gdh'de ara...

HTŞ’nin Afrin’e girmesi Türkiye’nin Suriye politikasını tehdit ediyor

Geçtiğimiz haftasonu kamuoyunda dikkati çekmeyen ancak Türkiye için son derece önemli bir gelişme yaşandı. Türkiye tarafından terörist olarak nitelendirilen ve Astana Süreci bağlamında mücadele edilmesi gerekliliği hususunda mutabık kalınan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) Afrin’e girdi.

1. resim
21.06.2022

Geçtiğimiz haftasonu kamuoyunda dikkati çekmeyen ancak Türkiye için son derece önemli bir gelişme yaşandı. Türkiye tarafından terörist olarak nitelendirilen ve Astana Süreci bağlamında mücadele edilmesi gerekliliği hususunda mutabık kalınan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) Afrin’e girdi. Örgütün Afrin’e girmesi, Suriye’de Türkiye Cumhuriyeti tarafından kurulan dengeyi ve Türkiye’nin güvenli bölge projesini doğrudan tehdit eden bir gelişmedir. Her ne kadar HTŞ ertesi gün tamamen Afrin’den çekilmiş olsa da, bu olayın cereyan etmesi önemli hususlara dikkat çekme gerekliliğini ortaya koymuştur. Zira bu hadise Suriye Milli Ordusu (SMO) içerisinde yaşanan süreçlerin doğru yönetilmemesi sonucunda ortaya çıkmıştır.

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı bölgesinde Ahrar el Şam ile Cephe Şamiye arasında yaşanan çatışmalarda Cephe Şamiye üstünlüğü ele geçirdi. Bunun üzerine İdlib bölgesinden Ahrar el Şam ve HTŞ’nin Afrin’e girmesi sonucunda Afrin’in tüm güney hattı Ahrar el Şam ve HTŞ kontrolüne geçti. SMO grupları HTŞ ve Ahrar el Şam’a karşı direnmezken, daha sonra yapılan anlaşma gereğince HTŞ ve İdlib’teki Ahrar el Şam birlikleri İdlib’e geri döndü ve ele geçirdikleri bölgeleri teslim etti. Cephe Şamiye de Ahrar el Şam’dan ele geçirdiği bölgeleri geri teslim etti. Basit bir iç çatışma olarak görülebilecek bu olay, aslında birçok soruna işaret etmektedir.

Son derece karışık olan bu süreci en kolay yolundan anlamak için üç farklı olayı ele almak gerekir. Birincisi Ahrar el Şam’ın içerisinde yaşanan darbe girişimi. İkincisi Ebu Emşe isimli komutanın liderliğindeki Sultan Süleyman Şah Tugayı’na ilişkin mahkeme kararların uygulanmaması. Üçüncüsü de SMO’daki en büyük grup olan Cephe Şamiye’nin önemi ve Türkiye ile ilişkisi.

Ahrar el Şam Suriye’deki savaşın ortaya çıkması sonrasında tüm Suriye hattındaki en büyük askeri yapıydı. Ancak daha sonraki süreçte İdlib bölgesindeki hakimiyetini HTŞ’ye karşı kaybetti. İdlib’in HTŞ’nin kontrolüne geçmesini engellemek için büyük mücadeler veren Ahrar el Şam’ın bu süreçten mağlup ayrılması, daha sonra Rusya’nın İdlib’in büyük bir bölümünü ele geçirmesine yol açmıştır. 

