The Quincy Institute: İsrail belirsiz bir geleceği mi yoksa barışı mı seçecek?
Netanyahu'nun uzlaşmaz yaklaşımı, İsrail'i kazanılması mümkün olmayan savaşlarla baş başa bırakabilir. Peki Netanyahu, İsrail ile birlikte ABD'yi de geniş çaplı bir savaşa mı sürükleyecek?
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından The Quincy Institute'de neredeyse bir yılını dolduracak olan İsrail'in soykırım savaşının bölge üzerindeki etkilerinin ve barış müzakerelerinin geleceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Biden'ın İran'ı caydırmak için ABD güçlerini bölgeye konuşlandırmasının 1973 Arap-İsrail savaşından bu yana İsrail'e yapılan en büyük askeri destek olduğu belirtilen analizde, Netanyahu'nun barış görüşmelerini neden tıkadığına dair tezlere de yer verildi.
Analizde ayrıca; ABD'nin Netanyahu'ya baskı yapması gerektiğii ksi takdirde ise İsrail'in komşularıyla sonu gelmez ve kazanılması mümkün olmayan savaşlarla başbaşa kalacağı tespiti yapıldı.
İşte The Quincy Institute'de yayınlanan analiz:
ABD'li müzakereciler İsrail ve Hamas arasında, olaylar daha büyük bir savaşı ateşlemeden önce bir ateşkes karşılığında rehinelerin takas edileceği bir anlaşma için baskı yaparken, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu İsrail için tarihi ve stratejik bir zafer olabilecek bu anlaşmayı neden kabul etmiyor?
İsrail'in önceki 13 başbakanından herhangi biri bugün görevde olsaydı, İsrail'in tasarladığı ve ABD'nin Mayıs sonunda önerdiği anlaşmayı kabul edeceğine şüphe yok.
İsrail'in müzakere ekibi eğer karar verici olsaydı, son üç tur müzakerede ortaya çıkan herhangi bir anlaşmanın şartlarını kabul ederlerdi.
Bu üst düzey yetkililer arasında İsrail'in dış istihbarat servisi Mossad'ın başkanı David Barnea, İsrail'in iç güvenlik güçleri Shin Bet'in başkanı Ronen Bar, İsrail Savunma Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ve Savunma Bakanı Yoav Gallant yer alıyor.
Netanyahu müzakere sürecinin her noktasında daha fazlasını talep ederek hem ABD'den hem de Hamas'tan daha fazlasını koparmayı başardı.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in geçen hafta Orta Doğu'ya götürdüğü Amerikan “nihai planı” Netanyahu'nun istediği şeylerin çoğunu kabul etti.
Bu anlaşma altı haftalık bir ateşkes, önemli sayıda İsrailli rehinenin İsrail hapishanelerindeki daha da fazla sayıda Filistinli ile takası ve İsrail'in Gazze Şeridi'nin nüfusun yoğun olduğu bölgelerinden çekilmesiyle başlayacaktı.
Daha sonra kalıcı bir ateşkes, İsrail'in tamamen çekilmesi ve Gazze'nin yeniden inşası için müzakerelere başlanacaktır. Netanyahu Blinken'e anlaşmanın en azından ilk aşamasını kabul edeceğini söyledi. Ancak ardından da geri adım atarak müzakerecilerine kabul etmeyeceğini açıkladı.
Bu noktada Netanyahu daha ne bekliyor?
Stratejik analistler genellikle yapısal faktörlere odaklanır ve bireylerin oynadığı rolü abartma konusunda temkinli davranır.
Ancak bu noktada Netanyahu, herkesin kabul ettiği bir anlaşmayı reddetmeye devam ederse, varılacak tek sonuç; İsrail'in rehinelerini eve getirecek bir ateşkesin önündeki tek aşılmaz engelin Netanyahu ve anlaşmanın kişisel sonuçlarından duyduğu korku olduğu olacaktır.
Zira Netanyahu Gazze'de savaşın sona ermesinin İsrail parlamentosu Knesset'te kendisini destekleyen koalisyonun çökmesine yol açacağından ve kaybedeceğinden korktuğu yeni seçimleri tetikleyeceğinden endişe ediyor.
Ayrıca Netanyahu, savaştan sonra bir hesaplaşmanın başlayacağını da biliyor. Zira İsrail'de bağımsız kişilerden oluşan bir komisyon, İsrail tarihinin en büyük ulusal güvenlik başarısızlığını araştırmaya başlayacak.
