Terörün bumerang etkisi: Fransa’nın PKK'yla imtihanı
💢 Paris'te gerçekleştirilen saldırının ardından patlak veren olayların ardından Fransa PKK vandalizmiyle tanıştı.
💢 PKK terör örgütünün faaliyetleri, Fransa’daki tüm göçmenlere yönelik baskıyı arttıracak.
Terör, en temelde korku ve tehdit ortamı oluşturmak maksadıyla gayrımeşru biçimde şiddetin kullanılmasına dayanmaktadır. Bu anlamda terör örgütü PKK, Türkiye’nin ulusal güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit etmesine rağmen Batılı aktörler tarafından bilhassa vekâlet savaşlarının ortaya çıkması nedeniyle etkin şekilde yararlanılan bir araçtır. Söz konusu terör örgütü açısından “güvenli liman” şeklinde nitelendirilebilecek ülkelerden biri de Fransa’dır.
Paris yönetimi, her ne kadar PKK’yı terör örgütü olarak görse bu örgütün Suriye kolu olan PYD’nin PKK’dan bağımsız olduğunu iddia etmekte ve özellikle de DEAŞ’la mücadele argümanı doğrultusunda PYD’ye destek vermektedir. Tıpkı Batılı müttefikleri gibi. Yani söylemsel düzeyde PYD ile PKK’yı ayrıştırmak suretiyle PKK’ya verilen bir destek söz konusu.
Burada ise Fransa’nın eski sömürge coğrafyalarına olan ilgisi belirleyici olmakta. Zira Fransa, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Suriye’yi işgal etmiş bir ülke olarak Arap Baharı sürecinde Suriye’de meydana gelen gelişmeleri de kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda değerlendirmiş ve PYD terör örgütüyle ilişkileri üzerinden özelde Suriye’de ve genelde ise Orta Doğu’da nüfuz elde etmeye çalışmıştır.
Bu çerçevede Fransa, PYD üyesi teröristlerin gerek sığınma gerekse de propaganda faaliyetleri açısından ön plana çıkan devletlerin başında gelmekte. Hatta Fransa, halihazırda Paris sokaklarını karıştıran grupları, çoğu zaman “insan hakları aktivisti” gibi göstererek meşrulaştırmaya çalışmış ve Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki haklı tezlerinin karşısında yer almıştır. Buna bağlı olarak da Türkiye’nin terörle mücadele amacıyla uluslararası hukuktan doğan meşru hakları çerçevesinde ifa ettiği sınır ötesi operasyonlara eleştirel söylemlerle yaklaşmıştır.
Fakat terör, kaçınılmaz olarak bir bumerang etkisi yaratmakta ve terör örgütleri, kendisini destekleyen ülkeleri de istikrarsızlaştırmakta. Nitekim 23 Aralık 2022’den beri Fransa’da yaşanan hadiseler de bunu teyit eder mahiyette.
Bahse konu olan tarihte Fransa’daki PKK diasporasının; yani terör propagandasının merkezlerinden biri olarak faaliyet gösteren sözde kültür merkezine düzenlenen saldırı, PKK destekçilerinin sokakları savaş alanına çevirmesiyle neticelendi.
Üç kişinin öldüğü saldırının failinin belirsiz olduğu ve iddialara göre, aşırı sağ grupların bu olayla ilişkisinin bulunduğu belirtilmekte. Bu saldırının ardından patlak veren olaylar ise Fransa’nın PKK vandalizmiyle tanışmasına sebebiyet vermiş gözüküyor.
Örgüt destekçileri, Paris sokaklarını yangın yerine çevirirken; çok sayıda otomobili de kundakladı. Muhtemel PKK, vandalizm yoluyla Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a “Bize sahip çıkmazsanız, bunun bedeline katlanırsınız.” mesajını veriyor.
Bununla birlikte aşırı sağ grupların genellikle ilgili devletler tarafından çeşitli operasyonlarda kullanıldığı düşünüldüğünde, meselenin arkasında Fransız istihbaratının bir kanadının parmağının bulunma ihtimali de var. Belki de Paris yönetiminin terör örgütü PKK’yla ilişkilerinde bazı ihtilaflar söz konusu.
Lakin hadiselerin seyri, terörün mutlaka dönüp dolaşıp kendisini destekleyen aktörleri de istikrarsızlaştırdığını ortaya koyuyor. Öyleyse Paris’in şapkasını önüne koyup iki sorun üzerine düşünmesi gerekecek. Çünkü Paris, bir yandan Ortadoğu’daki emperyalist hedefleri doğrultusunda desteklediği terör örgütünün kendisini de istikrarsızlaştırabileceğini; diğer taraftan da örtülü olarak desteklediği aşırı sağ, İslamofobi ve zenofobya motifli radikal örgütlerin yaratacağı sorunların oluşturduğu şiddet ortamıyla yüzleşmek zorunda kalacak.
Burada PKK’nın faaliyetlerinin terörle bağlantısı bulunmayan ve yalnızca huzurlu bir hayat yaşama amacı güden Kürtlere de zarar verdiğini belirtme gereği bulunmakta. Çünkü PKK vandalizmi, Fransa’da “Kürt Şiddeti” ifadeleriyle haberleştirilmekte ve olaylarla hiçbir ilişkisi bulunmayan Kürt gruplar da bu konudaki eleştirilerin hedefi haline gelmekte.
Nitekim saldırıyla iltisakının bulunduğu öne sürülen aşırı sağ grupların temel argümanı da göçmen karşıtlığı üzerinden şekillenmekte ve bu tarz hadiseler Kürtler üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. Kürtlerin ağırlıklı olarak Müslüman olduğu düşünüldüğünde, İslamofobi ve hatta zenofobide yükselişe geçmektedir. Dolayısıyla PKK terör örgütünün faaliyetleri, Fransa’daki tüm göçmenlere yönelik baskıyı arttırabilir.
Fransa’nın Kıta Avrupası’nın ve dolayısıyla AB’nin başat güçlerinden biri olduğu düşünüldüğünde, aşırı sağ, İslamofobi ve zenofobyanın yükselişinin Fransa’yla sınırlı kalmayarak tüm Avrupa’da zaten yükselişte olan faşizan eğilimleri kuvvetlendirmesi olasılık dahilindedir. Bu anlamda PKK, tüm Avrupa’daki göçmenlerin huzuruna kasteden bir örgüt olarak tanımlanabilir.
Sonuç olarak Fransa’da PKK diasporasının merkezlerinden birine yapılan saldırı, Paris’in uzun yıllar boyuna kendi emperyalist çıkarları doğrultusunda desteklediği söz konusu terör örgütünün ne kadar vandalist bir yapıda olduğunu gözler önüne sermiştir. Bir anlamda terör, dönüp dolaşıp Fransa’yı kendi evinde vurmuştur. Bu durumun benzerlerinin terörü destekleyen diğer devletlerde de yaşanabileceği ifade edilmelidir. Dolayısıyla PKK’yla ilişkilerinin yarattığı olumsuz neticelerden ders çıkartması gereken tek aktör Fransa değildir. Tüm Batı’nın PKK terör örgütüne verdiği destek üzerine oturup düşünmesi gerekmektedir.