Middle East Eye: İsrail anlatı savaşını kaybederken Avrupa'nın İsrail yaklaşımı da değişiyor!

 AB'deki gelişmeler İsrail'e karşı yaklaşımın değişmeye başladığına işaret ediyor! Peki, AB kurumlarına dağıtılan ve kapalı müzakerelerde ortaya konan gayri resmi belgede neler yer aldı?

1. resim

İngiltere merkezli yayın organlarından Middle East Eye'de, İsrail'in soykırım düzeyindeki savaşına dair AB'nin değişen yaklaşımın değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

AB ülkelerinin ve kurumlarının 5. ayına yaklaşan savaş ile ilgili yaklaşımlarının değişmeye başladığı belirtilen analizde, özellikle geçtiğimiz günlerde AB kurumları içindeki kapalı müzakerelerde ortaya konan gayri resmi bir gizli bir belgedeki maddelere dikkat çekildi.

Analizde ayrıca, ortaya konulabilecek bir barış planı hakkında AB'nin yaklaşıma dair bilgiler de verildi.

İşte Middle East Eye'de yayınlanan analiz:

İsrail saldırılarının 30.000 Filistinlinin ölümüne yol açması utanç verici noktaya gelmesi, Avrupalı liderlerin daha önce düşünülemeyeni düşündüklerine dair işaretleri de ortaya çıkarmaya başladı.

Avrupalı liderler artık, “İsrail'den doğru dürüst hesap sormak!” noktasına doğru gelmiş olabilir mi?

Önümüzdeki günlerde Gazze savaşı beşinci ayına geride bırakacak. İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik acımasız bombardımanının bu aşamasında, Avrupa Birliği ve diğer önemli aktörlerin çatışmaya ilişkin tutumlarında bir değişim yaşanmaya başladı.

Bir şeylerin değişmekte olabileceğine dair ilk ipucu, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi'nin üye devletlere dağıttığı ve AB kurumları içindeki kapalı müzakerelerde ortaya konan gayri resmi bir gizli bir belgeden geldi.

Belge, Orta Doğu barış sürecinin yeniden başlatılması için atılacak pratik adımların ana hatlarını ortaya koymayı amaçlamıştı.

Belge tamamen siyasi bir nitelik taşıyordu. Belge 7 Ekim saldırısı ve sonrasında yaşananları değil, çatışmanın temel nedenlerini ve İsrail'in 1967'den bu yana Filistin topraklarını işgalini ele almayı amaçlıyordu.

AB birimleri nihayet, İsrail'in hem Gazze'de hem de işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te Filistin halkına karşı 7 Ekim 2023'ten önce onlarca yıldır devam eden günlük şiddetinin trajik gerçekliğini kabul etti.

İsrail'in Gazze'ye saldırdığı son dört ay boyunca, özellikle Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki bu şiddet büyük ölçüde rapor edilmedi.

Ursula von der Leyen başkanlığındaki bir komisyonda böyle bir belgenin hazırlanabilmesi bile başlı başına bir mucize olarak nitelendirilebilir.

Zira geçtiğimiz dört ay boyunca Avrupa Komisyonu Başkanı, “İsrail'in kendini savunma hakkı olduğu” söylemini tekrarlamakla meşguldü.

Aynı zamanda, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan binlerce Filistinli sivilin öldürülmesine ilişkin tek bir empati sözcüğü dahi sarf etmemiş ve hiçbir zaman "ateşkes" kelimesini telaffuz etmemişti.

Bir barış planı

Non-paper'ın en ilginç bölümü 11. paragrafta yer alan;

"AB tarafından hazırlanacak olan Barış planı, tamamlandıktan sonra çatışan taraflara sunulmalıdır. İki ülke arasındaki müzakereleri desteklemek amacıyla, uluslararası örgütler ve ilgili devletler gerekli adımları ortaya koymalıdır."

ifadeleriydi.

