Hint-Pasifik bölgesinde yeni krizin adı: Bongbong Jr. Marcos
Ukrayna gibi küresel jeopolitik rekabetin en sert yaşandığı bölgelerden biri olan Güney Çin Denizi’nde, çıkarları Pekin yönetimi ile çatışan Filipinler’de devlet başkanlığı koltuğu 30 Haziran’da el değiştirecek.
Ukrayna gibi küresel jeopolitik rekabetin en sert yaşandığı bölgelerden biri olan Güney Çin Denizi’nde, çıkarları Pekin yönetimi ile çatışan Filipinler’de devlet başkanlığı koltuğu 30 Haziran’da el değiştirecek. 2016 yılında ulusalcı-popülist çizgideki Rodrigo Duterte’yi tercih etmişti Filipinler halkı. Duterte’nin uyuşturucu ile mücadele adı altında yürüttüğü yargısız infaz operasyonları uluslararası kurumların eleştirilerine konu olmuş, bu eksantrik karakterin eski ABD Başkanı ve Avrupa Birliği’ne sinkaflı hitapları uzun süre uluslararası basını da meşgul etmişti. Filipinler’deki seçmen iradesi 2022 yılında da ilginç bir sonuç verecek şekilde tecelli ederek, ülkenin eski diktatörü Ferdinand Marcos’un oğlu Bongbong Jr. Marcos’u devlet başkanlığı koltuğuna uygun buldu.
Bongbong Jr. Marcos 9 Mayıs’ta düzenlenen seçimle ülkenin 17’inci cumhurbaşkanı olmaya hak kazandı. 100 milyonu aşan nüfuslu Filipinler’de seçmenlerin yüzde 83’ü sandık başına gitti. Marcos geçerli oyların yüzde 58,77’sini yani 31 milyon 629 bin 783’ünü aldı. Bu en yakın rakibi Francis Pangilinan’ın oylarının iki katıydı. Marcos 30 Haziran’da koltuğu resmen devralacak.
Batı dünyası Bongbong Jr. Marcos’un Filipinler Devlet Başkanı olmasının parlamenter demokrasi için bir tehdit olduğu görüşünde. Bu yaklaşıma kaynaklık eden Marcos ailesinin geçmişine kısaca bir bakalım.
Filipinler, 16’ıncı yüzyılda İspanya tarafından sömürgeleştirildi. 1898’deki ABD-İspanya savaşı sonrasında ise Filipin Adaları ABD toprağı haline geldi. İkinci Dünya Savaşı’nda Japon işgaline uğrayan ülke, savaşın hemen ertesinde 1946’de bağımsız oldu. Ancak bağımsızlıkla beraber başlayan demokratik sürecin ömrü uzun olmadı. 1965 yılında sahneye çıkan Ferdinand Marcos, bağımsızlık talep eden Moro Müslümanlarına yönelik katliamlarıyla Hristiyan çoğunluğun desteğini kazanarak devlet başkanlığına seçildi. 1972 yılında terör saldırılarını bahane ederek olağanüstü hal ilan etti anayasayı askıya aldı. Filipinlerde 1986 yılına kadar sürecek diktatörlük dönemi başladı. ABD’nin mutlak desteğine sahip Diktatör Marcos, aralarında en güçlü rakibi Benigno Aquino’nun da bulunduğu 3 binden fazla siyasi muhalifini öldürttü. Din adamları, öğrenciler ve gazetecilerin aralarında bulunduğu 70 binden fazla kişiyi tutuklattı. 1986’da başlayan halk ayaklanması Ferdinand Marcos’un sonunu getirdi.
Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan değişen küresel konjonktürü de dikkate alarak Pasifik bölgesindeki en yakın müttefiki olan diktatörü görevi bırakmaya ikna etti. Ancak Washington yönetimi yine de kadim dostunun üzerindeki koruma şemsiyesini eksik etmedi. Marcos ailesinin ABD eyaleti Hawaii’de 5 yıl sürecek sürgün hayatı başladı.
Diktatör Marcos ve ailesi hakkında yürütülen soruşturmalar, bu ailenin yolsuzluk alanında rakipsiz bir ünü olduğunu ortaya koydu. Ferdinand Marcos ve First Lady İmelda Marcos bir ülke hazinesinden en çok para çalan çift olarak Guinness Rekolar Kitabı’na dahi girdiler. Ailenin Filipinler Merkez Bankası’ndan çaldığı paranın miktarının 10 milyar doları bulduğu hesaplandı. Yürütülen soruşturmalar neticesinde Filipinler devleti bu paranın 3 buçuk milyar dolarlık kısmını geri alabildi. 1 Temmuz’dan itibaren bu paraların akıbetini soruşturmakla görevlendirilen kurulun başına da babası ülkeyi soymuş olan Bongbong Jr. Marcos geçecek. Kaderin garip bir cilvesi dedikleri bu olsa gerek.
