The Jerusalem Strategic Tribune: Çin Afrika'da ne hedefliyor?

Afrika, Çin'in küresel emelleri için neden büyük önem taşıyor? Çin'in “Ulusun gençleşmesi projesi” Afrika'da nasıl uygulanıyor?  İşte Çin'in Afrika'daki madencilik, ticari, politik hamleleri ve kazanımları...

1. resim

Afrika kıtası, Amerikalı politika yapıcıların öncelikler listesinde üst sıralara tırmanmakta zorlanıyor. Ancak Çin için durum oldukça farklı.

Çin, otuz yıldır Afrika ülkeleri ile işbirliği yapmak için muazzam bir enerji harcıyor. Son otuz yılda sadece iki istisna dışında, Çin dışişleri bakanı her yıl ilk yurtdışı ziyaretini Afrika'ya yaptı.

Diğer üst düzey Çinli yetkililer de sık sık Afrikalı mevkidaşlarını ziyaret etmekte ve bu ziyaretler de üst düzey Afrikalıların her yıl Pekin'e yaptıkları iade ziyaretleri ile karşılık bulmaktadır. Örnek olarak Namibya Devlet Başkanı Sam Nujoma, Çinî 17 kez ziyaret etmiştir.

Devlet Başkanı Xi Jinping görev süresi boyunca Afrika'yı beş kez ziyaret etti. Son olarak Ağustos ayında bir devlet ziyareti ve BRICS zirvesine katılmak üzere Güney Afrika'ya giden Xi Jinping'in bu yıl yaptığı ikinci yurtdışı gezisi, ülke içindeki zorluklara rağmen gerçekleşti.

Çin şu anda Afrika'nın en büyük ikili ticaret ortağı ve daha önemlisi alacaklısı konumunda.

Kıtada tahminen 10.000 Çinli şirket faaliyet gösteriyor ve bunlardan bazıları belirli sektörlere hakim durumda. Örneğin geçen yıl Çinli firmalar 50 milyon doların üzerindeki tüm Afrika altyapı sözleşmelerinin neredeyse üçte birini kazandı.

Bu hedef, Xi'nin 2049'da tamamlamayı planladığı "Çin ulusunun gençleşmesi rüyası" içinde yer almaktadır.

Çin bu hedefi doğrultusunda Afrika'ya özel önem veriyor ve tahminlere göre, Afrika'da en az bir milyon Çinli yaşarken, her yıl on binlerce genç Afrikalı Çin hükümetinin burslarıyla Çin'de eğitim görüyor. Pekin ayrıca kıtayı cezbetmek için bir dizi başka kültürel, ekonomik ve giderek artan bir şekilde askeri girişimlerde bulunuyor.

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve süper güç olmaya aday Çin'in neden Afrika'ya göz diktiğini anlamak için, Çin hükümetini kontrol eden Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) Çin'i hak ettiği yere, rakipsiz bir küresel güç olarak geri döndürme amacını anlamak gerekir.

ÇKP ayrıca mevcut uluslararası sistemin Batı'ya ayrıcalık tanıyarak ulusal gençleşmeyi engellediğine inanmaktadır. Sonuç olarak, geleneksel olarak uluslararası sisteme hakim olan Batı odaklı kurumlara alternatif olarak Asya Altyapı Yatırım Bankası ve Şangay İşbirliği Örgütü gibi kurumlar oluşturmaktadır.

Ayrıca uluslararası sistemin yeniden yönlendirilmesi için yararlı forumlar olarak çok taraflı örgütlere, özellikle de Birleşmiş Milletlere öncelik vermektedir. Örneğin ÇKP, Pekin'in hoşuna gitmeyen geleneksel insan hakları anlayışını yıkmak ve kendi ersatz hak anlayışını desteklemek için BM İnsan Hakları Konseyini ikna etmeye çalışmaktadır. Hatta Konsey tarafından kabul edilen kararlara insan hakları ile ilgili özel Çince ifadeler eklemeyi bile başarmıştır.

Afrika, BM'deki en büyük oy bloğu olması ve birçok ülkesinin Batı liderliğindeki uluslararası sisteme daha şüpheci yaklaşması nedeniyle bu çabalar için kilit öneme sahiptir.

Afrika hükümetleri, ABD'deki faiz artışlarının kendi dolar cinsinden borçlarını ödemeyi daha pahalı hale getirmesinden, BM Güvenlik Konseyi'nde Afrikalı daimi üyelerin bulunmamasından ya da derecelendirme kuruluşlarının kredi notlarını haksız yere düşürerek borçlanma maliyetlerini daha da artırmasından duydukları hayal kırıklıklarını giderek daha fazla dile getiriyorlar.

Bazı Afrika devletleri de Pekin'de kendilerinin uyguladığı baskıcı ya da demokratik olmayan yönetişimin bir savunucusunu görüyor.

Bu dinamik on yıllardır varlığını sürdürüyor. Birçok Afrika hükümeti Çin ordusunun 1989'da Tiananmen Meydanı'nda silahsız protestoculara yönelik katliamını kınamaktan kaçındı. Hatta katliamdan sonra Çin'i ziyaret eden ilk yabancı lider Burkina Faso'nun uzun süredir görevde olan otokratı Blaise Compaore oldu.

