Arab News: Ortadoğu'da İsrail'e karşı yeni ittifaklar doğuyor
Türkiye, Suudi Arabistan ve İran gibi bölgesel güçler arasında yeni ittifaklar doğuyor. İsrail'in Gazze'deki saldırıları bölgedeki güvenlik yaklaşımlarını nasıl değiştirdi?
Son Güncelleme: 08.12.2025 - 01:36
Suudi Arabistan merkezli yayın organlarından Arab News'de, İsrail'in Gazze'deki orantısız saldırıları ve soykırımının ardından bölgede değişen dengelerin incelendiği bir analiz yayınlandı.
İsrail'in Gazze'deki orantısız saldırıları ve soykırımının ardından bölgedeki güvenlik ve müttefiklik ilişkilerinin değiştiği tespiti yapılan analizde, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan'ın Ortadoğu'nun başlıca bölgesel güçleri olarak yeni bir ittifaklık dönemine girdiği belirtildi.
Analizde ayrıca; her üç devletin de İsrail'e karşı sert bir tutum sergilediği ve değişen küresel dengeler ışığında yeni bir sürece imza atma yolunda ilerledikleri belirtildi.
İşte Arab News'de yayınlanan analiz:
Geçen hafta, üst düzey Türk ve Suudi yetkililer ayrı ayrı Tahran'ı ziyaret ederek, ortak endişelerini ve işbirliği olanaklarını masaya yatırdılar.
Geleneksel olarak Türkiye, İran ve Suudi Arabistan, Orta Doğu'nun başlıca bölgesel güçleri konumundadır. Bu ülkelerin işbirliği ve rekabeti bir boşlukta gerçekleşmez;. Aksine, bölgesel ve uluslararası dinamikler kritik bir rol oynar ve ilişkilerinin niteliği bu dinamikler tarafından şekillenir.
Son yirmi yılda, Ankara'nın hem Riyad hem de Tahran ile ilişkileri birçok iniş ve çıkış yaşadı. 2000'li yıllarda, ABD'nin Irak işgali sonucu İran'ın lehine olan bölgesel güç dengesi, Türkiye ve Suudi Arabistan'ı daha yakın ilişkiler kurmaya itti. 2010'larda, bölgesel gelişmeler nedeniyle Türk-Suudi ilişkileri gerginleştiğinde, Ankara ve Tahran Suriye gibi belirli dosyalarda işbirliği yaptı.
Ancak uluslararası politikada kalıcı düşmanlar veya ittifaklar yoktur, sadece kalıcı çıkarlar vardır.
Orta Doğu bunu birçok kez kanıtladı. Dünün düşmanı yarının müttefiki olabilir. Değişen jeopolitik ve ortaya çıkan güvensizlikler, ülkeleri bölgesel istikrar adına ideolojik farklılıkları bir kenara bırakmaya zorlar. Şu anda benzer bir durumun gelişmesine tanık oluyoruz.
Riyad ve Ankara'nın Tahran ile ilişkileri söz konusu olduğunda, işbirliği ve rekabet bir arada var olur ve bu da bir tür denge yaratır. Ancak bu devletlerin farklı bölgesel hedefleri olmadığını iddia etmek naiflik olur.
Son zamanlarda aralarındaki temasların yoğunlaşması, sadece diplomatik faaliyetlerin ötesine geçiyor gibi görünüyor. Daha çok, ilişkilerinin niteliğini değiştirme çabasını yansıtıyor. Diplomatik kalıpları da, bu üç gücün bölgesel işbirliği için alternatif bir çerçeve aradığını gösteriyor.
Türkiye ve İran, birçok bölgesel konuda farklı görüşlere sahip komşu ülkelerdir. Ancak, ilişkilerinin dinamikleri, kontrollü rekabet ve işbirliği arasında gidip gelmektedir. Farklı konuların birbirinden ayrılması, Tahran ve Ankara arasındaki ilişkilerin temel itici gücü olmuştur.
Ayrıca Türkiye, Suudi Arabistan ile İran arasındaki uzlaşmanın destekçilerinden biri olmuştur.
Bölgedeki değişen güvenlik dinamikleri ve güç dengeleri ile bu değişimlerin Tahran ve Riyad tarafından nasıl algılandığı, uzlaşmanın sürdürülebilirliğinin ardındaki temel faktörlerdir.
Güvenlik endişeleri, Gazze çevresindeki dayanışma ve bölgesel meseleler arasındaki etkileşim, Suudi Arabistan ile İran arasında devam eden sürecin anahtar unsurları olmuştur.
Bugün, bu üç güç arasında Filistin meselesi konusunda normatif bir konsensüs ve “bölgesel dayanışma” arayışı bulunmaktadır.
