Londra-Paris hattında işbirliği arayışları: III. Charles’ın Fransa ziyareti
İngiltere Kralı III. Charles, Paris’i Londra’nın en yakın müttefiki olarak lanse etse de bu söylem gerçeği yansıtmıyor.
İngiltere Kralı III. Charles, tahta çıktığında ilk yurtdışı ziyaretini Fransa’ya yapmayı planlamıştı. Fakat Mart 2023’te gerçekleştirilmesi planlanan ziyaret, Fransa’da emeklilik yasası nedeniyle yaşanan protestoların patlak vermesiyle ertelendi. Bu yüzden de Fransa, III. Charles’ın Almanya ve Romanya’nın ardından ziyaret ettiği üçüncü ülke oldu.
III. Charles’ın 20-22 Eylül 2023 tarihlerinde gerçekleştirdiği bu ziyaret, Londra-Paris hattındaki işbirliği arayışının somut bir göstergesi. Zira iki ülke, her ne kadar dostane ilişkiler vugusu yapsa da ciddi sınamalarla karşı karşıya. Bu sınamaları nasıl aşacakları ise merak konusu. Üstelik ikli ilişkilerdeki sınamalar, güncel gelişmelerin yanı sıra tarafların küresel jeopolitiğe ilişkin beklentileriyle de yakından ilişkili.
Londra ve Paris’in dünyaya baktığı pencereler farklı mı?
İngiltere ile Fransa’yı karşı karşıya getiren en temel husus, tarafların uluslararası sistemin yapısına ilişkin beklentilerindeki ve hedeflerindeki farklılık. İngiltere, pek çok konuda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile yol yürümekten memnun. Anglosakson ittifakının kendisi için faydalı olduğu kanaatinde.
Fransa ise çok kutuplu bir dünyanın inşa edilmesi gerektiğini savunuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Avrupa Birliği’nin (AB) straejik özerkliğine yaptığı vurgu da Kuzey Atlantik Antlaşaması Örgütü (NATO) hakkında “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” demesi de bundan kaynaklanıyor. Fransa, AB’nin çok kutuplu dünyada bir kutup olarak konumlanması arzusunda. Kendisini de birliğin siyasi lideri olarak kabul etirme arayışında. Buna karşılık Londra, AB ile yol yürümeme kararını BREXIT aracılığıyla zaten ortaya koymuştu.
Aslinda bu farklılığın en somut göstergesi de Rusya-Ukrayna Savaşı. İngiltere, ABD ile birlikte savaşın uzamasını isteyen aktörlerin başında geliyor. Savaşı Rusya’ya orta büyüklükte bir devlet olduğunun kabul ettirilmesi için fırsat olarak görüyor.
Fransa başta olmak üzere Avrupalı ülkeler ise bilhassa enerji bağımlılığından dolayı savaşın bir an önce sona ermesi gerektiği kanaatinde. Bu yüzden Paris, Moskova ile Kiev arasında yürütülen arabuluculuk çabalarını önemsiyor. Örneğin Çin Devlet Başkanı Şi Jingping’in arabuluculuk iddiasının gündeme gelmesinden sonra Macron, Pekin’i ziyaret ederek bu konudaki duruşunu gözler önüne sermişti.
Fransa’nın sırtından bıçaklandığı yer: Asya-Pasifik
ABD’nin Çin’i çevrelemek için hayata geçirdiği stratejide İngiltere’nin özel bir yeri var. Nitekim AUKUS Paktı da bunun göstergesi. Lakin AUKUS Paktı’nın duyurulmasıyla birlikte Fransa ile Angolsakson devletler arasındaki ihtilafların belirginleştiği de ortada. Zira Avrustralya, ABD ve İngiltere arasında imzalanan anlaşma sırasında Avustralya, Fransa ile imzaladığı anlaşmadan çekilmişti. Bu gelişmeye dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, “Sırtımızdan bıçaklandık.” diyerek tepki göstermişti.
Paris’ten gelen tepkinin böylesi yüksek dozda olmasının nedeni, aslında Fransa’nın bir Asya-Pasifik ülkesi olması. Fransa’nın 11 milyon kilometrekarelik münhasır ekonomik bölgelerinin 9 milyon kilometre karesi bu bölgede yer alıyor. Asya-Pasifik’teki La Reunion, Fransız Güney, Antarktik, Yeni Kaledonya, Wallis&Futuna ve Fransız Polinezyası bölgelerinde 16 milyon Fransız vatandaşı yaşıyor.
Haliyle İngiltere’nin yer aldığı AUKUS’un bir Anglosakson ittifakı olarak duyurulması ve Fransa’nın ittifakın dışına itilmesi, Paris’te ihanete uğramışlık hissinin oluşmasını beraberinde getirmişti.