Raporda başka önemli tespitler de yer alıyordu.

Birincisi; bu barış planının bir grup devlet ve uluslararası örgüt tarafından denetlenmesi ve sadece ABD'nin ellerine bırakılmaması gerektiği tespitiydi.

Zira, ABD tarafından yönetilen bir barış sürecinin adil bir süreç olması garanti değildir. ABD, hem bölge ülkelerinin hem de Arap devletlerinin çoğunluğunun gözünde dürüst bir arabulucu değil.

Bir temas grubu ya da diğer uluslar ve uluslararası örgütler tarafından yürütülecek bir süreç daha iyi garantiler sunabilir.

Böyle bir adım, barış sürecinin ABD tarafından yürütüldüğü ve sadece İsrail'in fikirler geliştirip bunları Washington'a iletmesiyle şekillenmesini engelleyecektir.

Ancak rapordaki 11. paragrafın en önemli unsuru, taraflardan birinin ya da her ikisinin barış planına uymaması halinde bunun sonuçlarına katlanma ihtimalini açıkça ortaya koymasıdır.

İlk kez bir raporda, İsrail'in reddetmesi ya da barış planına uymaması halinde, AB ülkeleri tarafından İsrail'e karşı cezalandırma ve yaptırım uygulanabilmesi kayıtlara geçirilmiştir.

AB geçmişte Filistinlilere yaptırım uygulamakta bir sorun yaşamamıştı ama İsrail için böyle bir seçeneği hiç düşünmemişti.

İsrail anlatı savaşını kaybediyor

Ayrıca son birkaç hafta içerisinde AB'nin yüksek temsilcisi Josep Borrell, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Filistin ulusal hareketini daha da bölmek ve Filistin Ulusal Otoritesini bir müzakere ortağı olarak zayıflatmak için Hamas'a fon sağlamanın önemini iddia eden önceki açıklamalarını kınamak gibi cesur bir girişimde bulundu.

Borrell ayrıca, ABD'den İsrail'e "daha az silah" sağlamasını istedi.

Bir şeylerin değişmekte olduğuna dair ikinci ipucu ise; 30 Ocak'ta İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron'ın İngiltere'nin bir Filistin devletini resmen tanımayı düşündüğünü söylemesiyle geldi.

Bu açıklama uzmanlar tarafından iki devletli çözüme doğru "geri döndürülemez bir ilerleme" göstergesi olarak nitelendirdi.

Zira böyle bir açıklama, Londra'nın iki devletli çözüm tamamlanmadan önce bir Filistin devletini tanımaya hazır olabileceği anlamına geliyordu.

Cameron'ın açıklamasının daha önce Beyaz Saray ile mutabık kalınarak yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. Ancak öyle olma ihtimali yüksek görünüyor.

Son olarak geçtiğimiz Pazartesi günü AB'nin 27 üye ülkesinden 26'sı, Gazze'de insani ateşkes ilan edilmesini ve İsrail'in Gazze-Mısır sınırındaki Refah'a yönelik planladığı askeri saldırıya devam etmemesini istedi.

Görünen o ki bir şeyler değişiyor.

Avrupa'nın tutumunu yeniden gözden geçirmesi için 30,000 Filistinli sivilin ölümünün gerekmesi utanç verici olsa da AB'nin artık tavrının değişiyor olması olumlu olarak görülebilir.

Bu arada ABD, Gazze'ye ilişkin kendi BM Güvenlik Konseyi karar tasarısını hazırlıyor. Metinde, ABD diplomasisinde ilk kez ateşkes kelimesi kullanılıyor ve Refah'a yönelik bir saldırının devam etmemesi gerektiği belirtiliyor.

Ayrı ayrı ele alındığında bu hamleler pek bir şey ifade etmeyebilir. Ancak birlikte ele alındıklarında, havanın değiştiğine ve İsrail'in psikolik üstünlüğünü kaybetmeye başladığını ortaya koyuyor.

Tartışma