Halep Kalesi'ne gri mercekle bakınca
Halep Kalesi’nde Türk bayrağı dalgalanıyor, çarşı-pazarında Türk Lirası ile alışveriş yapılıyor, şehrin öz evlatları kendi ata topraklarına dönüyor.
“Kültür pesimizmi” kavramına kafayı taktığım dönemlerde, bu akımın iki önemli temsilcisi olan Spengler ve Freyer üzerine yoğun mesai harcamıştım. İşte bir şekilde tahrik ediyor, ilgi çekiyor, kendisine cezbediyor bu gri gözlüklü adamlar. Bir son gelişin, bir bitişin acısını yaşayan ve karşısındaki tabloda umutlandıracak hiçbir şey görmeyi beceremeyen herkesin gözlüğünün rengi gridir zannederim. Gök gri, tabiat gri, horoz şekerini yalayan o minicik sevimli kız çocuğunun beli sarı saçları gri… ne yapsın adam, gözündeki mercek gri!
Spengler ve Freyer’in ortak noktası, tıkanmış, bir adım daha ileri gitmesi mümkün olmayan kültürlerin geleceklerine yönelik sahip oldukları olumsuz hissiyat. Özellikle Batı medeniyeti, gelmiş olduğu nokta itibariyle giderek yavaşlamış, merkezkaç kuvvetine malik olmayan bir bisiklete benzer bunlara göre. Ha devrildi, devrilecek… bu, binlerce yıllık bir şişkinliğin neticesidir. Buna mukabil bir de kendisini artık gelişemeyecek noktaya ulaşana kadar büyütmeyi başaramamış, hatta belki buluğa ermeden iğdiş olmuş, yolun sonuna gelmiş kültürler var.
Bitmişliğin, tükenmişliğin, müflisliğin en önemli alameti gri gözlüktür erenler. Mütemadiyen müşteki, mütemadiyen sorunlu, hep nihilist, çoğunlukla agresif, bazen umutsuzlukla bitap… Bit pazarında müşterisi yok bir metâ. Henüz genç, çok genç ideolojilere müptela tiplere dönüyoruz; bir bakıyoruz ki bu ideolojiler henüz 100 sene dolmadan çaptan düşmüş, tıkanmış, yolun sonuna gelmiş, kendi kendini iğdiş etmiş. Ürettikleri insan tipi tahammül edilir gibi değil. Gördüğü her top patiskayı kefeni, rastladığı her çukuru kabri zanneden bedbin tiplere kaç dakika tahammül edebilirsiniz ki?
Cevabınız ne olacaktır bilemem; lakin sizlere kötü bir haberim var: Korkarım bir ömür tahammül etmek zorunda kalacaksınız eğer bu topraklarda yaşamak istiyorsanız. Sanki kavak ağacından yapılmış direk; genç ideolojilerin en köhnemişi, içi geçmişi, küflenmişi öyle bir insan malzemesi koydu ki önümüze atsan atılmaz, satsan satılmaz. Vicdan azabı gibi bir ömür taşıyacaksınız sırtınızda mecbur.
“Köre renk, sağıra ahenk olmaz” demişler. Kurban olayım kör ve sağıra… en azından zevk edemiyorlar; zevk edemediklerini anlayamıyorlar. Ya Huu bu yolun sonuna gelmiş hem kel hem fodul nihilistler anlayamadıkları gibi bir de içlerindeki teskin olmaz müştekiyi biraz olsun teselli edebilmek için anlayamadıkları her şeye bir de düşmanlık ediyorlar.
Şimdi Halep Kalesi’nde Türk bayrağı dalgalanıyor, çarşı-pazarında Türk Lirası ile alışveriş yapılıyor, şehrini öz evlatları kendi ata topraklarına dönüyor diye neden çıldırır sizin köyün delileri? Bir cevabınız var mı Allah aşkına?
Bazılarının ideolojik bagajları var bunu biliyoruz bunlara sözümüz yok. Velakin aklı ideolojiyle basacak kader gelişmemiş bir güruh da var ki bunlar sırf adet yerini bulsun, alışıldık şikayetlere bir yenisi eklensin, nihilizmin bayrağı gönderden inmesin diye karalar bağlamış durumdalar. Bakın bunlardan birkaçını tanıyorsanız eğer rica ederim söyleyin yapmasınlar böyle şeyler. Dibe vurduklarını, sona geldiklerini, artık tıkandıklarını bas bas bağırıyorlar. İş mi Allah aşkına?
Maalesef farkındayız ve biliyoruz, bu bir bitmişlik, sona gelmişlik, hakikatten düşmüşlük halidir. Biliyoruz, biliyoruz bilmesine de ne de olsa nostaljik saplantılarımız sebebiyle hala konduramıyoruz. Halbuki ayan beyanı ortada, basbayağı bitikler bildiğiniz. Ha bir de kel ve fodullar dedik ya, fodulluklarının şanlı yürüsün diye bizlere hiç kimsenin aklına gelmediğini zannettikleri komplo teorilerinden dem vurup zekamıza acıyorlar. Yıllardır ufka bakıp “ kara göründü” diye bağıranları var, lakin gemileri karaya nicedir oturmuş; arka taraflarına baksalar oturdukları karayı görecekler ve yolun sonuna geldiklerini idrak edecekler. Bunu da yapamıyorlar… Hareketsiz, bitmiş, sona ermiş bir hikayede rol alacağım diye kendilerini mutsuz, bizleri huzursuz edip duruyorlar. Bütün hikaye budur…