Foreign Affairs: Erdoğan ve Türkiye'nin dış politikasının yükselişi
Türkiye, Ukrayna ve Kafkasya'daki savaşlarda aktif rol oynarken, Afrika Boynuzu, Balkanlar ve Sahel'deki gücünü de ortaya koydu. Türkiye artık Batı'ya teslim olma arzusundan vazgeçti ve ABD, bu çok taraflılığın kalıcı olduğunu kabul etmeli.
ABD merkezli yayın organlarından Foreign Affairs'deTürkiye'nin dış politika hamlelerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin, Ukrayna ve Kafkasya'daki savaşlarda aktif rol oynarken aynı zamanda Afrika Boynuzu, Balkanlar ve Sahel'deki gücünü ortaya koyduğu belirtilen analizde, Türkiye'nin bir Avrasya gücü olarak ortaya çıktığı belirtildi.
Analizde ayrıca, Türkiye'nin artık Batı'ya teslim olma arzusundan vazgeçtiği ve ABD'nin bu çok taraflılığın kalıcı olduğunu kabul etmesi gerektiği belirtildi.
İşte Foreign Affairs'de yayınlanan analiz:
Ocak ayı sonunda Türk parlamentosu İsveç'in NATO üyeliğini onaylayarak Türk hükümetinin yaklaşık iki yıldır süren engellemesine son verdi.
Ankara Stockholm'ün ittifaka katılımını, uluslararası arenada terör örgütü olarak tanımlanan PKK'nın ve bağışçılarının İsveç topraklarında faaliyet göstermesine izin vermesi nedeniyle engellemişti.
Ancak Türkiye'nin İsveç'in üyeliğine muhalefeti, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın asıl istediğini elde etmesiyle sona erdi.
ABD'den 40 adet F-16 savaş uçağı, Türkiye'nin mevcut uçak filosuna ekipman takviyesi gibi elde edilen kazanımlar, Ankara'nın bu ısrarından vazgeçmesini sağladı.
Washington'un 23 milyar dolarlık bu silah anlaşmasını kabul etmesi azımsanacak bir mesele değil. Ankara'nın 2017'de Rus füze savunma sistemlerini satın almasından bu yana ABD, Türkiye'ye silah satışına karşı fiili bir ambargo uyguluyordu.
ABD Kongresi, o dönemden bu yana Türkiye'nin F-16 uçağı satın alma talebini askıya almış, ABD'li yetkililer ve senatörler, Türkiye'yi bir NATO düşmanından silah satın aldığı için ağır bir dille eleştirmişti.
ABD Başkanı Joe Biden, Erdoğan'ın yirmi yıllık iktidarı boyunca Erdoğan'ı Beyaz Saray'a davet etmeyen tek ABD başkanı olarak görünüyor..
Ancak ABD, NATO saflarını güçlendirmeye ve ittifak içindeki herhangi bir kırılmayı bastırmaya o kadar hevesli ki Türkiye'nin taleplerine boyun eğdi.
Tüm bunlar, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'a oldukça kesin bir diplomatik zafer kazandırdı.
Hatta ABD'li bazı yetkililere göre; Biden yakında Türk mevkidaşını Beyaz Saray'a davet edebilir.
Bazı analistler bu anlaşmayı ABD'nin Türkiye ile ilişkilerinde büyük bir sıfırlanma olarak yorumluyor. İsveç'in NATO'ya kabul edilmesi Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin ısınacağı bir dönemin habercisi olabilir ve Türkiye'nin her konuda Batı ile daha yakın ve uyum içinde olacağının sinyallerini verebilir.
Diğer yandan bu gelişmeyi, Türkiye'nin gerçek jeopolitik yönelimi anlamında okumak da yanlış olmaz.
Gelişmeler; doğuya, batıya, kuzeye ve güneye bakmaya istekli bir lider olan Erdoğan yönetimindeki Türkiye'nin dış politikasının temel doğasını yansıtıyor.
Anadolu'nun yürüyüşü
Avrupa, neredeyse herzaman Türkiye ile olan ilişkisi konusunda tereddütlüydü. 1995 ile 2013 yılları arasında, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından gelen hızlı genişleme sırasında Avrupa Birliği, 16 yeni ülkeyi bünyesine kattı.
İlk başta Türkiye bu gruba katılabilir gibi görünüyordu. Nitekim AB, 2005 yılında Türkiye ile üyelik konusunda resmi görüşmelere başladı.
