Rusya ile Fransa’nın Afrika’daki rekabeti Kazakistan’a sıçrar mı?
💢 Afrika'daki darbeler, Fransa'nın Kazakistan politikasını nasıl etkiler?
💢 Orta Asya, Fransa-Rusya rekabetinin yeni oyun sahası mı olacak?
Afrika’da eski Fransız sömürgesi olan devletlerde gerçekleşen askeri darbeler, Rusya’nın kıtadaki etkisini arttırıyor. Fransa’nın ayak izlerini silmek ve her anlamda sömürgeciliği tasfiye etmek isteyen aktörler, Paris yönetiminin tepkisini çekecek kararlar alırken; bir denge tesis edebilmek için Moskova’yla ilişkileri geliştirme yoluna gidiyor.
Rusya’nın kıtada artan etkisini, Rus özel askeri şirketi Wagner’in faaliyetlerinden de anlamak mümkün. Halihazırda Wagner Grubu; Mali, Burkina Faso, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Libya gbi ülkelerde faal. Özellikle de Burkina Faso ve Nijer, uranyum zengini olan devletler. Her iki ülke de Fransa’ya yönelik uranyum ihracatını kesti.
Söz konusu devletlerin Fransa’ya uranyum ihraç etmeyi sonlandırması, Paris yönetiminin elektrik üretimi konsunda çeşitli sorunlarla karşı karşıya geleceği anlamını taşıyor. Aynı zamanda bu durum, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından doğalgaz ve petrol nedeniyle yaşanan enerji krizine elektrik boyutunun eklenmesine de sebebiyet verebilir.
Her ne kadar Paris yönetimi, Burkina Faso ve Nijer’in uranyum ihracatını kesmesinin bir krize yol açmayacağını açıklasa da Fransa’nın bu süreçten olumsuz etkilenmemesi kaçınılmaz. Bu etkinin giderilmesinin yolu ise Fransa’nın uranyum tedarik edebileceği başka bir ülkeye yönelmesi.
Rusya ile Fransa arasındaki rekabetin Afrika’dan Kazakistan’a sıçramasına yol açabilecek etken de uranyum. Çünkü Kazakistan, dünyada uranyum üretimindeki lider ülke konumunda. Dolayısıyla Paris’in yöneleceği ilk adres de Astana.
Kazakistan’ın Kasım-Cömert Tokayev’in Cumhurbaşkanı olmasının ardından Batılılaşmaya yönelik politikalar uyguladığı biliniyor. Bu yönelim, Ocak 2022’de patlak veren ve literatüre “Trajik Ocak Olayları” şeklinde giren protestoların ardından hız kazanmış mahiyette.
Tokayev, ülkesinde reformlar gerçekleştirerek iki hedefe ulaşmak istemekte. Bunlardan ilki, “halkın sesini duyan devlet modeli” çerçevesinde demokratikleşme atılımları gerçekleştirmek ve özellikle de muhalefetin ve parlamentonun güçlendirilmesi suretiyle devlet-millet birlikteliğini pekiştirmek; yani merkez-çevre ilişkilerini onarmak.
Kazak liderin ikinci hedefi ise ülkeye yabancı yatırım çekmek ve enerji kaynaklarını en kısa, en maliyetsiz ve en güvenli rotalardan Avrupa’ya ulaştırmak. Bunun için de Kazakistan’da ekonomik liberalleşmeyi teşvik eden adımlar atılıyor.
Anlaşılacağı üzere Tokayev’in hedefleri, Fransa’nın uranyum sorununu aşmak için bu ülkeye yönelmesini kolaylaştıracak nitelikte. Çünkü Kazakistan, Batılılaşmak istemekte. Bunun yolu ise Rusya’nın ülkedeki etkisinin sınırlandırılmasından geçmekte. Dolayısıyla Kazak karar alıcılar, özelde Fransa’yı ve genelde ise Avrupa’yı Rus etkisine karşı bir denge unsuru olarak görüyor.
