şehit olan dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis tarafından belgeleriyle yine dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunulmuştu.

1970’li yılların ilk yarısında Ankara’da şekillenen, 1978 yılında “Apocular” adı altında sahneye çıkan, 12 Eylül askeri darbesini takiben Suriye topraklarına taşınan, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgalinin ardından silahlı gücünü Irak’ın Türkiye sınırına taşıyan PKK/YPG/PYD terörünün bugünkü eylemlerini değerlendirirken, yukarıda verdiğimiz bilgileri dikkate almak gerekiyor. Şimdi gelelim 22-23 Aralık 2023 günlerinde önce Hakurk ardından Zap-Metina’daki Türk Silahlı Kuvvetleri üs bölgelerini hedef alan ve 12 şehit verilmesiyle sonuçlanan terör eylemlerine.

Terör örgütünün 2500-3000 metre yükseklikteki dağlar ve o dağları kesen vadilerin oluşturduğu zorlu coğrafi koşullara ilaveten, mevsimin getirdiği şartlardan büyük ölçüde yararlandıkları muhakkak. Kar fırtınası ve yoğun sis insansız hava araçları başta olmak üzere teröristlerin fark edilmesini sağlayacak gözlem araçları büyük ölçüde devre dışı bıraktı. Peki peş peşe gelen bu iki terör eylemini, kötü hava şartlarından kaynaklı tesadüfler zinciri olarak değerlendirip geçebilir miyiz?

Niyetim komplo teorisi üretmek değil. Ama 1970’lerden bu yana bölgede yaşanan ve öne birbiriyle ilgisiz gibi görünen gelişmelerin daha sonra yollarının nasıl kesiştiğini görünce yukarıdaki soruyu da sormamak mümkün değil.

Türkiye sınırındaki PKK terörünü yeniden aktive edilmesine yol açabilecek potansiyel konu başlıklarına tek tek bakalım:

- Geçen hafta Irak’ta yapılan yerel seçimler ve Kerkük’teki Türkmen varlığının kendisini etkili bir şekilde ortaya koyması

- Yerel seçimleri takiben Türkiye ve Irak’tan üst düzey yetkililerin PKK’yı Irak topraklarından tasfiye etmeye yönelik görüş birliği içerisinde olunduğuna dair beyanları

- Basra Kalkınma Yolu Projesi’nin hayata geçirilmesi için atılan adımlar

- Türkiye’nin Zengezur Koridoru’nu hayata geçirmek için Azerbaycan ile yürüttüğü çalışmalar

- Zengezur Koridoru ve Basra Kalkınma Yolu Projesi sayesinde Orta Koridor Ticaret Yolu’nun, G-20 Zirvesi’nde gündeme gelen Hindistan- İsrail – Avrupa Ticaret Yolu’na karşı ciddi bir alternatif oluşturması

- Zengezur Koridoru’ndan İran’ın duyduğu rahatsızlık ve PKK’nın İran’daki varlığının da son aylarda tehdit edici bir karakteri bürünmesi. Suriye ve Irak’taki İran destekli milis gruplarının faaliyetleri

- Eylül ayındaki terörle mücadele operasyonu ile Karabağ’daki işgal altındaki toprakların kurtarılması, buna karşılık Ermenistan’daki Paşinyan yönetiminin kalıcı bir barış anlaşması imzalamasına karşı Fransa ve ABD’den kaynaklanan engellemeler

- 7 Ekim 2023’ten hemen önce Türkiye başta olmak üzere Suriye’de Fırat Nehri’nin doğusundaki ABD askeri varlığının tasfiye edilmesine yönelik Körfez ülkelerinin de destek verdiği gayretler. Irak Başbakanı Sudani’nin, “Ülkemizde DEAŞ tehdidi kalmadı, ABD’nin ve koalisyon güçlerinin topraklarımızdaki askeri varlıklarına ihtiyacımız kalmadı” açıklaması

- Hamas’ın “Aksa Tufanı Operasyonu”na yanıt olarak İsrail’in başlattığı saldırıya destek için ABD’nin bölgeye iki uçak gemisi ile muharebe grubu göndermesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ABD’nin bu güç sevkiyatını 10 Ekim’de Avusturya Başbakanı Nehammer ile düzenlediği ortak basın toplantısında “ABD, uçak gemisini İsrail'e gönderiyor. İsrail'de ne işi var, ne yapmaya geliyor, bunun etrafında ne yapacak? Orada bütün Gazze'yi ele alacak” ifadeleriyle eleştirmesi

- Türkiye ile Yunanistan’ın güven artırıcı adımlar atma yönündeki girişimleri. Ege ve Doğu Akdeniz’de gerilimin düşmesine bağlı olarak Yunanistan’ın silah alımını azaltmasından rahatsızlık duyabilecek ülkelerin olması

- Ve tabi Türkiye’nin Gazze’deki soykırımı ısrarla uluslararası toplumun gündeminde tutmasından, Arap ve İslam ülkelerini diplomatik girişimlere sevk etmesinden ABD ve İsrail’in duydukları rahatsızlık

Arzu edenler bu listeye başka maddeler de ekleyebilir. Yakın tarihimizden çıkardığımız dersler neticesinde bu listedeki her bir maddenin, Türkiye’ye yönelik terör eylemlerini tetiklemek için kullanılma potansiyeli olduğunu doğruluyor.

Yine de tesadüflere inanmaya yatkın olanlara ve gençlerimize Türkiye’nin karanlık bir dönemi olan 1993 yılında olan bitenleri incelemelerini öneririm. Ben o yıl yaşananlardan bu yazıyla ilgili olan birini hatırlatacağım. 24 Mayıs 1993 günü Bingöl-Elazığ karayolunda sivil olarak seyahat eden 33 asker PKK terör örgütü tarafından katledildi. Aynı gün Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’nı inşa edecek paydaşlar İstanbul’da toplantı için biraraya gelmişti. İstanbul’daki toplantının ardından hattın geçmesi planlanan “güney rotasını” kapsayan bölgeleri ziyaret edeceklerdi. Üzerinde anlaşılan protokole göre beraber Bakü’den gelecek boru hattı Nahcıvan-Iğdır bölgesinden Türkiye’ye girecek, Bingöl-Elazığ üzerinden Adana’ya ulaşacak ve buradaki Ceyhan-Yumurtalık terminali aracılığıyla Azerbaycan petrolünü uluslararası pazarlara ulaştıracaktı.

İşte 33 er, tam da bu projeyi uygulayacak olan kişi ve kurumların İstanbul’da toplandığı gün katledildi. Saldırının duyulmasıyla British Petrol şirketinin temsilcileri bölgeye gitmekten vazgeçtiklerini açıkladılar. Haziran ayında “güney rotasını” öngören protokol iptal edildi. Ama olaylar bununla da kalmadı. Türkiye 2 Temmuz’da Sivas’ta Madımak Oteli’ni ardından 5 Temmuz’da Başbağlar Köyü’nü hedef alan ve içerisinde yine PKK’nın rol oynadığı provokasyonlarla sınandı.

Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru hattı ancak 6 yıl sonra, İran’ın dışlandığı, Gürcistan’ın dahil edildiği ABD Başkanı Clinton’ın nezaretinde imzalanan anlaşmayla, daha maliyetli “kuzey rotasının” tercih edilmesiyle hayata geçebildi. Bizim de bu tecrübenin ışığında 22-23 Aralık tarihlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan saldırıların kaynağını ve faillerini bulmak için yalnızca etrafımıza değil, ufuk çizgisine doğru bakmamız gerekiyor.

Tartışma