Nükleer tehditte Amerikan çifte standardı: Batılıya ayrı, Asyalıya ayrı tarife

💢 Asya-Pasifik bölgesinde, 1962 Küba Füze Krizi’nden bile daha beter gelişmeler yaşanıyor.

💢 Bölgede uçuşan füzelerin hedefinde Batılı bir devlet olmadığı için olsa gerek durum Biden tarafından yeterince tehlikeli görülmüyor.

1. resim

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Biden 6 Ekim’de New York’ta Demokrat Parti’nin önde gelen bağışçılarına yaptığı konuşmada, dünyanın son 60 yıldaki en ciddi nükleer çatışma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ileri sürerek, Rusya Devlet Başkanı Putin’i “nükleer bir kıyametin düğmesine basacak” kişi olarak işaret etti. Biden, Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan kaynaklanacak bir nükleer çatışma olasılığını dile getirirken durumun 1962 yılındaki “Küba Füze Krizi” kadar tehlikeli olduğunu ileri sürdü.

7 Ekim’de isimlerinin açıklanmasını istemeyen Beyaz Saray içerisi ya da çevresinden tüm istihbarat ve güvenlik yetkilileri, Biden’ın bu mukayeseyi, bir istihbarat verisine dayandırmadan yaptığını ifade ettiler. Nitekim ABD istihbarat topluluğu Ukrayna Savaşı’nın başından bu yana Putin’in nükleer silahları cepheye sürdüğüne dair somut bir kanıt olmadığını ifade ediyordu. 

Bu makaledeki niyetimiz Ukrayna’daki durum ile Küba Füze Krizi’ndeki şartlar arasında bir mukayese yapmak değil. Ki yapacak dahi olsak bugün Ukrayna’daki koşulların 1962’deki krizle karşılaştırılamayacak kadar; en azından henüz; nükleer çatışma tehdidi taşımadığını söyleyebilirdik. Bu makalede daha ziyade Biden’ın partisinin mali destekçilerini kışkırtmak ve Rusya’yı şeytanlaştırmak için Batı’nın nükleer saldırı tehdidi altında olduğu fikrini işlemesine değineceğiz. Buna değinirken de Asya-Pasifik bölgesindeki son gelişmeleri referans alacağız.

Tam da bugünlerde Biden’ın iddiasına karşı şunu sormak gerekiyor: Rusya, her an bir nükleer silahın düğmesine basma potansiyeli taşıyorsa, Kuzey Kore’nin son 1 ayda giderek artan askeri eylemlerini nasıl değerlendirmeliyiz? Avrupa’da kullanılacak bir nükleer silah ile Asya’da kullanılacak bir nükleer silah arasında fark mı var? Nükleer silah kullanımında hayatını yitirecek 100 bin Avrupalı, benzer bir saldırının kurbanı olabilecek 100 bin Asyalıdan daha mı değerli? Ya da Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı’nı bir an önce bitirme gerekçesine sığınarak nükleer silahlarını kullanırken, Almanya’nın bir Batı toplumu olması nedeniyle onların üzerinde denemekten sakınarak, Asyalı oldukları için Japonları mı seçmişti? 

Kuzey Kore kaynaklı artan nükleer tehdit

1953’te ateşkes ile noktalanmış olsa da “Kore Savaşı” ortada bir barış anlaşması olmadığı için hala teknik olarak devam etmekte. Kore Savaşı “Hür Dünya” ile “Komünist Blok”un birbirlerini tarttıkları ilk savaş meydanıydı. Savaş NATO ittifakının teşkil edilmesini hızlandırmış, Çin Halk Ordusu’na karşı nükleer silah kullanmaya yeltenen İkinci Dünya Savaşı kahramanı Amerikalı General MacArthur’un kariyerinin sonu olmuştu. Bölünen Kore’nin Kuzey kısmı zaman içerisinde içine kapanarak, “Kim” hanedanı tarafından idare edilen totaliter bir devlete dönüştü. 

Dış dünya ile ilişkisini neredeyse sıfırlayan bu devlet, halkının karşı karşıya kaldığı kıtlık durumlarında Güney Kore’nin adalarını bombalamak, savaş gemisini batırmak gibi şiddet gösterileriyle şantaj yaparak Batı’dan gıda yardımı almayı da ihmal etmedi. Çin Halk Cumhuriyeti’nin dahi zaman zaman şüphe ile yaklaştığı Kuzey Kore, Birinci Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle kendisini bulduğu tekinsiz ortamda, artan paranoyasına paralel olarak nükleer silah ve uzun menzilli balistik füze programlarına ağırlık verdi. Rusya-Ukrayna Savaşı, ABD’nin Japonya ve Avustralya’yı yanına alarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni kuşatma girişimine hız kazandırması, Japonya’nın silahlı kuvvetlerini yeniden teşkil etmesi, Avustralya’nın nükleer denizaltıları donanmasına katmak üzere AUKUS İttifakına dahil olması,  küresel gıda ve enerji krizi gibi faktörler, 2022 yılında Kuzey Kore’yi daha saldırgan hale getirdi. 

