The European Council on Foreign Relations: Demografik değişim ve Avrupa için çalan alarm zilleri
Avrupa'nın yaşlanan ve azalan nüfusu Batı merkezli küresel düzen için alarm zillerini çaldırıyor! Peki yaşanan demografik değişimler küresel dengeleri nasıl etkileyecek?
Son Güncelleme: 08.06.2025 - 02:15
İngiltere merkezli düşünce kuruluşlarından The European Council on Foreign Relations'da, dünyada son dönemde hızlanan demografik değişimlerin, küresel sisteme olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Avrupa kıtasının, ekonomik byümeden enerji ve güvenliğe kadar çok sayıda başlıkta sıkıntı yaşadığına dikkat çekilen analizde, kıta için daha büyük tehlikenin ise yaşlanan ve azalan nüfus ile hızla yaşanan demografik değişimler olduğu tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; bu değişimin Batı merkezli küresel düzeni değiştirecek büyük bir potansiyele sahip olduğu belirtilirken, Avrupa ülkelerindeki nüfus verilerine dair de çarpıcı verilere yer verildi.
İşte The European Council on Foreign Relations'da yayınlanan analiz:
Avrupa, Rusya'nın saldırganlığından yavaş ekonomik büyümeye ve enerji krizine kadar birçok acil sorunla karşı karşıya.
Avrupalı politika yapıcıların bu sorunlara nasıl tepki vereceği, önümüzdeki on yıllarda kıtanın şeklini belirleyecek. Ancak, bir başka sorun var ki bu konudaki adımlar Avrupa'nın varoluşşsal krizi haline gelebilir.
Çoğu Avrupa ülkesinde doğum oranlarının düşmesiyle birlikte nüfus hızla azalıyor ve yaşlanıyor.
Bu eğilim, Avrupa'nın dünya ile ekonomik ilişkilerini etkileyebilir ve sadece bir kuşak sonrası için Avrupalıların refahını ortadan kaldırabilir.
Bu krizi aşmaları için neyin işe yarayıp neyin yaramadığını anlamak önemli.
Örnek olarak ilk akla gelen ve Avrupa'da şu anda yükselişte olan aşırı sağcı kesimler tarafından sıklıkla benimsenen, daha fazla çocuğu olan çiftlere vergi indirimi veya nakit yardımları gibi “doğum yanlısı” politikalar son derece maliyetli.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban yönetimindeki Macaristan hükümeti, vatandaşlarına dünyanın en cömert aile yardımlarını sunuyor. Bu alandaki harcamalar ülkenin GSYİH'sinin %5'ini aşıyor. Ancak buna rağmen doğum oranları neredeyse hiç değişmiyor.
Diğer yandan kürtaj kısıtlamaları ve yasaklarının etkisi konusunda ise çok fazla bilgi yok.
Önümüzdeki dünya
Bugün dünyada yaklaşık 8,2 milyar insan yaşıyor.
14. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa ve Asya'nın bazı bölgelerinde “Veba salgınının” sona ermesinin ardından kesintisiz bir nüfus artışı dönemi başladı ve neredeyse 700 yıldır insanlık durmaksızın büyüdü ve bu büyümenin çoğu, yaşam koşullarının belirgin şekilde iyileştiği 20. yüzyılda gerçekleşti.
Çok sayıda rapora göre küresel nüfus şu anda zirveye yaklaşmış olabilir. Ancak dünyanın en kapsamlı ve ayrıntılı demografik tahmini olan BM Dünya Nüfus Tahminleri'ne göre, küresel nüfus 2084 yılında 10,4 milyar kişiye ulaşacak ve zirve tarihi bu olacak.
Bu zirve, dünya genelinde nüfus artış hızının giderek yavaşlaması, ölüm oranlarının düşmesi ve yaşam beklentisinin uzaması sonucunda ortaya çıkıyor.
Bu eğilim, bir toplumun yüksek doğum oranları ve yüksek ölüm oranları olan bir durumdan, her ikisinin de önemli ölçüde düştüğü bir duruma doğru evrimleşmesi olarak tanımlanan “demografik geçiş” olarak adlandırılıyor.
Dünyanın farklı ülkeleri şu anda demografik geçişin farklı aşamalarında bulunuyor. En gelişmiş ekonomiler, çok düşük ölüm ve doğum oranlarıyla yüzleşiyor ve birçok durumda, bu ülkeler toplam nüfuslarında kademeli olarak büyük düşüşler yaşıyor.
Daha anlaşılır bir ifade ile dünya da giderek yaşlanıyor.
Düşük doğum oranları ve artan yaşam standartı beklentisi, nüfusun ortalama yaşının yükselmesine neden olurken, BM dahil uluslararası demografi raporlarına göre 2070'lerin sonlarında, dünya genelinde 65 yaşın üzerindeki kişilerin sayısı 18 yaşın altındaki kişilerin sayısını geride bırakacak.