Ama Türkiye tüm görüşmelere rağman birliğin dışında kaldı. Müzakerelerin başlamasından kısa bir süre sonra Brüksel Ankara'ya herhangi bir üyelik teklifi yapmayacağını bildirdi. Görünüşte bu karar, Türkiye ile Kıbrıs arasında Kuzey Kıbrıs konusunda süregelen anlaşmazlıkla ilgiliydi.
Ancak gerçekte sebep; Fransa ve Almanya gibi AB'nin önde gelen ülkelerinin Türkiye büyüklüğünde ve ağırlığında bir ülkeyi birliğe kabul etmekte isteksiz olmasıydı.
Erdoğan'ın dönüştürücü gücü, Türkiye'nin hayal kırıklığı yaratan AB üyelik müzakereleriyle birleştiğinde, Türkiye'de Anadolu'nun sağlam bir şekilde yükselmesine yardımcı oldu.
Anadolu'nun bu yükselişi, Türkiye'nin son on yılda yaşadığı demografik değişimin ve eski laik elitlerin Türk toplumu üzerindeki etkisinin azalmasının bir ürünü.
Erdoğan yönetiminde Rusya ile ilişkiler gelişti. İki ülke tarihi rakipler ve Suriye, Libya, Güney Kafkasya ve Ukrayna'daki savaşlarda farklı saflarda yer aldılar. Ankara, Kiev'e çok önemli siyasi ve askeri destek sağlıyor.
Bu rekabete rağmen Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye'deki darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığı 2016 yılından bu yana yakın bir bağa sahip.
O dönemde Türkiye'nin Batılı müttefikleri, o zamanlar Başkan Barack Obama liderliğindeki ABD de dahil olmak üzere, travmatik darbe girişiminin ardından Türkiye'yi kucaklamayarak büyük bir fırsatı kaçırdılar.
Putin, başarısız darbeden sadece iki hafta sonra Erdoğan'ı ağırladı ve bugüne kadar süren bir dostluk kurdu. Bu da karşılığında Ankara ve Moskova'nın, çatışmanın farklı taraflarını destekleyerek Suriye ve Libya'da güç paylaşımı düzenlemeleri yapmasına olanak sağladı.
Yeni Türkiye
Yeni Türkiye'nin, hiçbiri ayrıcalıklı ya da sınıflandırılması kolay olmayan pek çok kimliği var.
Türkiye, eğer bir Ortadoğu devleti ise o zaman aynı zamanda bir Karadeniz gücü olan tek Ortadoğu devletidir. Türkiye eğer bir Avrupa ülkesi ise İran'a sınırı olan tek Avrupa devletidir. Ya da Türkiye eğer bir Avrasya gücü ise, NATO'ya ait olan tek güçtür.
Erdoğan, dünyanın Türkiye'nin etrafında dönmesiyle olayların merkezi olarak görülmekten hoşlanıyor.
Türkiye, Ukrayna'daki savaşta hakem olarak rol olmaya çalıştı, Güney Kafkasya'da aktif bir rol oynadı ve Afrika Boynuzu, Güney Kafkasya, Balkanlar ve Sahel'deki gücünü ortaya koydu.
Türkiye, özellikle bölgesel çatışmalarda yapıcı veya aracı olmaktan keyif alıyor ve bu da ülkenin zaten muazzam olan konumunu güçlendiriyor.
ABD, Hindistan ve Endonezya gibi diğer orta güçlere yaptığı gibi Türkiye'ye de olumlu davranmalı ve Türkiye'nin rakipleriyle güçlü bağları sürdürmesi konusunda hiçbir çelişki görmediğini kabul etmelidir.
2023 cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıktan sonra Erdoğan artık herhangi bir iç zorlukla karşı karşıya kalmıyor ve kariyerinde miras oluşturma aşamasına giriyor. Erdoğan, Türkiye’nin jeopolitik yolunu yeniden şekillendirdikten sonra, şimdi olumlu bir miras bırakmak istiyor.
Biden yönetimi, yeni Türkiye'yi kucaklamalı ve bu büyük güç rekabeti çağında Ankara'nın etkisinden yararlanmalıdır.
Türkiye artık Batı'ya teslim olma arzusundan vazgeçti ve ABD, çok taraflılığın kalıcı olduğunu kabul etmeli.