gdh'de ara...

The National Interest: Küresel rekabetin yeni savaş alanı “Siber Uzay”

Elektrik şebekeleri, altyapılar, hastaneler, telekomünikasyon yapıları, askeri ve biyometrik veriler... ABD ve Çin merkezli beş şirket, küresel pazarın % 80'inini elinde tutuyor. Siber uzaydaki büyük güç rekabeti, dünyada yeni bir kaosa yol açabilir.

1. resim

Facebook'ta aylık 2,8 milyar, WeChat'te 1,3 milyar ve TikTok'ta 1 milyar aktif kullanıcı var. Covid-19 salgını sırasında, insanlar ve işletmeler çevrimiçi ortama taşındığında netizen nüfusu hızla arttı ve bu da bir dijital dönüşüm süreciyle sonuçlandı.

Sonuç olarak, elektrik şebekeleri, telekomünikasyon ağları ve polis departmanlarından bankalara, hastanelere ve okullara kadar kuruluşlar ve altyapı, kullanıcılara değer sağlamak için çok büyük miktarda veri biriktiriyor.

Bütün bu gelişmeler siber uzayın önemini daha önce hiç görülmemiş şekillerde ortaya çıkardı.

Bir bireyden, bir kuruluştan veya küresel bir oluşumdan gelen siber güvenlik tehditleri, özel ve kamu çıkarlarına zarar verme, uluslararası düzeni istikrarsızlaştırma ve dünya barışını tehlikeye atma potansiyeline sahiptir.

Uluslararası yasa yapıcılar, giderek daha karmaşık hale gelen bu alandaki sorunlarla başa çıkabilecek bir dijital düzen hakkında küresel bir fikir birliğine henüz ulaşmadı. Siber uzayı yöneten böyle bir fikir birliği olmadan, yakında küresel bir dijital düzensizlik ortaya çıkması kaçınılmaz hale geliyor.

Henry Kissinger, nükleer güce sahip iki devlet arasındaki rekabeti değerlendirirken; "Her iki taraf da kitle imha silahlarını kullanmayacak çünkü düşman, misilleme olarak her zaman kabul edilemez düzeyde bir karşılık verebilir." tespitinde bulunuyordu. Kissinger'ın varsayımı, devletlerin düşmanlarının kim olduğunu bildiği ve hatta olası saldırıların sinyallerini alıp onlara hazırlanabileceğiydi. Nitekim bu caydırıcılık stratejisi etkili oldu.

Ancak strateji siber uzayda işe yaramıyor.

Devletlerin, kurumların veya Uluslararası yapıların ağlarına yasadışı bir şekilde erişilmesi feci sonuçlara neden olabilir. Kritik bir ulusal altyapıyı veya ağları devre dışı bırakmak yada potansiyel olarak yok etmek büyük bir kaosa neden olabilir.

Artan jeopolitik gerilimlerin ortasında, devletler tarafından, rakiplerinin ulusal güvenliğini tehdit edebilen ve konvansiyonel savaşa eşdeğer maliyetlere yol açabilen siber saldırılar da başlatılabilir.

Siber Egemenlik

Uluslararası dijital düzen ile ilgili yasa ve kavramlar belirsiz bir şekilde tanımlanmış olsa da, asıl büyük tehlike siber uzay egemenliği başlığında öne çıkıyor.

Siber uzayın açık, çok katmanlı, anonim ve sınırsız doğası nedeniyle, yerel ve uluslararası hukuk ihlallerini birbirinden ayırmak zor. Siber egemenlik konusunda uluslararası bir fikir birliği oluşturmanın zorluğu, farklı ülkelerin farklı bakış açılarına ve farklı ihtiyaçlara sahip olmasıdır.

Örneğin Çin, siber uzay egemenliğini garanti altına almak için uzun süredir uluslararası kuralları destekliyor. Pekin'in argümanı, “bir devletin siber egemenliğine saldırıldığında, onun ağ sistemlerinin istila edilebileceği ve tüm verilerinin ele geçirilerek bağımsızlığının tehlikeye gireceği” şeklindedir.

Veri Güvenliği ve Ulusal Güvenlik

Özellikle sınır ötesi veri akışlarında veri güvenliğine yönelik düzenlemeler ve kurallar, uluslararası bir dijital düzenin inşası için bir diğer zorunluluktur.

Yapay zeka (AI) ve kuantum hesaplama gibi dijital teknolojilerin çift kullanımlı doğası nedeniyle, ulusal ekonomik çıkarlar ile güvenlik çıkarları arasındaki sınırlar bulanıklaştı. Bu da egemen devletlerin, özellikle ABD ve Çin'in, bilinçli veya bilinçsiz olarak veri güvenliğini ulusal güvenlikle eşanlamlı olarak görmelerine yol açtı.

Yapay zeka algoritmaları tarafından desteklenen büyük veri analitiğinin ortaya çıkmasıyla birlikte, kişisel verilerin ulusal güvenlik açısından önemi artıyor ve veriler bir ülke tarafından diğerlerine karşı jeopolitik hedeflerine ulaşmak için kullanılabilir veya manipüle edilebilir.