Bununla birlikte Asya-Pasifik’teki farklılığın bir diğer nedeni de tarafların Çin’e bakışı. Londra, Pekin yönetimi ile münasebetler konusunda Washington ile hemfikir. Yani Londra, Çin’in kuşatılması ve sınırlandırılması kanaatinde. Paris ise Çin’in Avrupa ekonomisinde önemli bir rolünün olduğunu düşünmekte. Bu yüzden karşılıklı ekonomik bağımlılık temelli ilişkilerin devam etmesi eğiliminde.
Londra-Paris hattındaki ilişkilerde göçmen sorunu faktörü
İngiltere ile Fransa’yı karşı karşıya getiren bir diğer mesele de Manş Denizi’ni geçerek ada ülkesine ulaşan göçmenler. Londra yönetimi, 2018’den beri 100.000’in üzerinde göçmen aldığını belirtiyor. Bunun ekonomik ve sosyolojik maliyetleri olduğunu düşünen Londra, 2028’e kadar göçmen sayısının daha da artacağını öngörerek toplu konutlar inşa etme ve Bibby Stockholm Gemisi örneğinde olduğu gibi göçmenleri denizde ağırlamayı içeren formüller bulmaya yoğunlaşıyor. Fakat Londra’nın asıl beklentisi, göçmen akışının durdurulması.
Londra, bu konuda Paris yönetiminden sınırdaki devriyeleri arttırmasını istiyor. Hatta bu sebeple İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bir araya gelmiş ve İngiltere, devriye faaliyetlerinin sıkılaştırılması için Fransa ile 480 milyon sterlinlik bir anlaşma imzalamıştı.
İmzalanan anlaşmaya rağmen Manş Denizi üzerinden adaya yönelik göçmen akışı devam ediyor. Bu konuda İngiltere Parlamentosu İçişleri Komitesi Üyesi Tim Loughton, açıkça Fransa’yı suçluyanlardan. Loughton’a göre, İngiltere’nin göç sorununu çözebilmesi için Fransa’nın politikalarını değiştirmesi gerekmekte. Zira Loughton, Fransa’nın yakaladığı göçmenleri bir gün sonra serbest bıraktığı kanaatinde. Anlaşılacağı gibi, Londra-Paris hattında göçmen krizinden kaynaklanan problemlerin aşılması da kolay değil.
Londra-Paris hattındaki zorlukların gölgesinde işbirliği arayışları
III. Charles’in Paris ziyaretini önemli kılan husus, İngiltere ile Fransa arasınadaki ihtilaflara rağmen işbirliği mesajlarının ön plana çıkması. Çünkü gerek III. Charles gerekse de Macron, ziyarete ilişkin son derece olumlu mesajlar verdi. Bu da tarafların işbirliği fırsatlarına yoğunlaşacağı anlamını taşıyor. Öyleyse sorulması gereken soru şu: Kapsamlı bir işbirliği mümkün mü?
Eşi Kraliçe Camilia ile birlikte Fransa’ya giden III. Charles, Fransa Parlamentosu’na hitap eden ilk İngiltere Kralı oldu. III. Charles, parlamentodaki konuşmasında iki ülke arasındaki tarihi bağlara vurgu yaparken, Ukrayna ile dayanışmanın önemine dikkat çekti. Ayrıca iklim değişikliği ile mücadeleyi işbirliği yapılabilecek temel alan olarak nitelendirdi. Bu çerçevede III. Charles, Fransa’yı ülkesinin “en yakın müttefiki ve en iyi dostu” olarak tanımladı. Konuşma, Fransız parlamenterler tarafından ayakta alkışlandı.
III. Charles, her ne kadar Paris’i Londra’nın en yakın müttefiki şeklinde lanse etse de bu gerçeği yansıtmıyor. Bilakis taraflar arasında ciddi farklılıklar mevcut. Bu ortamda tarafların rahatlıkla işbirliği yapabileceği tek alanın iklim değişikliği ile mücadele olduğu anlaşılmakta. Diğer meseleler ise Londra ile Paris’i karşı karşıya getirmeye devam edecek.
Sonuç olarak III. Charles’ın Fransa ziyareti, son derece yapıcı bir atmosferde geçmişse de iki ülkenin işbirliği imkanları son derece sınırlı. İhtilaflı konular ise önemsizleştirilemeyecek kadar ciddi. Dolayısıyla Londra-Paris hattıdnaki ilişkilerde konjonktürel olarak bahar havası yaratan ziyaretin kalıcı bir etkisinin olacağını söylemek mümkün değil.