Son zamanlarda Afrika'da darbeler çoğaldıkça ve Batılı ülkeler yaptırımlar ve diğer izole edici önlemlerle karşılık verdikçe, Pekin'in çok farklı yaklaşımını takdir eden hükümetlerin sayısı artıyor.

Afrika ülkeleri, 2019'daki siber suçlar kararı gibi en tartışmalı konular da dahil olmak üzere BM'de yüksek oranda Pekin'le birlikte oy kullanıyor. Bu ülkeler ayrıca BM'de Çin hükümetinin Hong Kong ve Tayvan'daki politikalarını öven mektupları imzalayanların ortalama yüzde 40 ila 50'sini oluşturuyor.

Birçoğu aynı zamanda BM'deki liderlik pozisyonları için Çinli adayları destekliyor, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne katılıyor ve Güney Çin Denizlerindeki deniz ihtilaflarının çözümü için uygun yöntem gibi gizli konularda Pekin'in tutumunu destekliyor.

Bu diplomatik destek ÇKP'nin Afrika'daki en büyük çıkarını oluşturuyor olabilir. Ancak başka önemli çıkarları da var.

Bunların başında kıtanın büyük mineral zenginliği, özellikle de bir ülkenin ekonomik ve siyasi hakimiyetini güvence altına alma potansiyeline sahip gelişmekte olan yüksek teknoloji endüstrilerinin merkezinde yer alan mineraller ve metaller gelmektedir.

Afrika bir zamanlar Çin'in petrol ithalatının yaklaşık üçte birini karşılıyordu, ancak bu rakam günümüzde istikrarlı bir şekilde yüzde 10 civarına geriledi. Çin şu anda daha fazla petrolü Orta Doğu'dan, özellikle de Suudi Arabistan'dan ve son zamanlarda Rusya'dan tedarik ediyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Rusya ve Suudi Arabistan 2013 yılından bu yana Çin'in enerji angajmanında sırasıyla ikinci ve üçüncü en önemli ülkelerdir.

Pekin'in "Made in China 2025" stratejik planı, çeşitli yüksek teknoloji sektörlerinin geliştirilmesine öncelik vermektedir ve Çinli işletmeler şu anda kobalt, lityum, nadir toprak elementleri ve manganez gibi gerekli kilit minerallerin çoğunun üretimine veya rafine edilmesine hakimdir.

Çin'in hakimiyeti o kadar kapsamlı ki, ABD için en kritik 13 mineralden 7'si için birincil kaynak konumunda ve bu mineraller için ABD yüzde 95 veya daha fazla ithalat bağımlısı.

Çinli şirketler sektördeki hakimiyetlerini sürdürmeye ve genişletmeye hazırlanıyor. 2023'ün ilk yarısında Çin'in metal ve madencilik hisselerine yaptığı yatırım bir önceki yıla göre yüzde 100'ün üzerinde artış gösterdi. Çinli firmalar şu anda Çin dışında kritik mineraller için geliştirme veya keşif aşamasında olan yaklaşık 50 madende kontrol hissesine sahip.

Çin'in Afrika madencilik sektöründeki faaliyetleri de daha geniş bir eğilimi olduğunu ortaya koymaktadır.

2000 yılında tüm Afrika'da Çin'in kontrolü altında sadece tek bir operasyonel maden vardı. Bugün ise Çinli firmalar Afrika'daki madencilik üretiminin yaklaşık yüzde 8'ini kontrol ediyor. Bu oran Kanada ve Avustralya gibi geleneksel madencilik güç merkezlerindeki şirketlerden önemli ölçüde daha az olsa da, Çin'in Afrika'daki madencilik faaliyetlerinde son yirmi yılda yaşanan artışı temsil ediyor.

Çin'in Afrika'daki madencilik faaliyetlerinin belirli kilit mineraller ve ülkeler üzerinde yoğunlaşması, yatırımların stratejik niteliğini ortaya koyuyor.

Çin devlet destekli bankaların madencilik faaliyetlerini finanse etmesi de bu stratejiyi destekliyor. İhtiyatlı bir tahminle sadece Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki beş Çin madencilik faaliyeti bu tür finansmanlardan 120 milyar dolar elde etti.

Çinli kuruluşlar Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin mineral ve metal üretiminin yaklaşık yüzde 25'ine sahip ve ülkenin 19 kobalt üreten madeninden 15'inde hisseleri bulunuyor.

Zambiya'nın maden üretiminin değerinin yaklaşık yüzde 12'sini, Gine'nin yaklaşık yüzde 40'ını, Gabon'un manganez üretiminin yaklaşık yüzde 25'ini ve Kongo Cumhuriyeti'nin tek endüstriyel madeninin yanı sıra Eritre'nin dört madenini de kontrol ediyorlar.

Son olarak Çin, 2020 yılında Sahraaltı Afrika'nın maden ihracatının yüzde 43'ünü satın alarak büyük bir farkla Afrika madenlerinin birincil ithalatçısı konumundadır.

Çin Komünist Partisi Afrika'ya birçok nedenden ötürü değer veriyor, ancak kıtanın diplomatik önemi ve maden zenginliği, kıtayla neden bu kadar yoğun bir şekilde ilgilendiğini açıklamaya yardımcı oluyor.

Bu gerçeklikler, Çin'in Afrika hedeflerinin ve projelerinin devam edeceğini gösteriyor.

Tartışma