gdh'de ara...

İsrail’de siyasi kriz: Protestolar ve çıkarılacak üç ders

💢 İsrail, kurulduğu günden bu yana gördüğü en şiddetli protesto dalgasıyla karşı karşıya.

💢 İsrail'de yaşananlar önümüzdeki döneme dair ne gibi gelişmelere gebe?

💢 Protestolar sonrası İsrail siyasetine ilişkin üç olası senaryo.

1. resim

"İsrail yüksek teknolojisinin sırrı, otoriteye itaatsizlik göstermesi, sağduyuyu göz ardı etmesi ve oyunun kurallarına karşı gelmesinden kaynaklanıyor. Otoriteye itaatsizlik gösterilmesi, sağduyuyu göz ardı etme ve oyunun kurallarına karşı gelme, aynı şekilde İsrail devletinin zayıflığının da altında yatan nedenler.

Yahudi Talmud gönüllüsü, Yahudi tüccarı, Yahudi anarşisti ve Yahudi göçmeni huzursuz bir İsrail vatandaşı doğurdu. Beklenmedik bu vatandaş, devletin egemen bir yapı olarak hareket etmesine müsaade etmeyen ve yolundan sapmış bir enerji yaratıyor. Ben Gurion'un bürokratik tiranlığı yarım yüzyıl boyunca bu enerjiyi kullandı ve bir devlet kurdu."

İsrail’in tecrübeli gazetecilerinden Ari Shavit, “Vaat Edilmiş Topraklarım: İsrail’in Yükselişi ve Trajedisi” adlı kitabında ülkedeki protesto kültürünü bu şekilde değerlendiriyor.

Shavit’in bu yorumunu, geride bıraktığımız 3 aylık süre içerisinde Tel Aviv merkezli protestoların teyit ettiğini söylemek mümkün. Devletin ekonomik yükselişindeki temel unsur, aynı zamanda zayıflığını da ortaya çıkardı ve artık İsrail, kurulduğu günden bu yana gördüğü en şiddetli protesto dalgasıyla karşı karşıya kaldı.

Hatırlanacağı üzere, Adalet Bakanı Yariv Levin, 5 Ocak'ta Yüksek Mahkemenin yetkilerini sınırlandıran, yargının, hakimlerin seçimi üzerindeki etkisini azaltan ve Meclis’in yetkilerini genişleten bir "yargı reformu" planladıklarını duyurmuş, bu kararla Yüksek Mahkeme başta olmak üzere hükümet ile İsrail yargı mekanizması arasında gerilime yol açmıştı.

İsrail'de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin yargı düzenlemesini protesto etti. Tel Aviv’de toplanan göstericiler, ellerinde İsrail bayrakları taşıyarak Netanyahu aleyhine sloganlar attı.
İsrail'de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin yargı düzenlemesini protesto etti. Tel Aviv’de toplanan göstericiler, ellerinde İsrail bayrakları taşıyarak Netanyahu aleyhine sloganlar attı.

Yüksek Mahkemenin, Meclis'in çıkardığı kanunları bozma yetkisinin büyük ölçüde elinden alınacağını öngören bu düzenlemeyle birlikte Tel Aviv’de halk sokağa dökülmüş, İsrail ordusunda savaş pilotları, denizaltı subayları, siber güvenlik uzmanları, özel kuvvetler gibi birimlere bağlı binlerce yedek asker, bu kanun yürürlüğe girmesi durumunda görevlerine devam etmeyeceklerini veya eğitimlere katılmayacaklarını açıklamıştı. Protestolar, düzenlemenin durdurulması çağrısında bulunan Savunma Bakanı Gallant'ın pazar akşamı görevden alınmasıyla birlikte şiddetlenmişti.

Varılan son noktada İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Pazartesi yapmış olduğu açıklamada reformun askıya alındığını duyurdu ve ortalık biraz olsun sakinleşti.

Peki önümüzdeki döneme dair İsrail’deki gelişmeler ne şekilde seyredebilir? Bunun için üç hususa temas etmek gerekiyor:

1. Netanyahu, son yıllarda aşırı sağ ile yürüttüğü işbirliğiyle artık kapana kısılmış durumda ve partisinden veya başbakanlıktan birisini seçmek zorunda.