Bir ülkenin vatandaşlarının siyasi bağlantıları, tıbbi kayıtları, biyometrik verileri ve hatta fiziksel hareketleriyle ilgili verileri gibi özel verileri bilgisayar korsanları veya düşman devletler tarafından ele geçirilirse, bu veriler ev sahibi ülke için bir güvenlik tehdidi oluşturmak üzere analiz edilebilir.

Çoğu hükümet ve kuruluş, veri güvenliğini korumak için teknolojiler uygulamış olsa da, güvenlik açıklarını potansiyel siber tehditlere maruz bırakabilecek iki ana dinamik vardır.

Birincisi, kuruluşların veri yönetiminin tamamını veya bir kısmını üçüncü taraf şirketlere yaptırmasına olanak tanıyan bulut bilişimin yaygınlığı. Bu da şu anda Amerika Birleşik Devletleri ve Çin'deki birçok önde gelen şirketin hakim olduğu bir alan.

İlk beş şirket (Amazon, Microsoft, Alibaba, Google ve Huawei) 2021'de küresel pazarın yüzde 80'inden fazlasını oluşturuyordu.

İkincisi, birçok kuruluş ve hatta hükümet, oluşturmak için genellikle birden çok tedarikçiyi içeren üçüncü taraf sağlayıcılara güvenmek zorunda. Bu nedenle, birçok hükümet ve kuruluş, ağlarında “sıfır güven çerçevesi” benimsemeye başlamıştır.

Örnek olarak; Çin'in 5G veya web kamera ekipmanı satıcıları, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefik ülkelerdeki ağ sistemlerinde askıya alındı.

Siber Uzayda Büyük Güç Rekabeti

Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasındaki siber uzaydaki büyük güç rekabeti, her iki ülke için de muazzam stratejik önem taşıyor.

Siber yetenek; bir ülkenin, yüksek performanslı bilgi işlem yapısı, yapay zeka, yeni nesil internet ve mobil iletişim ağları için zemin hazırlayan; yarı iletken çipler, bilgisayar işletim sistemleri gibi alanlardaki birikmiş teknolojik gücü olarak özetlenebilir.

Bu nedenle, Amerika ile Çin arasındaki büyük güç rekabeti, ulusal egemenlik, ekonomik kalkınma ve ulusal güvenlik için kritik kaynaklar haline geldikçe, bu ileri temel teknolojilerdeki rekabete de odaklandı.

ABD'nin Çin'in yarı iletkenlerdeki ilerlemesini ve çip piyasasındaki gelişimini kontrol altına alma stratejisi, bu rekabetin en büyük tezahürüdür.

Siber uzaydaki büyük güç rekabeti, uluslararası bir dijital düzen inşa etmek için bir fikir birliğine varılmadığı takdirde dünya için çok büyük tehlikeleri beraberinde getirebilir.

2021'de ABD merkezli ilk beş teknoloji devi (Amazon, Alphabet, Microsoft, Apple ve Meta–Facebook) ve Çin merkezli ilk beş dev (Huawei, ByteDance, Alibaba+Ant, Tencent ve Baidu) toplu olarak çevrimiçi trafiğin yüzde 50'sinden fazlasını kontrol etti ve dünyanın dijital altyapısına hakim oldu.

2020'de, bu beş Amerikan teknoloji devi araştırma ve tasarıma 120 milyar doların üzerinde yatırım yaptı ve en büyük beş Çinli dev, ülkelerinin toplam Ar-Ge harcamalarının sırasıyla yüzde 18'ini ve yüzde 10'unu oluşturan 60 milyar doların üzerinde yatırım yaptı.

Bu rakamlar, birçok sanayi ülkesinin Ar-Ge yatırımına eşit veya daha fazladır. Dolayısıyla bu devlet dışı aktörler, fiili dijital düzenin standardizasyonunda ve şekillenmesinde kritik bir rol oynamaktadır.

Siber yeteneklere göre bölünmüş devletler arasındaki güç dengesi doğası gereği asimetriktir. Ve artık kabul ediliyor ki; gelişmiş siber yeteneklere sahip ülkeler teknolojik sınıra ve uluslararası dijital düzene hakim olacaktır.

Bu veriler ışığında asıl sorulması gereken soru ise; bu güç asimetrisi, daha az siber kapasiteye veya daha az büyük teknoloji firmasına sahip ülkelerin, uluslararası bir dijital düzen inşa etmede ABD ve Çin gibi yüksek teknoloji toplumlarına tabi olmaları gerektiği anlamına mı geldiğidir.

Süper güçler tarafından belirlenen bir dünya düzeninin aksine, küresel denge için yeni bir alan olarak siber uzay, güçleri ne olursa olsun tüm ülkelerin söz sahibi olması gereken bir gerçeklik haline gelmiştir.

Tartışma