Pavyon (Pavillon) Soslu Konsomatris (Consommatrice) Ekonomisi
Küresel sermaye oligarkları; 1900’lerin ikinci yarısı itibariyle, özellikle de internetin yaygınlaşmasıyla birlikte hemen tüm medeniyetlerin gündemini belirler olmuştu. İnsanın ve alışkanlıklarının tek tipleştirilmesi “Küreselleşme” ile mümkün kılınır hale geldi. Hemen hemen aynı şeyleri yiyen, giyen, aynı şekilde konuşan, dili farklı da olsa aynı kavram kalıplar gündelik hayatını idame ettiren bir insanoğlu…
Küreselleşmenin iktisadi hayata en büyük dayatması ise bitmek tükenmek bilmeyen bir tüketim aşkı, tüketemeyince yaşanılan müthiş bir ızdırap duygusu ve pek tabi ki bu kadar yoğun, anlamsız tüketime cevap verecek müthiş fütursuz bir üretim hırsı… Tabi küreselleşme ve onun arkasındaki güçlerin hedefi, sadece tüketimi ve üretimi artıracak kadar ehvenişer olamazdı. Zira onun daha büyük emeli; dinsiz, milletsiz, cinsiyetsiz şekilde küreselleşme torna tezgahında tek tipleştirdiği insanı yine kendi emrine amade kıldığı bilimin desteğiyle monopol bir tüketim (Consommatrice) endüstrisi oluşturmaktır.
Evet yanlış duymadınız Consommatrice…
Zira aynı küreselleşme son günlerde Konsomatris ve Pavyon gibi kavramları gündeme oturtmayı başardı. Yıl 1945. Meşhur Taksim Gazinosuna ilave bir alan (Fr: Pavillon) yapılıyor. O tarihten sonra içkili gece kulübünün adı bir anda “Pavyon” olarak hayatımıza giriyor. Yine Consommatrice kelimesi de Fransızcada “tüketen, tüketici” anlamına geliyor. Yani günümüzde gece kulübünde oturan erkeklere eşlik eden, yiyen, içen bayan anlamında kullanılıyor. Son günlerde bir televizyon dizisi olarak yayınlanan bir dizide oyuncu pavyonda çalışıyor, dans ediyor. Akabinde dans ettiği kıyafeti yok satıyor. Pavyon fiyatları %100 artıyor… İnanılır gibi değil. İnsanlığın varoluşundan beri başta “Anne” vasfı olmak üzere bugün adını zikrettiğiniz ne kadar iftihar tablosu isim varsa hepsini eğitmiş kişi olan ve bu vasıfları nedeniyle erkeğe göre açık biçimde üstünlüğü bulunan “Kadın” nasıl olur da bu kadar kolay biçimde bir obje haline getirilebilir?
Bir başka örnek…
Son zamanlarda birçok televizyon dizisi “muhafazakârlar aslında göründüğü gibi değildir” mesajı altında sistemli-istemli yahut aşırı iyimser olarak söylemek gerekirse masumane bir yaklaşımla İslam’ı ve Müslümanları itibarsızlaştırma gayreti ortadadır.
Peki nasıl oluyor da temelinde İslam olan “Haya”, “Edep” “Ar” gibi ögelerin olduğu Müslümanlık ve ona ait olan kavramlar bu kadar kolay itibarsızlaştırılabiliyor?
Birkaç neden sıralamak mümkün.
İslam’ı siyasi, iktisadi ve küresel bazı emellere alet etmenin normalleşmesi maalesef bir sebep olabilir.
Bilimsel ve teknolojik bakımdan geri kalmış, ekonomik olarak belki büyümüş ama kalkınamamış ve dolayısıyla dışa ve kendinden gelişmiş olana bağımlı kalmış toplumların makus talihi küreselleşmenin figüranı olmak desek ayıp etmiş olmayız.
Bir başka neden ise niteliksiz eğitimdir. Ruhunuzu din ile doyurmazsanız, bilim ile dünyanızı doldurmazsanız; doğa boşluk affetmez ve birileri gelir o boş bıraktığınız yerleri doldurur. Bu bir gün FETÖ olur, bir başka gün başka bir yapılanma olur, bir başka zaman da küreselleşmenin popüler kültür dayatması olur. Başka bir vakit de sürü psikolojisi ile homo-economicus sapkınlığı ile olur.
Rahmetli Ş. Teoman Duralı Hocanın ifadesiyle “İngiliz-Yahudi Küresel Medeniyeti” sizi esir alır. Kurtuluş reçetesi ise dinini, diyanetini, örfünü, adetini, kültürünü bilen, yaşayan eğitimli, bilimi merkezine alan devletini, milletini seven insanların yetiştirilmesidir. Bu bireyler bilimi sermayenin uşağı haline getirenlere karşı koyabilecek yegâne ümittir.
İnsanoğlunu yozlaştıran, hayadan uzaklaştıran ve etrafını saran bu tek tipçi sapkın ideolojik ve iktisadi saplantılar bütününe karşı koyabileceğiniz tek biçimsel ve sistemik duruş Ahlak’tır. Farklı kökenlerden, dinlerden olan tüm insanlığı adaletle kucaklayan, toplumsal bir iktisadi anlayışın ruhu da dayanışma ve paylaşmada gizlidir.
Bu ruh ancak dini siyasi ve iktisadi hayatın aparatı haline getirmemeyi öğrenmiş, bilimi merkezine almayı becermiş, ahlaklı, dürüst, adalet sahibi bireylerin yetiştirilmesinden geçiyor.
Bu ruh sermaye oligarklarının bu yoğun, karşı konamaz baskısına rağmen insanoğlunun içinde var. İsrail’in Filistin halkına karşı işlediği ve devam ettiği insanoğlunun en büyük utançlarından biri olan soykırımda bu ruhu gördük. Bu ruh geliştikçe dünyanın beşten büyük olduğunu sancılı da olsa göreceğiz.
Aksi takdirde iktisadi hayatımızı neyin yozlaştırdığı ve yozlaştıracağı belli.
“Sefalet” ve “Safahat” miktarı artan, arasındakilerin sürekli olarak azaldığı bir ekonomi…
Pavyon Soslu, Monopolcü Konsomatris Ekonomisi…