Middle East Eye: "İfade özgürlüğü" İslamofobi'yi meşrulaştırmak için kullanıyor

İsveç'te Rasmus Paludan'ın Kuran'ı yakması, İslamofobik nefretten kaynaklanıyor. "İfade özgürlüğü", İslamofobi'yi meşrulaştırmak ve Müslümanları kışkırtmak için kullanıyor.

1. resim

En azından son yirmi yıldır, Avrupa'da belirgin bir İslamofobi süreci yaşanıyor.

Avrupa'da dikkat çekmek ve tartışma yaratmak isteyen aşırı sağcı bazı figürler, tartışma yaratmayı ve dünya çapında milyarlarca Müslümanı düşmanlaştırmayı amaçlayan Kuran'ı yakmak gibi eylemler ortaya koyuyor.

Müslümanların haklı olarak "nefret söylemi" olarak nitelendirdiği bu eylemler dikkat çekince ve tepki gösterilince ise söz konusu aşırı sağcı kişiler yetkililerden de destek alarak, hemen ifade özgürlüğü kartını öne sürüyor.

Geçen hafta sonu İsveçli aşırı sağcı bir politikacı olan Rasmus Paludan'ın, Müslümanların kutsal kitabı Kuran'ı yakarak alçakça bir eylem gerçekleştirmesi de yaşanan bu sürece bir örnek niteliğindeydi.

Bu gösteriden sadece birkaç gün sonra, başka bir aşırı sağcı Avrupalı siyasetçi de benzer bir şekilde sahne aldı. Aşırı sağcı PEGIDA hareketinin lideri Hollandalı siyasetçi Edwin Wagensveld, kutsal kitabın sayfalarını ateşe vermeden önce yırttı.

Daha önce ırkçılıktan suçlu bulunan Paludan'ın ve diğer aşırı sağcı isimlerin nefretlerinin hedefi olarak Kuran'ı seçmeleri ise tesadüf değil.

Milyarlarca Müslümanın hayatında ve kimliğinde kutsal kitabın ağırlığının çok iyi farkında oldukları için Kuran'ı yakma kararı aslında planlı ve hesaplı bir harekettir.

Paludan'ın belgelenmiş bir ırkçı ve İslamofobik söylem geçmişi var ve reşit olmayan kişilerle cinsel içerikli konuşmalar yaptığına dair kanıtlar var. Paludan, Kur'an'ı yakmadan önce Müslümanların Avrupa'ya girmesinin yasaklanması ve sınır dışı edilmesi çağrısında bulunarak İslam'ı "kötü ve ilkel bir din" olarak nitelendirdi.

Uluslararası The Extremist Monitoring Analysis Network de yaptığı değerlendirmede Paludan'ın daha önce de Kuran'a hakaret ettiğini ve takipçilerini Kur'an'a saldırmaları için teşvik ettiğini beliritiyor.

Müslüman karşıtı geçmiş göz önüne alındığında, Paludan'ın Kuran'ı yakma kararının İslamofobik nefretten kaynaklandığı net şekilde görülüyor.

Profesör Farid Hafez'e göre bu tür eylemler ifade özgürlüğü değil. Açık bir şekilde nefret söylemi ve bu tür İslamofobik eylemler, Avrupa'da nadiren kınamayla sonuçlanıyor. Hatta kınama yerine genel olarak anında "ifade özgürlüğü" tartışmalarına yönlendiriliyor.

Aslında benzer konular Avrupa'nın gündeminde sıklıkla yer alıyor.

Örneğin, pedofili ve çocuk istismarına rahatsız edici göndermeler içeren bir reklam kampanyasının ardından Balenciaga (moda evi) ile yaşanan son tartışmalardan birisini ele alalım. Bu kampanyaya geniş toplum kesimleri derhal tepki verdi ve markayı reklamından dolayı kınadı. Tepkiler; bu moda evinin hızlı bir şekilde bir özür yayınlamasına ve bir soruşturma yürütme sözü vermesine yol açtı.

Yani ifade özgürlüğünün; toplumun geniş kesimlerinii rahatsız eden konularda geçerli olmadığı ortaya konuldu.

Avrupa'da, İslamofobik görüşlere sahip liderlerin çoğu, aynı şekilde neyin ifade özgürlüğünün kabul edilip neyin kabul edilemeyeceğini belirleme gücüne sahiptir.

'Özgür' konuşmanın sınırları

Avrupa'daki İslamofobi gerçeği göz önüne alındığında, Müslüman karşıtı eylemleri savunmak için "ifade özgürlüğü" argümanlarının kullanılması aslında şaşırtıcı değil.

Avrupa'da başörtüsüne yönelik artan kısıtlamalar ve doğrudan yasaklar gibi uygulamalar yaygınlaşırken, diğer yandan da camilere yönelik vandalizm eylemleri devam ediyor ve birçok ülkede yetkililer, Müslüman sivil toplumu kriminalize etmek için bu tür olaylara sessiz kalıyor.

İfade özgürlüğü; İslamofobiyi haklı çıkarmak için kullanılıyor. Ancak Müslümanların hakları kısıtlandığında nadiren gündeme geliyor.

Siyasi olarak aktif olan ve İslamofobik politikalara karşı sesini yükselten Müslümanlar "aşırılık yanlısı" ve "terör sempatizanı" olarak görülüyor ve bu da onları cezai suçlamalara açık hale getiriyor.

Medya; bu sesleri düşmanca ve "aşırılık yanlısı" olarak tanımlayarak, onları eleştiri ve tartışmayı kapatmak isteyen dar görüşlü ve şiddet yanlısı bireyler olarak lanse ediyor. Medya bu şekilde Müslüman karşıtı duruşu güçlendiriyor.

Belirtmek gerekiyor ki; herhangi bir konuda eleştiri ve nefret söylemi farklı şeylerdir. Kuran'ı yakmak nefret söylemidir.

İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billstrom, Paludan'ın eylemini "korkunç" olarak nitelendirdi, ancak yetkililerin olayın gerçekleşmesini engellememesinin nedeni olarak ülkenin anayasasındaki "ifade özgürlü"ne atıfta bulundu.

Amerika Birleşik Devletleri, eylemi "son derece saygısız" olarak nitelendirdi ama kınamaktan geri durdu.

Kuran'ın yakılması, Müslümanlara karşı sembolik bir şiddet çağrısıdır. Ve bu tür olaylar genel olarak Müslümanları ve dini bir grubu kışkırtmayı amaçlayan provokatif eylemlerde yer alma geçmişi olan kişiler tarafından yürütülür.

Bu tür nefret dolu olayların üstesinden gelinmemesi, İslamofobinin daha da normalleştiği bir ortam yaratmakta ve Müslümanlar için düşmanca ve tehlikeli bir ortam oluşmasına neden olmaktadır.

Tartışma