İran ile Suudi Arabistan Çin’in enerji güvenliği için mi barıştı?
💢 Tahran-Riyad hattındaki normalleşme sürecinde Pekin’in arabuluculuğu ne anlama geliyor?
💢 Çin'in beklentileri neler?
Ortadoğu’da özellikle de Arap Baharı sürecinde ideolojik, mezhepsel ve jeopolitik rekabet içerisine giren İran ve Suudi Arabistan, Suriye’den Yemen’e kadar farklı ülkelerde uzun yıllar boyunca yürüttükleri vekalet savaşlarının ardından Çin’in arabuluculuğunda Mart 2023’te imzalanan anlaşmayla ilişkilerini normalleştirmeye başladı. Ağustos 2023’te de taraflar, yedi yıl aranın ardından karşılıklı olarak büyükelçi atadı ve böylece yürütülen normalleşme sürecinde mühim bir eşik aşıldı.
Kuşkusuz bu durumda ABD’nin Ortadoğu’dan çekilerek Asya-Pasifik coğrafyasına odaklanmasının etkisi büyük. Ortadoğu’da oluşan güç boşluğu, bilhassa Kuşak-Yol Projesi çerçevesinde küresel siyasetteki etkisini arttırmak isteyen Çin’in bölgedeki aktörlerle ilişki geliştirmesini kolaylaştırdı.
Bölge devletleri, Kuşak-Yol Projesi’nin sunduğu altyapı yatırımlarına dair fırsatlardan istifade etmek isterken, Çin de hem koridorlar bağlamında bölge devletleriyle münasebetlerini önemsemekte hem de enerji güvenliğini sağlamaya çalışmakta.
Aslında Çin, enerji ihtiyacını karşılama konusunda Türkmenistan gibi mühim bir ihracatçıyla çalışıyor. Dahası Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından Batılı ülkelerin uyguladığı yaptırımların ardındanı enerji ihracatında Asya pazarına yönelen Rusya’nın temel müşterisi de Çin. Ancak Pekin yönetimi, enerji güvenliği sağlayabilmek ve bir ya da birkaç devlete bağımlı olmamak için tedarikçilerini çeşitlendirmeyi önemsiyor.
Böylesi bir ortamda Ortadoğu’nun Çin dış politikasındaki öneminin arttığı aşikar. Üstelik İran’ın uzun yıllar boyunca ABD ve müttefiklerinin yaptırımlarına maruz kalması nedeniyle Çin’le ilişkilere önem verdiği bilinmekte. Tahran yönetimi, Kuşak-Yol Projesi’nin de bir parçası.
Suudi Arabisan ise uzun yıllar boyunca ABD’nin İran’a karşı desteklediği müttefiklerinin başında gelmişse de bu Körfez ülkesi, son dönemde ABD’den kopma emareleri gösteriyor. Örneğin Suudi Arabistan, OPEC kararlarında Rusya’nın çıkarına uygun bir tavır takınmış ve bu da Washington yönetiminin tepksini çekmişti. Gelinen nokta itibarıyla Riyad, çok kutuplu dünya arayışlarında sembolleşen BRICS’e de üyelik başvurusunda bulundu. Aynı Riyad yönetimi, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne de “diyalog ortağı” statüsünde katkı veriyor. Dolayısıyla bölge devletleri, Çin’le ilişkilere büyük ehemmiyet atfediyor.
Bahse konu olan durumun Tahran-Riyad hattındaki normalleşme sürecinde Pekin’in arabuluculuğunu kolaylaştırdığı ifade edilebilir. Bu nokada önem arz eden bir diğer husus ise İran ile Suudi Arabistan’ın hasmane ilişkilere sahip olduğu dönemde de Çin’in taraflarla olan münasebetlerinde tarafsız davranmayı başarabilmesi.
Esasen Pekin’in taraflar arasındaki rekabetin tırmandığı dönemde tarafsız kalabilmesi de enerji güvenliği konusundaki hassasiyetiyle yakından ilişkili. Çin’in gerek nüfusuyla gerekse de dünyanın üretim atölyesi konumundaki sanayisiyle enerji kaynaklarının ithalatına ihtiyaç duyduğu aşikar.
Şüphesiz Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başladığı Şubat 2022’den sonra enerji güvenliği mevzusu, yalnızca Çin için değil; tüm dünya açısından her zamankinden daha mühim bir hal almıştır. Elbette Çin’in üretim akışının ve bu bağlamda Çin merkezli tedarik zincirlerinin sürekliliğinin sağlanabilmesi için Pekin nezinde de enerji güvenliğinin sağlanması ve tedarikçilerin çeşitlendirilmesi zaruri.
Bu anlamda Çin’in Ortadoğu’daki normalleşme süreçlerinde arabuluculuk rolü üstlenmesi tesadüf olmasa gerek. Üstelik Pekin’in önünde büyük bir fırsat var. Çünkü küresel hegemonya iddiası bulunan aktörlerden uluslararası sistemde beklenen temel vasıf barışı inşa edebilme yetisi. ABD’nin Ortadoğu’da çatışmaları körüklediği ve kan ve gözyazışıyla dolu son derece kötü hatıralar bıraktığı düşünüldüğünde, Çin’in hem kendi enerji güvenliğini sağlayacak hem ticaret koridorlarının istikrarını teşkil edecek hem de barış yapıcı aktör imajına kavuşacak bir süreç yürüttüğü öne sürülebilir. Zaten ticaret koridorlarının güvenliği de enerji güvenliğinden bağımsız değil.
Mevcut veriler, İran-Suudi Arabistan normalleşmesinde işlerin yolunda gittiğine işaret ediyor. Zira 15 Ağustos’ta yaptığı açıklamada İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, bir hafta içerisinde Riyad’ı ziyaret edeceğini açıklamış ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin de gelecek ay Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesinin planlandığını duyurmuştur. Haziran 2023’te de Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ın Tahran ziyareti gerçekleşmişti. Tüm bu gelişmeler ise Tahran-Riyad hattındaki münasebetlerde işlerin Çin'in beklentilerine uygun bir biçimde şekillendirğini teyit eder nitelikte .
Sonuç olarak İran ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme süreci verimli bir şekilde devam ediyor. İki ülkenin yedi yıl aranın ardından karşılıklı olarak büyükelçiliklerini aktive etmesini, dışişleri bakanlarının ziyaretler takip edecek. Devam eden süreçte ise temasların seviyesi yükseltilerek İran Cumhurbaşkanı’nın Riyad ziyareti gerçekleşecek. Bu sürecin mimari ise kendi enerji güvenliğini sağlamak isteyen Çin. Dolayısıyla Pekin yönetminin Ortadoğu’daki etkisinin her geçen gün çok daha somut bir hale büründüğünü iddia etmek abartılı yorum olmaz.