gdh'de ara...

The Middle East Forum: ABD'nin Suriye'den 'el çekmesi' SDG'yi kaybetmeye mahkum edecek

ABD'li muhatapları SDG'ye, Suriye'de uzun süre kalamayacaklarını açıkça belirtiyor. Rusya ve İran, Suriye'de Türkiye ile işbirliğine giderse, ABD hariç denklemdeki tüm taraflar büyük avantaj sağlayacak.

1. resim

Türkiye, teröre karşı bir mücadele olduğunu belirterek, Suriye'ye yönelik yeni bir askeri harekata ve muhtemelen Irak'taki harekatlarını da genişletmeye hazırlanıyor.

Suriye'nin, her biri dış güçlerin kontrolünde olan üç fiili yerleşim bölgesine bölünmüş olması nedeniyle, Suriye'deki durum büyük ölçüde bir çıkmaza girdi.

Rusya ve İran tarafından garanti altına alınan Esad rejimi, kıyı şeridi ve ana şehirler de dahil olmak üzere Suriye topraklarının yaklaşık %60-65'ini kontrol ediyor.

ABD destekli, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Fırat'ın doğusundaki alanlar olan ve Suriye topraklarının kabaca %30'unu oluşturan bölgenin çoğunu elinde tutuyor.

Türkiye ise, "Suriye Milli Ordusu" ile birlikte Suriye'nin kuzeybatısında yer alan bölgeyi kontrol ediyor ve burası Suriye topraklarının yaklaşık %10'unu temsil ediyor ve bu fiili bölünme büyük ölçüde 2018'in başından beri devam ediyor.

Türkiye, Ekim-Kasım 2019'da Fırat'ın doğusuna bir kara harekatı ile dengeleri değiştirdi. Bu harekat, SDG kontrolündeki bölgede azalmaya ve Türk kontrolündeki bir oluşmasına neden oldu. O zamandan beri, sahadaki askeri durum durağan ve Suriye'nin geleceğine dair büyük sorunların hiçbirisi çözülmedi.

Şu anda ise, Türkiye'nin benzer bir harekatı yenileyeceğine dair belirtiler var. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Kasım'dan bu yana SDG/ABD bölgesindeki hedeflere hava harekatı yürütüyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı son dönemde ise SDG güçlerini sınırdan 30 kilometre geri püskürtme niyetiyle kara harekatı tehdidinde bulunarak Tel Rıfat, Menbiç ve Kobani'yi hedef olarak gösteriyor.

SDG kaynakları The Jerusalem Post'a aslında harekatı Kasım ayı sonlarında beklediklerini ancak hem Amerika'nın hem de Rusya'nın Ankara'ya yönelik baskılarının bir sonucu olarak ertelendiğini belirtti. Ancak kaynaklar, harekat tehlikesinin henüz geçmediğini belirtiyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yandan diplomasi yollarını denerken bir yandan da Suriye'ye karşı kara harekatı planlarını devam ettiriyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı 15 Aralık Perşembe günü, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile üçlü bir görüşme arzusunu dile getirdi.

Erdoğan; "Liderler olarak bir araya gelelim. Bunu Sayın Putin'e teklif ettim, olumlu karşıladı. Böylece bir dizi temas başlayacak ve Suriye-Türkiye-Rusya olarak üçlü bir adım atmak istiyoruz." açıklamasında bulundu.

2012'de başlayan isyanın ilk günlerinden bu yana Erdoğan, Esad ile farklı taraflarda yer aldı ancak şimdi Türk lider, diplomasi yollarının da denenmesi gerektiğini düşünüyor.

Türk liderin bu yaklaşımı, ABD'nin onu ABD yanlısı bir bölgesel politikaya geri döndürmediğini gösteriyor. Hatta bu yaklaşım daha ziyade, Erdoğan'ın Suriye'deki SDG varlığını daha da zayıflatmak ve nihayetinde yok etmek için Rusya ile ilişkilerini geliştirebileceği anlamına geliyor. Çünkü Erdoğan, IŞİD'e karşı ABD'nin müttefiki olan SDG'nin, Türkiye'nin 1984'ten beri "savaş halinde olduğu" PKK'nın Suriye cephesi olduğunu düşünüyor.

Türkiye bu konuda Rusya ve Esad gibi doğal ortaklar bulabilir. Esad, Suriye topraklarının tamamı üzerindeki kontrolünü yeniden tesis etmek istiyor. Rusya da müttefiki İran gibi bu hedefi destekliyor ve her ikisi de şu anda SDG yerleşim bölgesinin varlığının devamını garanti eden ABD birliklerinin bu bölgeden çekilmesini istiyor.

SDG'nin kontrolü altında olan bölge 2016'dan bu yana üç askeri operasyonla Türkiye tarafından kademeli olarak yontuldu. Bu nedenler bölgedeki SDG güçleri, Türkiye'nin daha fazla ilerleyişini engellemek için Türkler veya Esad arasında seçim yapmaya zorlanırsa, şaşırtıcı olmayan bir şekilde Esad'ı seçecektir.

Türkiye'nin harekat harekatlarına karşı durabilmek, SDG ile rejim arasında daha yakın bağlar gerektiriyor ve bu da SDG'nin daha da zayıflamasına yol açıyor. Bu dinamiğin farkında olan Erdoğan Rusya himayesindeki Esad ile diplomasi yolunu harekete geçirerek SDG'ye karşı beraber hareket etmeyi hedefliyor.

Moskova yaklaşık 5 yıldır, SDG güçlerinin Kobani ve Menbiç'ten çekilmesini ve geriye yalnızca "Asayiş" güçlerini bırakarak Esad rejiminin komutası altına girmesini öneriyor.

Bütün bu dinamiklerde eksik olan kilit oyuncu ise ABD olarak görünüyor. SDG'nin hakim olduğu bölgenin varlığının devamını garanti eden ABD'dir. Ancak ABD'nin SDG ile ilişkileri resmi olarak sadece IŞİD'e karşı devam eden savaşta işbirliği ile sınırlıdır. Ve ABD'li muhataplar, SDG liderliğine Suriye'de uzun süre kalamayacaklarını açıkça belirtiyor.

ABD'nin bu "elini çekme" politikası muhtemelen SDG güçlerini, ellerindeki kontrol alanlarını yavaş yavaş kaybetmeye mahkum edecektir.

ABD'nin Suriye'de net bir taahhüdünün olmaması, bu arenayı şu anda stratejik önemi az olan bir yer gibi yansıtıyor olabilir. Ancak eğer öyle görülüyorsa bu görüş çok yanlıştır.

Suriye, Moskova ve Tahran arasında geniş ve birleştirici rol oynayan ortak bir cephedir. Suriye'de ABD'nin garantisi altında olan bir yerleşim bölgesi Moskova ile Tahran'ın emellerine karşı çıkmak açısından stratejik bir önem taşımaktadır.

Gelinen noktada ise Türkiye, her iki taraftan da avantaj elde ederek, kendisini tarafların ortasında konumlandırmaya ve SDG'ye karşı istediğini almaya çalışıyor.

Sorun, ABD stratejik düşüncesinin, bu bağlamda ortaya çıkan gerçekliği henüz kavrayamaması olabilir. Rusya ve İran, Suriye arenasında stratejik bir zafer kazanmak için Türkiye ile işbirliğine giderse ABD hariç denklemdeki tüm taraflar büyük avantaj sağlayacak.

Tartışma