1996’da ilk kez başbakan seçildiğinden ve 2009’da ikinci kez iktidara geldiğinden bu yana Netanyahu liderliğinin bu denli sarsıldığını görüyoruz. Kendi partisinden atadığı Savunma Bakanı’nı görevden almak durumunda kalan, yine Adalet Bakanı’nın reformu geri çekmesine karşılık savurduğu tehditler ve Yuli Edelstein, David Bitan ve Avi Dichter gibi muarız isimlerin seslerini yükseltmesi, artık Bibi’nin 2010’lardaki karizmatik liderliğinin zaman aşımına uğradığını gösteriyor.

Gallant’ın görevden alınmasını tepkiyle karşılayan partililerin yanında neredeyse Likud’un domine ettiği sendikaların grev kararı alması bile Netanyahu’nun yaşadığı krizin boyutunu gözler önüne serdi.

2. Likud’ta yaşanan bu gelişmelere karşılık, Bibi aşırı sağcılarla birlikte son yıllarda yapmış olduğu ittifakın kıskancında sıkıştı.

Ulusal Güvenlik Bakanı ve Otzma Yehudit partisi lideri Itamar Ben Gvir’in yanı sıra Maliye Bakanı ve Dindar Siyonizm partisi lideri Bezalel Smotrich’in bu yasa tasarısına destek verdiği ve protestoculara karşı en sert üslubu takındığı biliniyor. Yine aşırı sağın toplumdaki en büyük oluşumlarından, eski Savunma Bakanı Gantz’ın terör örgütü listesine dahil edilmesi gerektiğini açıkladığı La Familia adındaki ırkçı futbol taraftar grubu sokağa çıkma çağrısında bulundu.

Ancak bu desteğin de üzerinde mevzubahis yasa tasarısına en büyük desteği Kohelet Policy Forum adında bir düşünce kuruluşu veriyor. Öyle ki, bu kuruluş sadece Knesset'e sunulan tasarıları kaleme almakla kalmadığı, aynı zamanda bakanların ve milletvekillerinin bu tasarıları savunan konuşmalarını ve köşe yazılarını da hazırladığı medyaya yansımıştı. Kohelet’in, Amerikalı Yahudi milyarderler Arthur Dantchik ve Jeffrey Yass tarafından finanse edildiğini hatırlatalım.

Bibi’nin aşırı sağı göz ardı etmesi durumunda yalnız hükümeti sürdürecek meclis çoğunluğunu yitirebilir ve ülke tekrardan bir seçime gitmek zorunda kalabilir. Bu durumu lehine çevirmek isteyen Ben Gvir’in, Netanyahu ile vardığı bir anlaşmaya göre, yasa tasarısını askıya alması karşılığında Ulusal Güvenlik Bakanlığı nezdinde ayrı bir polis gücü kurulacak. Bunun da elbette sadece protestoculara yönelik değil, aynı zamanda Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te Yahudileştirilme çabalarına direnen Filistinlilere karşı kullanılacağını düşünmek işten bile değil. Dolayısıyla Bibi’nin rüşvet ve yolsuzlukla yargılandığı sürecin dışında işin bu boyutunu da hesaba katmak gerekiyor.

3. İsrail’de hukuk alanında sıkışıklık, anayasa ihtiyacını güçlendiriyor.

İsrail, Temel Yasa adında bazı mevzuat haricinde tıpkı İngiltere’deki gibi yazılı bir anayasaya sahip olmamasıyla biliniyor. Bu hukuki boşluk, siyasi alanda tartışmalara ve çeşitli iktidar mücadelelerine sebep oluyor. Bu reformla birlikte, İsrail muhalefeti anayasa oluşturulmasına dair çabalarını hızlandırdı. Başta Yeş Atid partisi lideri Yair Lapid olmak üzere bir çok siyasetçi cumhurbaşkanı Herzog’la istişareler yürütüyor.

Ancak bu ihtiyacın kısa sürede giderimesi İsrail gibi istisnası bol bir ülkede pek mümkün değil. Örneğin, kimin Yahudi olduğu, Filistinlilerin hukuken nasıl tanımlanacağı ya da ülkenin sınırlarının neresi olduğuna dair temel tartışmalar bile henüz netliğe kavuşmuş değil. Bu ortamda hukuki boşluğu giderecek bir anayasa fikri henüz olgunluğa erişmekten uzak.

Tıpkı Shavit’in dediği gibi, İsrail toplumunda “yolundan sapmış bir enerji” artık devletin iç güvenliğini tehdit eder hale geldi. Öyle ki, Netanyahu’nun kendisi bile konuşmasında “iç savaş” referansı verecek kadar durumun ciddiyetinin farkında.

Tartışma