HTŞ’nin İdlib’te hakim olması sonrasında Ekim 2020’de Ahrar el Şam içerisinde bir darbe girişimi gerçekleşmiştir. HTŞ desteğini alan Ahrar el Şam'ın eski lideri Hasan Sufan, Ahrar el Şam’daki yönetimi ele aldığını deklare etmişti. HTŞ desteği ile Ahrar el Şam karargahlarını basıp kontrol etmeye başlamıştı ki, Ahrar el Şam’ın lideri Cabir Ali Paşa darbeyi kabul etmeyip direnmeyi tercih etti. Bunun üzerine Ahrar el Şam’ın büyük çoğunluğu Cabir Ali Paşa’ya biatlarını yenilediler. Darbe girişimi durduruldu ve başarısız oldu. Ahrar el Şam’ın ikiye ayrılması sonrasında daha az güce sahip Hasan Sufan tarafı ile Cabir Ali Paşa arasında Türkiye’nin de rol aldığı bir anlaşma yapıldı. Cabir Ali Paşa görevinden istifa etti, yerine yeni bir liderlik seçildi. Ancak seçilen yeni liderlik uzlaşı sonucunda oluştuğu için zayıf ve güçsüzdü. Bunu fırsata çeviren Hasan Sufan yanlısı ekib zamanla Ahrar el Şam içerisinde kontrolü ele geçirebildi. HTŞ’nin sağladığı destek de bu süreçte etkin oldu. Ahrar el Şam’ın sıkletini temsil eden birçok lider ya ayrıldı, ya sivil alana geçti ya da grup içerisinde pasifize edildi. Böylelikle yıllardır HTŞ’ye karşı savaşmış ve direnmiş Ahrar el Şam, HTŞ’nin etkisi altındaki bir gruba dönüştü.

Bilinmesi gereken birinci konu Ahrar el Şam’da yaşanan değişim. İkincisi ise SMO’ya bağlı Sultan Süleyman Şah Tugayı’nın lideri Ebu Emşe. Ebu Emşe’nin kurduğu Sultan Süleyman Şah Tugayı'nın merkezi Afrin’in batısındaki Şeyh Hadid bölgesinde bulunmaktadır. 

Afrin bölgesinde SMO gruplarınca yerel halka karşı yapılan olası suçları incelemek ve sivillerin haklarını korumak için Cephe Şamiye önderliğinde bir heyet kurulmuştu. Bu heyette yer alan yargıç ve alimler sivil halkın şikayetlerini dinliyordu. Evine veya malına el konulan yüzlerce sivil bu komisyon sayesinde SMO askerlerinden evlerini veya mallarını geri alabiliyor ve adalet yerini buluyordu. Komisyonun sıradan askerlere karşı başarılı olmasının ardından, subay rütbesinde bazı kişilere karşı da etkisini ispat etmeyi başardı. Bu başarıyı gören siviller Sultan Süleyman Şah Tugayı lideri Ebu Emşe’ye yönelik şikayetlerini de dile getirmeye başladı. Şikayetlerin birikmesi üzerine harekete geçen komisyon Ebu Emşe aleyhinde karar aldı. Ancak kararın Ebu Emşe tarafından reddedilmesi üzerine, Ebu Emşe’nin de onayladığı yeni bir mahkeme heyeti kuruldu ve bu heyet kendisini yargıladı. Mahkemenin sonucu ise Ebu Emşe’nin tüm görevlerini bırakması, Afrin’i terk etmesi ve bir daha devrim hareketi içerisinde yer almaması oldu. Ancak Ebu Emşe bu kararı uygulamayı da reddetti. Komisyonun arkasındaki silahlı güç olan Cephe Şamiye zorla mahkeme kararını yürürlüğe koymak ile tehdit edince, Sultan Süleyman Şah Tugayı Heyet Sariyun lil-Tahrir’e katıldı. Sultan Murad liderliğinde kurulan bu yeni oluşum Cephe Şamiye’nin SMO içerisindeki gücünü dengelemek üzerine oluşturulan SMO içindeki bir ittifaktı.