İsrail'in ulusal güvenlik kurumlarının mevcut başkanları sorumluluklarını ve kusurlarını açıkça kabul ettiler ve sert yargılamalar bekliyorlar.
Fırsat penceresi
İsrail için mevcut fırsat penceresini yaratan bir dizi faktör var.
Birincisi, Hamas askeri liderliğinin çoğunu ve savaşçılarının yarısından fazlasını kaybetti.
İkinci olarak, ABD Başkanı Joe Biden ve yönetimi, İsrail'le omuz omuza durarak silah, mühimmat ve Birleşmiş Milletler'de diplomatik koruma sağladı. Diğer bir ifade ile İsrail, ABD'nin tam desteğini herşeye rağmen arkasına aldı.
Zira Biden'ın İran'ı caydırmak için ABD güçlerini bölgeye konuşlandırması, 1973 Arap-İsrail savaşından bu yana ABD'nin İsrail'e yaptığı en büyük askeri yardım örneğidir.
Asya'da yükselen bir Çin ve Avrupa'da Ukrayna'ya karşı savaşını yoğunlaştıran bir Rusya'nın meydan okumalarıyla karşı karşıya kalan ABD'nin Orta Doğu'ya yönelik mevcut saldırısı sonsuza kadar sürdürülemez.
Üçüncü olarak, İsrail'in Gazze'deki savaşının yol açtığı trajik can kayıplarına rağmen, Ortadoğu'daki en önemli Arap ülkelerinde yaşanmakta olan dönüşüm, 13 Nisan'da ABD koordinasyonundaki çok uluslu hava savunma sisteminin tarihteki en büyük füze, roket ve insansız hava aracı saldırısını bertaraf etmesiyle belirginleşti.
Son olarak, 7 Ekim'de ve Gazze'deki savaşın ilk aylarında çökmüş olan İsrail'in caydırıcılığı kademeli olarak yeniden tesis edildi denilebilir.
Barış değilse o zaman hedef ne?
Netanyahu, İsraillilerin ve Amerikalıların Hamas tünellerinde ölen rehineleri evlerinde karşılamalarını sağlayacak bir zafer ilan etmek yerine Hamas ve hamisi İran tarafından kurulan tuzağa düştü.
Netanyahu, eğer şimdi barış anlaşmasını kabullenemezse, stratejik başarısızlığa giden yolda ilerlemeye devam edecektir.
Netanyahu'nun “topyekün zafer” arayışı, İsrail için Hamas'tan daha büyük bir tehdit oluşturan diğer cephelerdeki düşmanlarını ihmal etme pahasına Gazze'deki savaşı sürdürmek anlamına gelecektir.
Gazze'deki mevcut operasyonların devam etmesi Hamas'ın yok edilmesine yol açmayacak, aksine İsrail'i uzun süreli ve maliyetli bir anti-gerilla savaşına ve diğer cephelerde eş zamanlı tırmanışa sürükleyecektir.
Rehineler Hamas tünellerinde ölmeye devam edecek, İsrail'in ekonomisi kötüye gitmeye devam edecek, dünyadaki statüsü yeni düşük seviyelere inmeye devam edecek ve uluslararası mahkemelerdeki hukuk mücadelesi şiddetlenecektir.
Diğer yandan “topyekün zafer” yaklaşımı, İran'ın amacına hizmet ediyor ve İsrail'i, kendisini tüketene kadar aynı anda birçok alanda kazanamayacağı bir yıpratma savaşına sokmak anlamına geliyor.
Washington, Gazze'de elde edilmesi zor bir “tam zafer” peşinde koşmanın, Amerikan müdahalesini gerektirebilecek daha büyük bir bölgesel savaşı tetikleyeceğinin farkında ki bu da 5 Kasım'daki ABD başkanlık seçimlerinden önceki son haftalarda ihtiyaç duyduğu son şey.
İsrail için en iyi seçenek, nehirden denize kadar olan toprakları paylaştığı yedi milyon Filistinliyle ve bölgede yaşayan yüz milyonlarca Arap ve Müslümanla yapabileceği bir barış olacaktır.
Aksi takdirde ise İsrail, komşularıyla sonu gelmez ve kazanılması mümkün olmayan savaşlara girecek. Özellikle de nükleer silaha sahip bir İran'ın varoluşsal tehdidiyle karşı karşıya olan İsrail'in hayatta kalma şansız azalacaktır.
İsrail'in hayatta kalabilmesi için sadece güçlü bir caydırıcı güce değil, aynı zamanda komşularının İsrail'le birlikte yaşamayı onunla savaşmaya tercih edecekleri bir ortama ihtiyacı vardır.