Bu tezi doğrulayan bir anekdot da Tokayev’in 28 Kasım 2022’de gerçekleştirdiği Paris ziyareti. Mevzubahis ziyaret, Tokayev’in ikinci Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından gerçekleştirdiği ikinci yurtdışı ziyaretiydi. Bu çerçevede Kazak liderin Rusya’nın ardından Fransa’ya gitmesi, Astana’nın Moskova’ya karşı Paris’i dengeleyici bir aktör olarak gördüğünün kanıtı.
Kazak liderin bahsi geçen ziyarette verdiği mesajlar ise çok daha dikkat çekiciydi. Zira Tokayev, ziyaret sırasında hem Fransız yatırımcıları ülkesine davet etmiş hem de Batılı değerlere uyumlu bir devlet ve toplum yaratmak istediklerini belirtmişti. Ekonomik ve siyasi liberalleşme ise Rusya’nın etkisini sınırlandırma çabasından başka bir şey değil.
Fransa’nın 2005 yılından bu yana Kazakistan’a yatırım yapan ülkeler listesinde beşinci sırada yer aldığı düşünüldüğünde, ticari ilişkilerin gelişme potansiyelini barındırdığı ifade edilebilir. Dolayısıyla Astana’nın Batılılaşma çabaları ile Paris’in uranyum tedarikçisi ihtiyacı, taraflar arasındaki ilişkilerin gelişeceğine ve derinleşeceğine işaret ediyor.
Üstelik Fransa başta olmak üzere Avrupa, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve hatta Özbekistan gazını Trans-Hazar Doğalgaz Boru Hattı’nın; yani Güney Gaz Koridoru’nun kullanılması suretiyle tedarik etmek istiyor. Çünkü bu güzergah, Avrupa’nın doğalgaz konusunda Rusya’ya olan bağımlılığını sonlandırmak için kullanabileceği en efektif koridoru içeriyor. Bu sürece lojistik boyutunda Orta Koridor olarak da bilinen ve Türk Dünyası’nın müşterek projesi olan Orta Asya-Hazar Denizi-Azerbaycan-Türkiye-Avrupa rotasını dahil etmek de mümkün.
Bahsi geçen devletlere bakıldığında gerek Orta Asya ülkelerinin gerekse de Azerbaycan’ın post-Sovyet ülkeler olduğu görülüyor. Moskova ise “Primakov Doktrini” olarak da bilinen “Yakın Çevre Doktrini” çerçevesinde post-Sovyet coğrafyadaki nüfuzunu Batı’yla paylaşmak istememekte. Bu yüzden de Avrupa’nın doğalgaz tedarikinde yaşadığı sorunlarla başlayan ve uranyum meselesiyle daha da derinleşen enerji krizinin geniş anlamda Orta Asya’da ve dar anlamda ise Kazakistan’da, Avrupa’nın Rusya’yla olan rekabetini Fransa üzerinden ivmelendireceği öngörülebilir. Yani eski Fransız sömürgelerinde artan Rus nüfuzuna karşı, post-Sovyet ülkelerde artan Batı etkisi.
Neticede Afrika’da artan Rus etkisi, sömürgeci Fransa’nın kıtadaki etkisini hızlandırmaya dönük arayışları hızlandırıyor. Nijer ve Burkina Faso’nun Fransa’ya yönelik uranyum ihracatını kesme kararı da bunun göstergesi. Buna karşılık Paris’in ise dünyanın en büyük uranyum üreticisi olan Kazakistan’a yönelmesi olası. Uranyumun ötesinde doğalgaz boyutunda da Batı açısından Orta Asya’yla ilişkilerin geliştirilmesi elzem. Dolayısıyla Rusya’nın “Yakın Çevre Doktrini” nedeniyle hegemonyasını sürdürmek istediği Orta Asya, Paris-Moskova rekabetinin yeni oyun sahası olabilir. Oyunun temel adresinin ise Kazakistan olması muhtemel.