Sultan Süleyman Şah Tugayı’nın diğer SMO gruplarının himayesine girmesi üzerine Cephe Şamiye tereddüt etse de, harekete geçip mahkeme kararını uygulatmayı arzulamıştır. Ancak tam bu esnada, Cephe Şamiye’ye bağlı Ahrar el Şam’ın doğu yapılanması Cephe Şamiye’den ayrıldığını deklare etmiştir. Ahrar el Şam’ın bu hareketi Cephe Şamiye tarafından bir ihanet olarak görüldü ve Ebu Emşe’ye yönelik mahkeme kararının uygulamasını engellemek üzere yapıldığı değerlendirildi. Bunun üzerine Cephe Şamiye Ebu Emşe’yi bırakıp Ahrar el Şam’ın doğu kanadına odaklandı. Tekrar gruba dönmesi için baskılar kurdu, fakat başarı elde edemedi. Ardından iki tarafın kabul ettiği bir mahkeme kuruldu. Mahkeme kararı Ahrar el Şam’ın doğu kanadının ya Cephe Şamiye’ye tekrar katılması veya İdlib’e ana Ahrar el Şam yapılanmasına dönmesi oldu. Ancak bu mahkeme kararı da uygulanmadı. Bunun üzerine Cephe Şamiye askeri olarak harekete geçti ve Ahrar el Şam’ın doğu kanadına karşı saldırı başlattı. Ahrar el Şam ise HTŞ’den yardım isteyip İdlib’ten Afrin’e girerek Cephe Şamiye’yi durdurmayı başardı. Askeri olarak HTŞ üstünlüğünü gösterdi. Afrin bölgesinde bulunan Ahrar el Şarkiye haricindeki tüm diğer SMO gruplarının da HTŞ’ye karşı direnmeye çalışmaması üzerine, Cephe Şamiye savaşma yerine sulh yolunu seçti ve karşılıklı olarak geri çekilme kararı alındı.

Olayı anlamak için geriye kalan ve bilinmesi gereken son husus Cephe Şamiye’nin önemi ve Türkiye ile ilişkisi. Cephe Şamiye devrim sürecinde ortaya çıkan ve Halep’in çoğunluğunu rejimden almayı başaran Abdulkadir Salih liderliğindeki Liva Tevhid’in devamıdır. Doğrudan Halep halkından gücünü alan bu yapı, Halep’i kontrol etmiştir. Halep şehrinden hem DAEŞ’ı hem de HTŞ’nin öncüsü Nusra Cephesi’ni kovmuştur ve bir daha sokmamıştır. Halep’in düşmesinin ardından Halep’in kuzeyindeki Azez merkezini kurmuştur.

SMO grupları arasında en büyüğü olmakla kalmayıp, ekonomik olarak da özgün kaynaklara sahip olan ve Türkiye’ye bağımlılığı SMO içerisinde en az olan gruptur. Yapı itibariyle diğer SMO gruplara göre daha otonom bir karar alma yetisine sahiptir. Suriye devrimin önde gelen birçok kişi ve yapı tarafından Suriye devrimin temsilcisi olarak görülmekte ve özellikle Suriyeli İslam alimleri tarafından benimsenmektedir.

Yaşanan bu iki süreç, Cephe Şamiye’nin önemini ve Türkiye ile ilişkilerini göz önünde bulunduran yabancı devletlerde yaşayan Suriyeli sözde kanaat önderleri, HTŞ’nin Afrin’e Türkiye’nin izni olmadan giremeyeceğini ve bu olayın aslında Türkiye’nin Cephe Şamiye’ye bir uyarısı olduğunu ifade etmektedir. Cephe Şamiye üzerinden tüm Suriyeli yapılara tam itaat göstermediklerinde başlarına nelerin gelebileceğinin uyarısının olduğu algısı oluşmaktadır. Türkiye’nin elbette böyle bir politikası yoktur. Türkiye, tüm Suriyeli aktörleri tam itaat eden ve otonom alana sahip olmayan aktörlere dönüştürmek istese dahi bunu HTŞ üzerinden yapmayı tercih etmeyecek, kendisi yapacak güce ve kudrete sahiptir. Ancak bu oluşturulmaya çalışılan algı ile Türkiye’de Suriyelilere karşı artan ırkçılık bir araya getirilirse, Türkiye’nin Suriye politikasının temeli hedef alınabilir. Türkiye’yi ve Türkiye’nin Suriyeli müttefiklerini dışarıdan saldırılar ile çökertemeyenler, içeriden dezenformasyon ve yönlendirme ile aynı hedefe ulaşmalarına izin verilmemelidir.