İktidardan uzaklaştırıldıkları dönemde First Lady İmelda Marcos’un başkanlık sarayındaki gardrobu başlı başına bir yolsuzluk abidesi olarak nitelenmişti. İmelda Marcos ülkeyi terk ederken geride kimi kaynaklara göre 3 bin, kimi kaynaklara göre ise 7 bin çiftten fazla ayakkabıdan oluşan koleksiyonunu bırakmıştı. 15 mink kürk, lüks markalardan satın alınmış 508 elbise, 888 el çantası da İmelda Marcos’un Manila’da bıraktığı eşyalarından bir kısmıydı.Filipinler hükümeti daha sonra Marcos döneminin yolsuzluklarının simgesi olarak İmelda’nın ayakkabılarını müzede sergiledi. Ancak ABD gümrük kayıtları İmelda Marcos’un geride kalan eşyalarına üzülmesine gerek kalmadığını gösteriyordu. Eski First Lady Hawaii’den ABD topraklarına giriş yaparken yanında bol miktarda nakit para, tahvil, mücevher ve altın külçeleri taşımıştı.
Tüm bu yolsuzluk ve cinayet arşivi Ferdinand Marcos’un 1989’daki ölümünden 2 yıl sonra Marcos ailesinin Filipinler’e dönmesine hatta yeniden siyasete atılmasına engel olmadı. Dahası Devlet Başkanlığı koltuğuna oturmaya hazırlanan Bongbong Jr. Marcos, babasının diktatörlüğü döneminde yaşananlara dair özür dilemesini gerektiren bir durum olmadığını 2015 yılında ABS-CBN yayın kuruluşuna verdiği röportajda açıkça ifade etti: “Yapılan binlerce kilometre yol için mi özür dileyeceğim? Pirinçte kendi kendimize yetmemizi sağlayan tarım politikası için mi özür dileyeceğim? Elektrik üretiminde gelinen nokta için mi özür dileyeceğim? Asya’daki en yüksek okur yazarlık oranı için mi özür dilemeliyim? Ne için özür dileyeceğim?” Görüldüğü üzere Bonbong’un kitabında insan hakları başta olmak üzere evrensel hukuka dair değerler ilk sıralarda yer almıyor.
Bongbong Jr. Marcos’un Filipinler Devlet Başkanı olması ile beraber, Manila yönetiminin ABD’ye mi yoksa Çin’e mi yakın bir politika izleyeceği konusu da gündeme geldi. Güney Çin Denizi münhasır ekonomik bölgesinin paylaşımı konusunda Filipinler de Tayvan, Malezya, Brunei ve Vietnam gibi Çin ile sorun yaşayan ülkeler arasında. Güney Çin Denizi’ndeki doğalgaz, petrol ve balıkçılık kaynaklarının paylaşımına dair yaşanan sorunların Filipinler’i Çin ile sıcak çatışmaya sürüklemesi ihtimal dahilinde. Spratly Adaları hem enerji kaynaklarının kontrolü hem de askeri açıdan Çin-Filipinler ilişkilerinin odağında yer alıyor. 2012 yılında her iki ülke donanmaları ve balıkçı filoları arasında yaşanan gerilim, siber saldırılara kadar uzanan bir örtülü çatışmanın başlangıcı olmuştu.
ABD, Bongbong’un babasının diktatörlüğüne yıllarca kol kanat germiş ve topraklarını sürgün yılları için Marcos ailesine açmış olsa da, yeni Marcos döneminin ABD yanlısı bir politika güdeceğini söylemek pek mümkün değil. Bongbong Jr. Marcos ile ABD Hazine Bakanlığı arasında 350 milyon dolarlık bir vergi davası hala devam ediyor. Buna karşılık olarak Bongbong’un yeniden siyaset sahnesine girmesiyle beraber Çin ile geliştirdiği sıkı mali ilişkileri olduğu anlaşılıyor. Çin Halk Cumhuriyeti bu ilişkiyi 2007 yılında Marcos ailesinin sadık seçmen kitlesinin yaşadığı Ilocos Norte bölgesinde konsolosluk açarak taçlandırdı.
Devlet Başkanlığına seçilmesinin ardından hem ABD Başkanı Biden hem de Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi, Bongbong Jr. Marcos’u arayarak tebrik ettiler. Bongbong, Şi ile görüşmesinin ardından Çin Devlet Başkanı Şi’nin kendisi ile daha uzun ve yüz yüze görüşme yapmak istediği bilgisini de kamuoyu ile paylaştı. Pekin ile yakın ilişkiler geliştirmeye yatkın olsa da Marcos hanedanının iktidardaki yeni üyesinin, aile mirasının da etkisiyle çıkarlarının peşinde gitmeye yakın bir lider olduğunu gözardı etmemek gerekiyor. Bongbong’un Filipinler’in bugüne kadar yürüttüğü denge politikasında yapacağı yanlış bir hamle Hint-Pasifik bölgesinde beklenen çatışmanın fitilini Tayvan’dan önce ateşleyebilir. DEAŞ’a biat etmiş terör gruplarının son 5 yılda Filipin Adaları’nda artan eylemleri gözönüne alındığında Manila yönetimini Bongbong döneminde çok karmaşık problemlerin beklediğini söylemek sürpriz olmayacaktır.