Bu saldırganlığın yeni boyutuna dair en somut adım 9 Eylül günü Kuzey Kore parlamentosunun nükleer silah kullanımına dair yeni yasayı onaylaması oldu. Bu yasanın kabul edildiği oturumda konuşan Kuzey Kore lideri Kim il-Sung , “Amerika Birleşik Devletleri’nin yalnızca Kuzey Kore’nin nükleer caydırıcılığını elinden almakla yetinmek istemediğini, meşru müdafaa haklarını da yok ederek, Pyongyang yönetimini çökertmek istediğini” iddia etti. 

Libya, Irak ve Suriye’nin son 30 yılda başına gelenlere yakından baktığımızda her üç ülkenin nükleer silah sahibi olmaya çalışırken ABD ve İsrail’in hedefi haline geldikleri gerçeği karşımıza çıkmakta. Nükleer caydırıcılığa ulaşma fırsatı bulamayan üç ülke de bugün parçalanmış durumda, iç siyasi çekişmelerinin fırtınalarıyla boğuşur halde. Bu ülkelerin içerisinde bulundukları durum İran ve Kuzey Kore’nin nükleer teknoloji ve silah geliştirme konusundaki ısrarlarının ve nükleer caydırıcılık arayışlarının sebeplerini de aydınlatıyor.

Kuzey Kore’nin 9 Eylül’de yürürlüğe koyduğu yeni doktrin ile “nükleer veya nükleer olmayan bir tehdit” ile karşı karşıya gelmesi durumunda silahlı kuvvetlere düşmanın kontrol merkezlerine “otomatik” olarak, yani devlet başkanının emrini beklemeye gerek duymadan, nükleer saldırı başlatma yetkisi veriyor. 

2013 yılında yürürlüğe giren yasa Kuzey Kore’nin nükleer güce sahip bir ülkenin istila ya da saldırı girişimi karşısında nükleer silaha başvurmasını öngörüyordu. Son kabul edilen yasa “Kim Hanedanı” görevde kaldığı müddetçe Kuzey Kore’nin nükleer silahlanma programını müzakere etmesini de imkansız hale getiriyor.  

2022 yılı Kuzey Kore’nin füze denemeleri alanında daha önce görülmemiş yoğunlukta faaliyetlerine sahne oldu. 4 Mayıs günü askeri gözlemcilere göre Kuzey Kore 13 ya da 14’üncü füze denemesini gerçekleştirmişti. 9 Eylül’deki yeni nükleer silah kullanma doktrininin kabulünü takiben ise füze testleri ivme kazandı.

25 Eylül’de USS Ronald Reagan uçak gemisi Güney Kore ile ortak tatbikat için bölgeye geldiğinde “Doğu Denizi”ne Kuzey Kore’den bir füze fırlatıldı.Bunu 1 Ekim’e kadar 3 deneme daha izledi, bu denemelerden birinde 2 füze beraber fırlatıldı. 

4 Ekim’e gelindiğinde ise bugüne kadar görülmemiş bir deneme geldi Kuzey Kore’den. 400 ila 600 kilometre menzilli, ses hızının 5 kat üzerinde yol alabilen ve yeryüzünden 50 ila 60 kilometre yüksekte seyreden KN-23 tipi olduğu tahmin edilen iki  füze Kuzey Kore’den ateşlendi. 

Daha önce rastlanmayan bir rota izleyen füzeler Japonya’ya yaklaşırken alarm verildi ve füzenin rotası üzerindeki kentlerde yaşayan halktan sığınaklara inmeleri istendi. Füze Japonya’nın üzerinden aşıp ada devletinin doğusunda Pasifik Okyanusu’na düştü.

Kuzey Kore, nükleer bir başlıkla donatabileceği bir füze ile Japonya’nın rahatlıkla menzili içerisinde olduğunu böylece dünyaya göstermiş oldu. Bunlar 2017 yılından bu yana Japonya hava sahasını aşan ilk füze atışları olurken, Kuzey Kore’nin sadece bu yıl yaptığı 24’üncü füze denemesi olarak kayıtlara geçti. 

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon aynı gün düzenlenen basın toplantısında Kuzey Kore’nin bir nükleer silah testi yapmaya çok yakın olduğunu duyurdu. Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, Kuzey Kore’nin tarihinin yedinci nükleer denemesine hazırlandığına dair işaretler bulunduğunu ifade ederek, bunun bölgenin istikrarını ciddi şekilde bozacak bir gelişme olduğunu belirtti. 

Tüm bu gelişmeler ışığında Asya-Pasifik bölgesinde, 1962 Küba Füze Krizi’nden bile daha beter gelişmeler yaşandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak bölgede uçuşan füzelerin hedefinde Batılı bir devlet olmadığı ya da füzenin düğmesine basan bir Rus olmadığı için olsa gerek bu durum ABD Başkanı Biden tarafından yeterince tehlikeli görülmemekte. ABD’nin 2010 yılından itibaren Kuzey Kore’ye yönelik olası bir askeri harekatta taktik nükleer silah kullanma ihtimallerini senaryolaştırdığı dikkate alınırsa, Asyalıların hayatının nükleer tehditler alanında Batılılardan daha ucuz olduğu sonucu ortaya çıkmakta. 

Tartışma