Hoover Institution: ABD'nin bitmeyen savaşları ve "düşman üretme" ihtiyacı
ABD; “terörizm ile savaş için girdiği” Irak, Afganistan ve Suriye noktalarda başarısız oldu hatta kaosu artırdı. ABD'nin “terörizm ile savaş” stratejisi, “düşman üretme” ihtiyacı nedeniyle mi hayata geçirildi?
ABD merkezli düşünce kuruluşu Hoover Institution'da, ABD'nin Soğuk Savaş sonrası dönemdeki dış politikasının ve “terörizm ile savaş” stratejisinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Askeri sanayinin düşmanlar olmadan hayatta kalamayacağı tespitine yer verilen analizde, ABD'nin de bu hedef doğrultusunda 2. Dünya Savaşı sonrasında önce Soğuk Savaş ardından da 11 Eylül ile birlikte “terörizmle savaş” adı altında yeni düşmanlar yaratan bir strateji izlediği belirtildi.
ABD'nin "Terörle Savaş" olarak başlattığı Irak, Afganistan ve Suriye gibi noktaların neredeyse tamamında başarısız olduğuna da dikkat çekilen analizde, bu noktaların tamamında kaosu tetiklediğine de dikkat çekildi.
İşte Hoover Institution'da yayınlanan analiz:
Askeri ve endüstriyel sanayinin düşmanlara ihtiyacı vardır. Çünkü düşmanlar olmadan yok olur gider.
Nitekim İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda bu devasa güç kompleksi bir krizle karşı karşıya kaldı, ancak yeni bir düşmanın keşfedilmesiyle kurtuldu: Komünizm.
Soğuk Savaş'ın sonunda da, silah üreticileri ve destekçileri korkunç bir kriz yaşadı. İnsanlar "barışın getirisinden", yani dünyanın her yıl silahlanmaya harcadığı trilyon doların yapıcı bir şekilde kullanılmasından söz ediyordu.
Ancak askeri ve endüstriyel sanayi, bu defa da tam zamanında gelen11 Eylül saldırıları ile "barışın getirisi" kabusundan kurtuldu.
Şüphesiz dünyadaki milyarlarca insana göre; 11 Eylül saldırılana karşı askeri müdahale yerine polis müdahalesi daha uygun olurdu. Bush Yönetimi hızla bir savaş durumunun var olduğunu ve savaş kurallarının yürürlükte olduğunu ilan etti. Ve bu tarihten sonra bu defa Kominizim ve Soğuk Savaş'ın yerini "Terörizmle Savaş" başladı.
11 Eylül 2001 olaylarına verilen bu aşırı tepkiyi, büyük ölçüde silah üreticileri ve savaş yanlıları destekledi. Zira; bir savaş durumu ve düşmanlar olmasaydı, bu devasa sanayi ve gruplar yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalırdı.
Diğer yandan ABD'nin başlattığı bu "Teröre Karşı Savaş "ın amacı gerçekten dünyayı terörizm tehdidinden kurtarmak olsaydı, insansız hava araçlarıyla yapılan nokta atışı suikastler (Bin Ladin gibi) yeterli olurdu.
Ancak asıl amaç kesinlikle bu değildi. Asıl amaç; sürekli bir savaş hali yaratmak ve böylece askeri-endüstriyel sanayinin karını arttırmak ve insanları diri tutmaktı. Nitekim bu tür yöntemler akla gelebilecek en iyi yöntemlerdir.
"Terörle Savaşı" başlatan tüm olaylara baktığımızda ise neredeyse tamamının şüpheli ve büyük ölçüde başarısız olduğu görülebilir.
Irak işgalinde kitle imha silahları bulunamadı, Afganistan'da savaşacılacak tarafın amacı anlaşılamadı ki nihayetinde ABD çekildi, Libya ve Suriye'de ise kao devam ediyor ve yapılan müdahaleler durumu daha da kötü hale getirmiş gibi görünüyor.
Sonuç olarak; askeri-endüstriyel sanayiye mensup olanlar için sürekli savaş bir nimettir. Ancak dünya halklarının çoğunluğu için bir lanettir.
Nükleer savaş
Caydırıcılık kavramındaki diğer kusurları tartışmadan önce, "kitlesel nükleer misilleme" fikrinin etik açıdan tamamen kabul edilemez olduğu çok açık bir şekilde söylenmelidir.
Kitlesel ölçekte misilleme doktrini sadece genel insani ahlak ve sağduyu ilkelerini değil, aynı zamanda her büyük ülkenin ve dinin etik ilkelerini de ihlal etmektedir.
Önemli kusurlardan biri, nükleer savaşın teknik kusurlar ya da insan hataları nedeniyle kaza ya da yanlış hesaplama sonucu meydana gelebileceğidir. Soğuk Savaş'ın sona ermesine rağmen nükleer başlık taşıyan binlerce füzenin hala dakikalarla ölçülen yarı-otomatik tepki süresiyle alarm durumunda tutulması bu olasılığı arttırmaktadır. Radar ekranındaki bir sinyalin değerlendirilmesindeki hata nedeniyle nükleer bir savaşın tetiklenmesi tehlikesi her zaman mevcuttur.
Örneğin, bir grup bilim adamı ve askeri liderin de katıldığı ve BBC tarafından yapılan bir araştırmada, dünya atmosferine girip patlayan küçük bir asteroidin bir füze saldırısı sanılması halinde bir nükleer savaşı tetikleyebileceğinden endişe edildiği ortaya konuldu.
Birçoğu caydırıcılık sistemi hakkında yeterli bilgiye sahip olan ve bu sistemin bir parçası olan bir dizi önde gelen siyasi ve askeri şahsiyet bile kazara bir nükleer savaş tehlikesine ilişkin endişelerini açıkca dile getiriyor.
Örnek olarak General Curtis E. LeMay yaptığı değerlendirmede;
"Bana göre, dünyada oluşacak olan genel bir savaş, taraflardan herhangi birinin kasıtlı saldırısından ziyade bir dizi siyasi yanlış hesaplama ve kazayla büyüyecektir."
ifadelerini kullandı.
Buna rağmen ABD, önümüzdeki on yıl içinde ülkenin nükleer cephaneliğini "modernize etmek" için 1.7 trilyon dolar harcamayı planlamaktadır.
Savaş her zaman çılgınlıkta ve her zaman tarifsiz acıların, ekonomik israfın ve yaygın yıkımın nedenidir. Savaş her zaman yoksulluğun, nefretin, barbarlığın ve sonu gelmeyen intikam döngülerinin kaynağıdır ve öyle olmaya devam edecek gibi görünüyor.