Bazı gelişmiş ekonomilerde ise bu durum şimdiden gerçeğe dönüşmek üzere.
Örnek olarak 2023 sonu itibarı ile İtalya'da 65 yaşın üzerinde 14,3 milyon kişi varken, 18 yaşın altında sadece 8,9 milyon kişi var.
Önümüzdeki dönemde dünya daha da yaşlanacak ve küresel ortalama yaş 2025'te 30,6 iken 2050'de 35,8'e yükselecek.
Demografi ve küresel güç dengesi
Küresel demografik manzara son derece çeşitli ve bu eğilimler, küresel sahnedeki güç dengesini etkileyebilir. Batı ülkelerinin çoğu nüfus azalmasıyla karşı karşıya. Buna karşılık, Afrika ve Asya ülkeleri ise önümüzdeki on yıllarda nüfus artışının çoğunu oluşturacak gibi görünüyor.
Şüphesiz olarak bir devletin dünyadaki diğer devletlere karşı gücünü belirleyen birçok faktör var. Ancak bunların arasında nüfus büyüklüğü en önemli faktörlerden birisi olarak kabul ediliyor.
Zira; nüfusu azalan ülkeler, yüksek teknoloji ve üretim kapasitlerine ship olsalar bile, bu gücü devam ettirememe ve zayıflatma riskiyle karşı karşıya.
Nüfusu artan ülkeler ise, yakın gelecekte nüfuslarını küresel meselelerde etkilerini artırmak için kullanabilirler.
Milenyumun başında ABD'nin uluslararası hakimiyeti, yerini Çin'in yükselişiyle karakterize edilen daha üretken bir sisteme bırakmıştı. İşte bu örneğin de gösterdiği üzere, küresel demografik dinamikler, bu çok kutupluluğu daha da ileriye taşıyacak büyük bir potansiyele sahip.
Avrupa
BM tahminlerinin son revizyonuna göre, birkaç önemli Avrupa ülkesinin nüfusu 2025'ten önce zirveye ulaştı ve şu anda düşmeye başladı.
Örnek olarak; kıtanın nüfus bakımından en büyük ülkesi ve ekonomik gücü olan Almanya, düşüşe geçti ve önümüzdeki 25 yıl içinde yaklaşık 6 milyon vatandaşını “kaybedeceği” tahmin ediliyor.
Bu durum, ülkenin ihracat odaklı büyüme modeline darbe vurabilecek bir riski de beraberinde getiriyor.
İtalya'nın geleceği daha da vahim.
İtalya'nın ortalama yaşı bu yıl 48,2'den 2050'de 52,9'a yükselecek ve toplam nüfusu 59 milyondan 52 milyona düşecek.
Ülkenin kronik mali istikrarsızlığı, “baby boomer” neslinin işgücünden ayrılması ve yerini çok daha küçük bir nüfusa sahip genç neslin almasıyla büyük bir darbe alıyor.
İspanya'nın durumu da İtalya'nınkine benzer.
Yüzyıl sonuna kadar nüfusu artacak tek büyük euro bölgesi ekonomisi ise Fransa olarak kabul ediliyor.
Fransa'nın nüfusunun, doğurganlık oranı ve göçün sürdürülebilir katkısı sayesinde 2096 yılında 68,5 milyon kişi ile zirveye ulaşması bekleniyor. Ancak bu durumda da göçmenlerin sayısının Fransa'nın yerel nüfusunu geride bırakabileceği belirtiliyor.
Sonuç:
Dünya giderek daha az “Batı” odaklı hale geliyor ve küresel nüfusun giderek artan bir kısmı artık küresel güneyde yaşıyor.
Bu ülkelerin küresel etki gücünü artıracak olan şey ise, demografik avantajlarını önemli bir ekonomik büyüme ve kalkınmaya dönüştürebilme yeteneği olacak.
Şüphesiz çalışma çağındaki nüfusun büyüklüğü tek başına müreffeh bir gelecek ve yaygın bir etki sağlamak için yeterli değil. Ancak diğer ülkelerin bu konuda yetersiz olması, çalışma çağındaki nüfusun büyüklüğünün etkisini artırıyor.
Avrupa'nın iki stratejik rakibi Rusya ve Çin'in nüfusu da göz korkutucu görünüyor ve hem Avrupa için hem de Batı merkezli küresel düzen için alarm zillerini çaldırıyor.
Kaynak:
EFCRGDH Digital NSosyal hesabını takip edebilirsiniz.
İLGİLİ HABERLER
The Washington Post: Avrupa İsrail konusunda dönüm noktasına ulaştı
The Jerusalem Post: Türkiye'nin artan etkisi ve bölgesel dinamikler
The European Council on Foreign Relations: ABD-İran nükleer müzakere süreci neden çıkmaza girdi?
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Avrupalı liderlerden ABD'nin barış görüşmelerine sert eleştiri
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


