The European Council on Foreign Relations: Avrupa'nın birliği hiç olmadığı kadar tehlike altında!

Avrupa'nın birliği hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altında! Macron ve Scholz, artık AB'yi büyük zorluklarla yüzleştirecek konuma değil ve AB'nin karar alma yapısı felç olabilir!

1. resim

İngiltere merkezli düşünce kuruluşlarından The European Council on Foreign Relations'da, AP seçimlerinin ardından AB içerisinde oluşan siyasi durumun ve Fransa başta olmak üzere AB ülkerinde gerçekleşecek olan ulusal seçimlerinin kıtaya etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Dünyanın bugünkü durumu göz önüne alındığında, Avrupa'nın artık dümensiz kaldığını belirtmek için daha kötü bir zamanın olamayacağı iddia edilen analizde, Macron ve Scholz'un, artık AB'yi büyük zorlukların üstesinden getirebilecek konumda olmadıkları tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca, AB içerisindeki ulusal seçim sonuçlarının Avrupa'nın birliğini sarsabileceği ve birliğin kararlarını felce uğratabileceği belirtildi.

İşte The European Council on Foreign Relations'da yayınlanan analiz:

Dünyanın bugünkü durumu göz önüne alındığında, Avrupa'nın artık dümensiz kaldığını belirtmek için daha kötü bir zaman hayal etmek zor.

En önemlisi de, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra çok az manevra alanı kalan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz, artık AB'yi büyük zorlukların üstesinden getirebilecek konumda değiller.

Avrupa Parlamentosu seçimleri Brüksel'de çok az etki yaratmış olsa da, seçim sonuçları yakında Avrupa'yı alt üst edecek.

Seçim, sismik bir değişimden ziyade sağa doğru bir yönelim ile sonuçlandı. Aşırı sağcı partiler beş ülkede birinci, dört ülkede de ikinci olurken, bunun AB'nin üst düzey liderlik pozisyonları üzerindeki etkileri sınırlı da olsa oldu.

Merkez sağ Avrupa Halk Partisi parlamentodaki en büyük grup olmaya devam ediyor. 189 sandalye ile aşırı sağcı gruplar toplam 141 sandalyeye sahip olan Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri rahatlıkla geride bırakıyor.

Büyük bir sürpriz olmazsa von der Leyen görevini koruyacak ve ana akım partiler diğer pozisyonları doldurmak için bir araya gelecek.

Eski Portekiz başbakanı Antonio Costa ve Estonya başbakanı Kaja Kallas, sırasıyla Avrupa Konseyi başkanlığı ve Avrupa Birliği'nin en üst düzey diplomatı rolleri için şanslı görünüyor.

Avrupa'da ulusal seçimler kritik!

Ancak Avrupa seçimleri ulusal seçimlere kıyasla ikinci dereceden öneme sahip.

AB düzeyinde gerçek bir sarsıntı yaşanmasa bile, başta Fransa ve Almanya olmak üzere bloğun en etkili üye ülkelerinden bazılarındaki siyasi kaosa dair bir beklenti var bu çok gerçekçi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve müttefikleri büyük başarısızlıklara uğradılar ve AB'yi herhangi bir Avrupa Parlamentosu sonucundan daha fazla zayıflayabileceği bir sürece girdi.

Bu uyarıyı başka yerlerdeki daha umut verici sonuçlara rağmen yapmak gerekiyor.

Örnek olarak Polonya'da, Başbakan Donald Tusk'ın koalisyonu partisini yıllar sonra ilk kez ikinci sıraya çıkardı. Ancak hükümet kuramadığı için Ekim ayındaki Polonya da seçimlere gidilecek.

Macaristan'da Peter Magyar'ın Tisza partisi güçlü bir performans sergiledi. Finlandiya ve İsveç'te de ana akım partiler çok başarılı oldu.

Almanya'da ise iktidardaki koalisyonun tüm partileri Hristiyan Demokrat Birlik ve aşırı sağcı AFD'nin gerisinde kaldı.

Şu anda Berlin'de dolaşan deyim Kontaktschande, yani birliktelikten doğan utanç.

Fransa'da tablo daha da vahim. Aşırı sağcı Le Pen'in Avrupa seçimlerinde iktidardaki merkezci ittifakı neredeyse 17 puan farkla yenmesinin ardından Macron erken seçim çağrısı yaparak herkesi şok etti.

Macron, ulusal seçimlerle kontrolünü yeniden ele geçirmeyi umuyor olabilir. Ancak daha olası sonuç, parlamentonun süresiz olarak kilitlenmesi ve teknokratlardan oluşan zayıf bir azınlık hükümeti ya da Macron'un merkezci mirasını yok etmeye kararlı olan Le pen hakimiyetindeki sağcı bir hükümetin ortaya çıkmasıdır.

Macron'un oynadığı kumar, NATO ve Avrupa zirveleri, AB genişleme müzakereleri ve sonbaharda yapılacak ABD başkanlık seçimleri öncesinde oynanıyor.

Eğer Le Pen Fransa'da bir sonraki hükümeti kurarsa, Macron hala Cumhurbaşkanı olmaya ve dış ve savunma politikasına başkanlık etmeye devam edecek. Ancak aşırı sağcı bir mecşis tarafından bin bir şekilde baltalanacak.

Bu seçimlerin belki de en büyük kaybı, kıtanın karşı karşıya olduğu büyük jeopolitik meselelerde Avrupa'nın birliği olacaktır.

Ukrayna ve Orta Doğu'da savaşlar sürerken ve Donald Trump ABD başkanlığı için yarışırken, Avrupa'nın artık dümensiz kaldığını belirtmek için daha kötü bir zaman hayal etmek zor.

Çok az manevra alanı bulunan ve siyasi sermayeleri tükenmiş olan Macron ve Scholz, artık Avrupa'yı bu krizlerden çıkaracak konumda değiller.

Bu meydan okumaya nasıl yanıt verecekleri Avrupa'nın birliğini test edecek ve bloğun geleceğini belirleyecek.

Son olarak, dikkate alınması gereken bir seçim daha var. Her ne kadar 4 Temmuz'da İngiltere'de yapılacak seçimin galibi Avrupa Parlamentosu'nda ya da Avrupa Konseyi'nde herhangi bir sandalye elde edemeyecek olsa da, Avrupa'yı en acil sorunlarını ele almak üzere bir araya getirecek anahtarı elinde tutuyor olabilir.

Tüm seçimleri yakından izleyenler sürecin Avrupa'yı felç edeceğinin farkında.

Tartışma