Arab News: Türkiye Suriye'de ne planlıyor?
SDG'ye verilen sürenin sonuna gelinirken İsrail'in Suriye saldırıları da artıyor. Peki Türkiye'nin yeni dönemdeki Suriye politikası nasıl şekillenecek?
Son Güncelleme: 15.12.2025 - 01:14
Suudi Arabistan merkezli yayın organlarından Arab News'de, Esed rejimininin çöküşünün ardından geçen 1 yıldaki Suriye'deki gelişmelerin ve Türkiye'nin bundan sonra izlemesi beklenen politikaların değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin Esed rejiminin yıkılmasının ardından “en büyük kazanan” aktör olduğu ve bu durumu Suriye'nin istikrarını sağlamak için kullandığı belirtilen analizde, Türkiye'nin bundan sonra da gerek ülkenin küresel arenaya entegrasyonu gerekse de yeni Suriye'nin inşaası konusunda üstlenebileceği önemli roller olduğu belirtildi.
Analizde ayrıca; Suriye ve SDG arasında imzalanan 2025 Mart mutabakatının uygulanma sürecinin bu ayın sonunda dolacağına dikkat çekilerek, Suriye'de saldırganlığına devam eden SDG ve İsrail ile ilgili Türkiye'nin atacağı olası adımlara dair değerlendirmelere yer verildi.
İşte Arab News'de yayınlanan analiz:
Bir yıl önce Esad rejimi çöktüğünde, Ankara'nın Şam'daki yeni liderlikle yakın ilişkileri nedeniyle birçok kişi hemen “Türkiye, Suriye'deki en büyük kazanan” olduğunu ilan etti. Hatta ABD Başkanı Donald Trump bile aynı şeyi ima eden açıklamalarda bulundu.
Ancak geçen bir yıl içinde Türkiye, Suriye'de hakim bir rol peşinde olmadığını, aksine hem yurt içinde hem de yurt dışında meşruiyetini artırabilecek Ahmed Şeraa liderliğiyle dengeli bir ortaklık kurmak istediğini gösterdi.
Zira sonunda Ankara, Şam'da Türkiye için stratejik öneme sahip bir dost buldu.
Şaraa iktidara geldiğinden beri Türkiye, hem bölgesel hem de uluslararası alanda doğru sinyaller gönderiyor ve Ankara'nın söylemleri ve eylemleri açık bir tutarlılık sergiliyor.
Türkiye, bölgesel ve uluslararası paydaşlarla ilişkilerinde, Suriye'de sıfır toplamlı bir oyun algısı yaratmaktan özenle kaçınırken, yeni Suriye liderliği ile diğer aktörler arasında köprü görevi görmeye çalışıyor.
Türkiye'nin yaklaşımı, yeni liderliğe diğer aktörlerle yapıcı bir şekilde ilişki kurmak için yeterli siyasi alan da sağlıyor.
Denge politikası
Beşar Esed'in düşüşünün ardından Türkiye'nin Suriye ile doğrudan ilişki kurması şaşırtıcı değildi. Bu, derin insani, siyasi, askeri ve istihbarat bağları üzerine inşa edilmiş bir sürecin doğal sonucuydu.
Ankara, Esed'in düşüşünün Suriye'nin tüm sorunlarını çözmediğini, ancak ülkenin artık eskisi gibi aynı zorluklarla karşı karşıya kalmayacağını görüyor. Dolayısıyla, yeni dönem kendi zorluklarını da beraberinde getirmiş olsa da, yeni umutlar için de alan yaratıyor.
Bugün Suriye, Ankara'ya Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarına uygun, daha elverişli bir bölgesel düzen oluşturma fırsatı sunuyor.
Türkiye'nin, yeni Suriye'nin bu dönemin zorluklarını hafifletmesine yardımcı olmak için üstlenebileceği birkaç rol var.
Bunlardan biri, bölgesel bir konsensüs mekanizması oluşturmaktır. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Orta Doğu devletlerinin kendilerini etkileyen sorunları ele alırken “bölgesel sahiplenme” ilkesini benimsediğini söylemiştir.
Bölgesel sahiplenme, bölgemiz için yeni bir olgudur. Daha önce, devletler için bölgesel hakimiyete yönelik sıfır toplamlı bir yaklaşım temel kılavuz olarak kabul görüyordu.
Bölgesel mekanizmalar ve sorunlar
Bugün, Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye, Mısır'dan Suriye'ye kadar tüm devletler, ekonomik durumlarını iyileştirmek amacıyla bölgesel bağlantı projelerinden yararlanmak istemektedir.
Bu devletler, kendi yaşam alanlarında bir dayanak noktası olmadan, kargaşanın hüküm sürdüğü bir bölgede güvenli bir şekilde seyir yapamayacaklarını da bilmektedir.
İdealist siyaset artık bölgesel politikalarını şekillendirmemektedir. Hakim olan, saf realpolitik ve pragmatizmdir. Ancak bu, belirli bir dereceye kadar rekabet de beraberinde getirmektedir.
Esed sonrası Suriye'de Türkiye üç yönlü bir yaklaşım izlemektedir.
İlk olarak, Şam ile imzaladığı ikili anlaşma kapsamında Suriye silahlı kuvvetlerini eğitmeye başlamıştır.
Türkiye'nin Suriye'nin güvenliği için oluşturduğu operasyonel mekanizmalar şunlardır. Şam ve Ankara arasında ikili işbirliği, Lübnan, Irak, Ürdün, Suriye ve Türkiye'den oluşan bölgesel işbirliği komitesi ve ABD-Türkiye Suriye Çalışma Grubu.
İkincisi, Ankara, askeri yaklaşımını kalkınma ve yönetişim desteği ile tamamlamak üzere Suriye'nin “insani ve kurumsal kapasitelerini” destekleyecek bir program açıklamıştır. Bunun nedeni, Suriye'de kurumlara hala güven eksikliği ve mevcut kutuplaşmadır.
Üçüncüsü, Ankara Suriye'nin yeniden inşa projelerine katılmıştır. Türk şirketleri ve kamu kurumları savaş sonrası fırsatları yakalamak için hızlı hareket etmiş ve şu ana kadar 11 milyar dolardan fazla enerji ve havacılık sözleşmesi imzalamıştır.
Dolayısıyla, Esed döneminde olduğu gibi, Suriye konusunda sadece dışişleri ve savunma bakanlıkları değil, tüm hükümet ve sivil toplum kuruluşları kendi sorumluluk ve yetki alanları dahilinde Suriye'deki sorunlarla doğrudan ilgilenmektedir.
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye'nin yeniden inşasının büyük bir uluslararası destek gerektireceğini, çünkü mevcut tahminlere göre altyapının yeniden kurulması ve hayatın normale dönmesinin yaklaşık 216 milyar dolara mal olacağını belirtti.
Çöken ekonomiyi canlandırmak ve yatırımcıları çekmek için istikrarlı bir ortam şarttır.
Ancak, ortada duran en büyük sorun, Suriye Demokratik Güçleri gibi silahlı güçlerdir. Türkiye için SDG, kalıcı olarak çözülene kadar Suriye'deki en önemli sorun olmaya devam edecektir.
Esed sonrası dönemde Türkiye'nin en önemli önceliği, tüm silahlı güçleri tek ve birleşik bir Suriye ordusu altında toplamaktır.
Hakan Fidan, SDG'nin “dünyada hiçbir ülkenin iki ayrı silahlı gücü bulunmadığını” anlaması gerektiğini vurgulayarak, ikili askeri yapının kabul edilemez olduğu uyarısında bulundu.
SDG'nin zamanı daralıyor, zira Mart ayında Şam ile imzaladığı entegrasyon anlaşması bu ayın sonunda sona erecek.
Diğer yandan Ankara, Trump yönetiminin bu yeni dönemde Suriye hükümetiyle ilişki kurma fırsatı sağlamasından memnuniyet duyuyor. Ancak, özellikle ABD'nin İsrail'e koşulsuz desteği konusunda anlaşmazlıklar devam ederken, İsrail'in Suriye'deki artan saldırıları, Türkiye'nin hem güvenliği hem de ekonomik gelişimi için önemli engeller oluşturma potansiyeli taşıyor.
Türkiye, Suriye'deki askeri görev süresini önümüzdeki üç yıl için uzattı. Normalde her yıl gözden geçirilen bu görev süresi, ilk kez bu kadar uzun bir süre için uzatıldı. Bu durum, Türkiye'nin Suriye'deki güvenlik endişelerinin Esed'in düşüşüyle ortadan kalkmadığını, aksine hala var olduğunu ve Ankara'nın askeri seçeneklerinin açık olduğunu yansıtıyor.
Türk siyasi elitinin de kabul ettiği gibi, Türkiye son on yıllarda Irak ve Suriye'deki istikrarsızlık nedeniyle yüksek bir bedel ödedi. Dahası, bu dönemde acı dersler aldı.
İşte tüm bu dersler, geçtiğimiz yıl boyunca yapıcı ve stratejik olarak sabırlı olan Türkiye'nin Suriye politikasına rehberlik edecek.
Kaynak:
GDH Haber
GDH Digital Telegram kanalına abone olabilirsiniz.
İLGİLİ HABERLER
The Hill: Asya'daki “güç oyunu” nasıl şekillenecek?
The Telegraph: Erdoğan'ın zaferi Batı için bir meydan okuma
Teksas'ta İslam düşmanı provokasyon
VOX: Gölge filo stratejileri ve ABD'nin Venezuela hamlesi
Merz'den Pax-Americana uyarısı: "Avrupa başının çaresine bakmalı"
Binlerce Venezuelalı ABD'yi protesto etti
DİĞER HABERLER
VOX: Gölge filo stratejileri ve ABD'nin Venezuela hamlesi
The New Arab: İsrail bir sonraki savaşına hazırlanıyor
Real Clear World: Rusya Avrupa'ya karşı “gri bölge stratejisini” nasıl işletiyor?
The Center for European Policy Analysis: Derinleşen Çin-Rusya ekseni Batı için büyük tehlike
UnHerd: Trump Avrupa'yı nasıl fethetti?
Al Jazeera: İsrail neden Suriye'ye saldırıyor?
Foreign Policy: ABD'nin yeni “Güvenlik Stratejisi” Asya için ne anlama geliyor?
The Guardian: Avrupa artık kendi başına mı?
Majalla: ABD'nin dünyadaki yeni öncelikleri ne?
The Guardian: Avrupa, Ukrayna'yı Trump ve Putin'den kurtarabilecek mi?