Nitekim ortak basın toplantısında, Türkiye ve İran dışişleri bakanları, Gazze'deki durum, Lübnan ve Suriye'deki gerilimler ve İsrail'in “yayılmacı politikaları”na ilişkin daha geniş endişeleri gerekçe göstererek, İsrail'i “Orta Doğu'daki istikrarın en büyük tehdidi” olarak gördüklerini belirtmişlerdir.
Yetkililer tarafından yapılan açıklamalar, bölgenin hassas bir döneme girmediğini, zaten içinde bulunduğunu vurguluyor ve dikkatler, ilişkilerinin bölgeyi yeni bir çatışma döngüsüne sürükleyebilecek gerilimleri nasıl yatıştırabileceğine odaklanıyor.
Haziran ayında İsrail İran'a saldırdığında, Ankara Tahran'ın kendini savunmak için “meşru” hakkı olduğunu savundu. Bu, İsrail'in eylemlerini kamuoyuna açık bir şekilde kınayan Riyad'ın görüşünü yansıtıyor.
İsrail'in saldırıları, bu ülkelerin bölgeye ilişkin güvenlik algılarını temelden değiştirdi.
Uzun süredir İran, hem Türkiye hem de Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri tarafından bölgedeki en büyük istikrarsızlık unsuru olarak görülüyordu. Ancak bugün bu rolü fiilen İsrail üstlendi.
Bu görüş, İran'ı izole etmenin tehlikelerine karşı uyarıda bulunan bazı KİK yetkililerinin açıklamalarında da yansıtıldı. Bu nedenle hem Türkiye hem de KİK ülkeleri, İsrail'in saldırganlığı karşısında İran'ın bölgede izole edilmesini önlemek için Batı ile olan bağlarını kullanmak istiyor.
Dahası, İran'ın vekil ağı önemli ölçüde zayıfladı. Bugünün İran'ı on yıl öncesinden farklı. Buna bağlı olarak parametreler değişti ve algılar da değişti.
Tahran da Ankara ve Riyad ile yeni diplomatik açılımları kullanmak istediğini işaret ediyor.
Her üç devlet de İsrail'e karşı sert bir tutum sergiliyor olsa da, mevcut ittifakları ideolojik değil, daha çok pragmatik niteliktedir. Ancak, ittifaklarını güçlendirmek için etkili bölgesel kurumları kullanmaları gerekmektedir.
Türkiye'nin NATO üyeliği, Suudi Arabistan'ın KİK üyeliği ve İran'ın Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliği, üçlü işbirliği için bölge çapında bir anlam ifade etmektedir.
Ancak, bu üç gücün de üyesi olduğu ve ortak sorunlarını ele almak için bir platform olarak kullanılabilecek bir örgüt de var. Türkiye, Suudi Arabistan ve İran, bu devletlerin bölgesel çatışmalara müdahil olduklarını göstermek için önemli bir platform görevi gören İslam İşbirliği Teşkilatı'nın aktif üyeleridir.
İİT, barışı savunmada önemli bir rol oynama potansiyeline sahip olsa da, üyelerinin İsrail'in saldırganlığının sona ermesini sağlamak için daha fazla adım atması çok önemlidir.
İİT'nin önemli üyeleri olan Türkiye, Suudi Arabistan ve İran, açık bir savaş olmasa da bölgesel istikrarsızlık olasılığından derin endişe duymaktadır.
Gazze savaşı sırasında, ortak bir diplomatik cephe düzeyinde bile olsa, sürdürdükleri işbirliği önemliydi. İşbirliklerini derinleştirmek ve İİT'nin rolünü ve statüsünü güçlendirmek için benzer türden bir işbirliği için sürekli ve daha somut çabalar gereklidir.
Kaynak:
Arab NewsİLGİLİ HABERLER

The Guardian: İsrail'in oluşturduğu 'ölüm bölgeleri' ve itiraflar!
The Economist: Liberal uluslararası düzen parçalanıyor mu?
The Diplomat: Türkiye'nin Orta Asya'da etkisini artırıyor
The Guardian: Avrupa, Ukrayna'yı Trump ve Putin'den kurtarabilecek mi?
Al Jazeera: Tek kutuplu diplomasi çağı sona erdi
Majalla: ABD'nin dünyadaki yeni öncelikleri ne?
DİĞER HABERLER
Majalla: ABD'nin dünyadaki yeni öncelikleri ne?
The Guardian: Avrupa, Ukrayna'yı Trump ve Putin'den kurtarabilecek mi?
Al Jazeera: Tek kutuplu diplomasi çağı sona erdi
Middle East Eye: BAE, Sudan'ın ardından Yemen'de iç savaşı nasıl tetikliyor?
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor


